Erzincan’da bir kuş var
Kanadında gümüş yok
Gitti yarim gelmedi
gayrı bunda bir iş yok.
Oy dağlar dağlar, dağlar, dağlar…
Aldı ellerine kanlı başını
Karın ortasında Erzincan ağlar…
O ağlamasında kimler ağlasın
Kar yağar lapa lapa
tipidir gelir geçer…
Yan yana sırt üstü yatan ölüler
akşam uyur tandıramaz
ateşini yandıramaz
Gün ağarır şafak söker
kimsecikler gitmez suya
ezilmiş başlarıyla ölüler
vardılar uyanılmaz uykuya
Ses edip geceye beyaz taşından
kışlanın saati çaldı ikiyi.
Ne çabuk lahzada bitti yaşamak
Kimisi altı aylık,
kimisi sakalı ak,
kimi on üç, on dört yaşında;
kimi yola gidecek
kimisi mektup bekler
yan yana sırt üstü yatan ölüler…
Yayıkta yağ vardı, dövülemedi,
akpeynir torbaya koyulamadı,
hasret gitti ölüler
dünyaya doyulamadı…
Uyanıp kaçamadılar,
kuş olup uçamadılar
açıldı kuyular kimse inemez
Erzincan Beygiri rahvandır amma
ölüler ata binemez
yan yana sırt üstü yatan ölüler…
Nâzım Hikmet
Kesemden verecek şeyim yok; yüreğimden verdim.
1940’da İstanbul Tevkifhanesi’nde (Bugünkü Sultanahmet Four Seasons Hotel) yazılmıştır
Ve şiirin Genco Erkal tarafından seslendirilmiş hali: