Türkiye, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin (AKP) iktidara geldiği Kasım 2002’den 7 Haziran 2015 parlamento seçimine kadar geçen sürede, belki de Cumhuriyet tarihinin demokratikleşme alanında en fazla ilerlemeyi sağladığı ve birçok ilkin yaşandığı bir döneme tanıklık etti.
Elbette, bu satırlara yükselen itirazları duyar gibiyim. Ancak kanaatime göre, Türkiye Cumhuriyeti pasaportuna sahip olanların, özellikle Türkiye’nin doğusundaki ülkelerde en ayrıcalıklı dönemini yaşadığını söylersek abartı sayılmaz. Örneğin, “Soğuk Savaş” döneminin iki farklı kutuplarında yer alan Türkiye ve Rusya ilişkileri vizesiz seyahat seviyesine ulaştırdı. İki ülke arasındaki ticaret hacmi rekor seviyelere ulaştı ve yöneticiler “stratejik ortaklık” sözü etmeye başladı hatta yıllık 100 milyar gibi ticaret hacmi hedefi koydu.
Türkiye’nin Avrupa Birliği (AB) üyeliği konusunda adımlar atıldı. Kopenhag Siyasi Kriterleri ve üye devletlerin ekonomik ve para birliğine katılımı için öngörülen zorunlu koşulların belirtildiği Maastricht Kriterleri konusunda yapılan reformlar AB’de Türkiye’nin üyeliğine her koşulda karşı olanların bile argümanını zayıflatmıştı.
Türkiye bölgede çatışan tarafların tamamının güvenine mazhar olan ender ülkelerden biri haline gelmişti. Gürcistan-Rusya savaşında önce Tiflis’e giden Erdoğan ardından Moskova’yı ziyaret etmişti. Hem Filistinlilerle hem de İsraillilerle aynı anda görüşebilen nadir ülkelerden biriydi Türkiye.
Peki ne oldu da bugünkü duruma gelindi?
Elbette bunun için yüzlerce neden sıralanabilir. Ancak ben önemli nedenin, 7 Haziran 2015 seçimi olduğunu düşünüyorum. AKP, 7 Haziran 2015’teki seçimde tek başına hükümet kurma yetkisini kaybetmişti ve lideri Erdoğan da günlerce kimseyle görüşmemiş, daha sonra sürpriz bir şekilde Deniz Baykal ile bir araya gelmiş, hatta onu ziyaret etmişti. Ama sonrasındaki gelişmeler, Baykal cumhurbaşkanlığı hayalleri görürken seçimlerin 1 Kasım 2015’te yenilenmesine yol açtı.
Erdoğan, seçimleri tekrarlatma kararı alırken ilk yaptığı icraat da çözüm sürecini sonlandırmak olmuştu. Çözüm sürecinin rafa kaldırılmasının ardından Türkiye’nin birçok yerinde HDP’ye yönelik baskınlar olmuş ve 12 Eylül öncesini aratmayan kanlı olaylar meydana geldi. AKP ve MHP ortaklığındaki yeni dönemde, Taybet İnan adındaki bir kadının cesedi 1 hafta boyunca sokak ortasında kalmış, ona yardım etmeye çalışan kayınbiraderi öldürülmüş, kocası da yine açılan keskin nişancı ateşi sonucunda yaralanmıştı. Çözüm süreci devam ederken açılan hendekler, geride yok edilen kentler, buzdolabında saklanmak zorunda kalan bebek cesedi, Taybet İnan’ın sokak ortasında 1 hafta kalan cesedi ve bir binanın bodrumunda 177 kişinin katledildiği fotoğraf bıraktı.
15 Temmuz 2016’daki darbe girişiminin ardında Gülen Cemaati’nin bulunduğu iddiası sonrasında Cemaat’e yönelik büyük bir operasyonunun başlamasına, binlerce üyesinin ve destekçisinin yurt dışına gitmesine neden oldu. Darbecilere karşı çıkartıldığı belirtilen Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) bir süre sonra tüm muhaliflere karşı kullanıldı. Türkiye’deki demokratik haklar günden güne rafa kaldırılırken, sadece Gülen Cemaati mensupları değil, her kesimden muhalif çareyi yurt dışına kaçmakta buldu.
