Alper Eliçin (noktakibris.com)
Tüm dünyanın gözlemlediği gibi Türkiye’nin demokrasi karnesi “Türk Tipi Başkanlık Sistemi”ne geçtikten sonra hızla kötüye gitti. Ekonomi, yargı, eğitim sistemi, dış politika da hiç iyi durumda değil. Medya ise ağır baskı altında. Şimdi toplumun çok büyük bir kesimi tekrar parlamenter sisteme geçilmesini arzuluyor.
Peki Türkiye bu duruma nasıl geldi? Yanıtı çok basit: Seçmenin önemli bir bölümü hamaset ve din içerikli propagandadan etkilenerek, bir dizi seçimde ve anayasa referandumunda, sonuçlarını düşünmeden oy kullandı. Şimdi de 2023’te yapılması beklenen seçimlere, ondan sonra iki yıl içerisinde yapılması ümit edilen anayasa referandumuna kadar beklemek zorundalar. O da gidişat istedikleri gibi olursa. O zamana kadar karşılaştıkları sıkıntıları daha da ağırlaşmış olarak yaşamaya devam edecekler.
Ne demişler, kendi düşen ağlamaz.
23 Ocak’ta KKTC’de de genel seçimler var. Türkiye’deki rejim KKTC’de de “Türk Tipi Başkanlık Sistemi”ne geçilmesini istiyor. Yargıyı kontrol altına almak için hukuk sisteminin bağımsızlığını kısıtlamaya yönelik bazı çabalar şimdiden var. Ayrıca, başkanlık sisteminin altyapısını hazırlamak için cumhurbaşkanlığı ve meclisi aynı külliyede toplamayı hedefleyen bir inşaat da başlamak üzere.
KKTC’de bu değişiklikten yararlanacağını düşünen, bunu milliyetçilik diye sunan politikacılar ve partiler de var. Bu partiler sağ eğilimli partiler. Hedefleri seçimlerde ya tek başına ya da benzer görüşteki partilerle ikili, olmazsa üçlü bir koalisyon içerisinde iktidara gelmek.
Sosyal demokrat, sol ve belki ortanın hafif sağında görünen (ama baskı altında milletvekili istifalarıyla kan kaybedebilen) bir parti bu tür bir yapısal değişikliğe karşı büyük bir olasılıkla karşı çıkacaktır. Ancak, bunu başarabilmeleri için KKTC Meclisi’ne yeterli miktarda milletvekili sokmaları ve Ankara’daki rejimden gelecek her talimatı harfi harfine uygulamaya hazır olan üç partinin koalisyon kurarak iktidara gelmelerini engellemeleri gerekiyor.
KKTC’de kamuoyu yoklamaları maalesef yeterli güvenlikte yapılamamakta, medyada da daha çok toplumu manipüle etmeye yönelik anketler yayınlanmaktadır. Deneyimli gazeteciler, yaptıkları sohbetlerle halkın nabzını tutmaya çalışmakta, bunda da kısmen başarılı olabilmektedir.
Genel görünüş, beş veya altı partinin Meclis’e girebileceği yönündedir. Seçimlerden birinci sırada UBP, ikinci sırada CTP, üçüncü ve dördüncü sıralarda HP/DP, beşinci sırada YTP ve altıncı sırada da TDP’nin çıkması beklenmektedir. Ancak hangi partinin kaç milletvekili çıkarabileceği belli değildir.
Bu yılki seçimlerde beklenmedik bir etken devreye girmiştir; seçimleri boykot etme eğilimi… Seçimleri boykot etmek isteyen grup sol seçmendir. Bunlar Ankara’daki rejimin KKTC iç politikasına bir süredir mikro düzeyde müdahale etmesine tepkilidir. Seçimlerin göstermelik olduğuna, sonuçları ne olursa olsun hiçbir şeyi değiştirmeyeceğine inanmaktadır.
KKTC’de oy verme hakkı olan kişi sayısı 200 bin civarında, milletvekili adedi ise 50’dir. Tüm seçmenlerin zaten oy kullanması düşünülemeyeceğine göre, %70’lik bir katılım halinde her 4000 kişi bir milletvekili seçecektir.
Seçimleri 3- 4 bin civarında seçmenin boykot edeceğini varsayarsak ve bu seçmenin sol tandanslı olduğunu biliyorsak, en iyi ihtimalle bir milletvekilinin sol partiler yerine sağ partiler tarafından Meclis’e sokulacağı sonucuna varabiliriz. Ayrıca parlamentoya girip giremeyeceği konusunda bazı tereddütler olan TDP’nin de boykot nedeniyle barajı geçememesi halinde sandalye sayısındaki kayış iki, hatta üçe çıkabilir. TDP üzerinden oynanmak istenen oyunların bir benzerinin 2009 seçimlerinde de sahnelendiğini bu arada unutmayalım.
50 sandalyeli bir Meclis’te bu radikal bir değişikliğe neden olacaktır. Özetle durumdan hoşnutsuz olan sol seçmen boykot yaparak kendi kendisine zarar verecek, “Türk Tipi Başkanlık Sistemi”ne sempatiyle bakan partilerin ekmeğine yağ sürecektir.
Akılcı düşünmek ve boykottan vazgeçmek için sadece bir haftaları kaldı.
Yoksa, kendi düşen ağlamaz!