Kapitalizme karşıyız çünkü demokrasi anlayışı, gerçek demokrasi anlamına gelmiyor…
Güler yüzlü kapitalizm-asık suratlı kapitalizm ayrımını yapmalıyız. Güler yüzlü kapitalizmi Avrupa’da görüyoruz. Sosyal hakların korunduğu, düşünce özgürlüğünün en geniş biçimde tanımlandığı bir kapitalizm bu. Böyle bir kapitalizmde bile çok çeşit sorun olmakla birlikte- çünkü kapitalizmin gözünü her zaman kâr hırsı bürümüştür- içinde bulunduğumuz kapitalizmin asık suratlı kapitalizm olması dolayısıyla biz ona odaklanacağız.
Asık suratlı kapitalizmde düşünce özgürlüğü dar anlamda tanımlanır. Devletin ve toplumun tabuları vardır. Bunlar ya konuşulmaz ya da konuşulunca insanı hapse sokar. Kağıt üstünde çok partili demokrasi vardır ama partiler ve adaylar, demokrasiye katılımda maddi olarak eşit değildirler. Sermayenin desteklediği parti(ler) genelde seçilen parti(ler) olur; çünkü en çok kaynak ona aktarılmış olur. Asık suratlı kapitalizmde demokrasi de özgürlükler de izin verildiği kadardır.
Ayrıca, Ho Amca’nın (Ho Çi Min) da bir yazısında belirttiği gibi, kapitalizmde özgürlükler vardır ama onları gerçekleştirecek maddi koşullardan yoksunuzdur. Seyahat özgürlüğü vardır ama bu özgürlüğü karşılayacak para cepte bulunmaz. Bunun için, asık suratlı kapitalizmde yurttaşlar tatillerde gezmeye gidemez, bulundukları şehirde çakılı kalırlar.
Oysa kapitalizmde çok fazla para akışı vardır. Peki bu paralar nereye gider? Bir avuç kapitalistin cebine… Nasıl? Artı değer olarak. Diğer bir deyişle, emek sömürüsünün sonucu olarak. Ücretler çoğu kesimde düşük tutulur. Hep “kriz var, ben de zor durumdayım” denir. Kapitalistler bunu ne zaman söyleseler, düşük ödedikleri ücretlerin arta kalanını ceplerine indirip servetlerine servet katarlar. Böylece, toplumda gelir eşitsizliği gittikçe kötüleşir. İşte bu düzene ‘kapitalizm’ denir.
“Kapitalizm, emek sömürüsüne dayanır” dedik; bunun da çeşitli biçimleri bulunmaktadır. Örneğin, ücret/maaş köleliğinde, kapitalistler, emekçileri karın tokluğuna çalıştırır. Yalnızca karınlarını doyurmalarına, kira, faturalar ve vergi gibi aylık ödemelerine yetecek kadar bir ücret ödenir. Emekçinin bir birikim yapmasına izin verilmez. Buna karşın, emekçi hastalandığında birçok örnekte, niteliksiz hizmet veren ya da randevu alınamayan devlet hastaneleri nedeniyle özel hastanelere yönlendirilir. Buna ‘yoksulluk tuzağı’ adı verilir. Emekçiler her hastalandığında daha da borçlanır. Zaten başka masraflara da ücret yetmediğinden, bir bakmışız ki, herkesin kredi kartı borcu toplamda uçuk rakamlara ulaşmış. Kapitalizm aynı zamanda, terhanelere (sweatshop), kayıt dışı, güvencesiz merdiven altı üretime göz kırpar; göz kırpmakla kalmaz, onu kendine temel edinir. Çocuk işçiliği sıradan bir duruma dönüşür. Esnafın yanında çalışan çocukları bize doğalmış gibi gösterir. Esnafla kalsa iyi: Çeşitli Asya ülkelerinde, kimi ünlü markalar, çocuk emeği sömürüsüyle ürünü ucuza getirerek palazlanır.
Kapitalizm barışlardan değil savaşlardan beslenir. İki büyük dünya savaşı, gerçekte kapitalistler arası paylaşım kavgası nedeniyle ortaya çıkmıştır. Bu nedenle, bu savaşlara kimi yazarlar, ‘paylaşım savaşları’ derler. Savaş, ayrıca, kapitalizmin işine yarar; çünkü silah endüstrisi büyük kârlar elde eder; savaştan kaçanlar, başka ülkelerde ucuz iş gücü olur. Savaşın bitiminde ülkeler yeniden inşa edilir; böylece inşaat sektörü büyük kârlar elde eder. Dolayısıyla, savaş, kapitalizme her türlü kazanç sağlar.
Kapitalizm verimsiz bir sistemdir. Sürekli olarak işsizlik üretir; çünkü mezun sayısıyla istihdam ihtiyacı arasında bir uyum gözetilmez. Hatta tersine, işsizlik sorunu, kapitalizmde özellikle çözülmez, çünkü çalışanlara “işini düzgün yapmazsan seni işten atarım, senin yerine geçecek bir sürü işsiz var” diyerek baskı kurmak için işsizlik kullanılacaktır. Atanamayan öğretmenler, büyük ölçüde kapitalizmin ürünüdür. Oysa, okurken, istihdam garantisi söz konusu olmalıydı. Kapitalizm, aynı zamanda, yerel ve bölgesel düzeyde bolluk ve kıtlığın aynı anda görülmesine neden olur. Serbest piyasa, eşitsizlik üretir ve bizden eşitsizliği doğal karşılamamızı bekler.
Kapitalizm, doğaya düşmandır. Kimi şirketler daha yeşil görünseler de, özünde, kâr için her tür doğa yıkımına göz yumarlar. Böyle olunca, antroposen mi kapitalosen mi tartışması ortaya çıkar. Diğer bir deyişle, iklim değişikliğinden tüm insanlar mı sorumludur, kapitalizm mi?.. Tüm insanların eşit derecede sorumlu olduğu doğru değildir. Asıl sorumlu, kapitalizmdir.
Konu daha da uzatılabilir. Ancak, kapitalizme karşı olmak için yeterince nedenimiz olduğunu herhalde bu yazı gösterebilmiştir. Kapitalizm eleştirisi, sonuç olarak kapitalizmi aşmanın yollarını da aramak durumundadır.
ulasbasar@gmail.com