Ülkedeki siyasi alandaki bu tablonun üzerine bir türlü kontrol altına alınamayan ekonomik erozyon da eklenince, yurt dışına kaçmak zorunda olanlara bir de ekonomik olarak kendini güvende hissetmeyenler katıldı. Türkiye vatandaşları Meksika’dan kolay vize aldıkları için rotayı insan kaçakçıları sayesinde Kanada’ya çevirdiler. Yaşadıkları ülkeden umudunu kesenler insan kaçakçılarına kişi başına 7-15 bin ABD doları para ödeyerek Kuzey Amerika kıtasının yolunu tuttu.
Öncelikle burada akrabaları bulunan Ağrılı akını başladı. Ağrı’dan gelenlerin bir kısmı ABD’de kalırken, bir kısmı da kaldıkları kamptan bırakılır bırakılmaz soluğu Kanada sınırında aldı. Kanada’nın göçmenlere yönelik ılımlı politikası ve iltica konusunda daha hoşgörülü olması nedeniyle göçmenler rotayı Kanada’ya çevirdi. Ancak Türkiye’den gelen Ağrılı sayısı kesilince, insan tacirlerinin Türkiye’deki temsilcileri Türkiye’deki değişik kentlerde yeni müşteri! avına çıktı. Ülkedeki ekonomik durumdan bunalanlara Kanada’da insanların ortalama 7-8 bin dolar kazandıkları ve devletin çalışmayanlara maddi yardımda bulunduğu, Kanada’ya ulaşmanın da Meksika üzerinden çok kolay olduğu hikayeleri anlatıldı.
Kanada’ya 2022 yılında iltica eden 60 bin 158 kişinin 5 bin 611’ini Türkiye’den gelenler oluşturuyor. Türkiye’den gelen en az 10 bin kişinin de ABD’de kaldığı belirtiliyor. Buraya ulaşabilen bir kişinin insan tacirlerine verdiği kadar bir miktarı da uçak bileti ve ABD’den buraya kadar gelirken harcadığı söyleniyor. Gelenlerin büyük kısmının da Kanada’da ayda 7-8 bin dolar kazanacaklarını düşündükleri için tefecilerden borç para aldıkları anlatılıyor. Oysa Toronto’da bir odalı dairenin kirasın bile 2 bin dolara yaklaşıyor. Bin bir umutla çıktıkları yolculukta kendilerine anlatılanlarla burada karşılaştıkları manzara karşısında şoke olan Türkiyeli mültecilerle ile Toronto’nun her köşesinde karşılaşmanız mümkün.
Devletin çalışmayanlara verdiği 730 dolarlık yardım da gelen mültecileri büyük hayal kırıklığına uğratmış durumda. Gelenler kadar gidenler de Türkiye’nin Toronto Başkonsolosluğunda dönmek için geçici seyahat belgesinde başvuruyorlar. Çok sayıda kişinin Türkiye’ye döndüğü konuşuluyor.
Kanada ve ABD on yıllardır devam eden görüşmeleri sonuçlandırdı ve yasadışı göçmenlerin rahatlıkla geçtiği Roxham Road kapısını kapattı. Artık ABD üzerinden Kanada’ya iltica için gelenlerin kapıdan çevrilmemesi için burada birinci derecede yakınlarının olması şart.
Ayrıca, ABD ve Meksika sınırında da katı kurallar getirileceği ve geçişlerin eskisi kadar kolay olmayacağı belirtiliyor. O yüzden on binlerce dolar ödeyip ABD sınırından geri çevrilme hayli yüksek bir olasılık. Bu yüzden, buraya göç etmek isteyenlerin bir daha düşünmeleri gerekiyor.
Toronto Muhtarı (mahlas)