Çağımızda, ülkeler arasındaki ilişkilerde konjonktüre bağlı olarak meydana gelen değişimler sonucunda, klasik diplomasi yöntemlerinin yanında yeni kavramlar da ortaya çıkmıştır.
Diğer ülke yönetimlerini ve uluslararası örgütleri etkilemek hedefiyle birlikte, yabancı kamuoyunu da etkilemek ihtiyacı doğmuştur. Bu ihtiyaç doğrultusunda çıkan kamu diplomasisi uygulamaları ülkeler acısından stratejik bir değer, ortaya çıkan yeni aktörler de referans noktaları haline gelmiştir.
Küresel dünyada belirleyici aktör olmayı hedefleyen ülkeler kültürlerini, dillerini, sanatını, felsefesini, bilimsel çalışmalarını, ekonomisini, uluslararası ilişkilerini dünya kamuoyuna etkin ve kapsamlı bir şekilde anlatmasının kamu diplomasisi etkin kullanımıyla, dünya kamuoyundaki algı farklılıklarını doğru kavrayıp, kullanabilmek ile hedeflerine ulaşacağı tüm çevrelerce kabul görmektedir.
Gelişen iletişim teknolojileri ve bilginin ulaşılmasında meydana gelen değişim ile yabancı kamuoyunu etkilemenin önem kazanması, diplomasi alanında yeni bir kavramın ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Uluslararası ilişkilerde göz ardı edilmemesi gereken bir kavram haline gelmiş olan kamu diplomasisi “Soğuk Savaş” döneminde yıldızı parlamış bir kavramdır ve ilk örnekleri, Birinci Dünya Savaşı yıllarına kadar uzanmaktadır. Dönemin siyasi koşulları ile paralel olarak, ihtiyaçlar doğrultusunda ortaya çıkan kamu diplomasisi kavramı, tarihsel olarak ortaya çıkışı 1850’lere kadar uzanan lobicilik kavramıyla da karıştırılmakta ve gerek uygulanış biçimleri gerek ortaya çıkış sebepleri dolayısıyla bu kavramlar çoğu zaman birbirinin yerine kullanılmaktadır. Ancak lobicilik ve kamu diplomasisi, hedefleri, yöntemleri ve işleyiş biçimleri acısından birbiriyle karıştırılmaması gereken disiplinlerdir.
Kamu diplomasisi ve lobicilik kavramlarının her ikisinin de ortaya çıktığı ve ilk örneklerinin görüldüğü ülke Amerika Birleşik Devletleri’dir. Resmi kuruluş tarihi 4 Temmuz 1776 olan Amerika Birleşik Devletleri’nde, 1800’lerden itibaren lobicilik faaliyetlerinin ilk örnekleri görülmeye başlanmıştır ve 1850 yılından sonra lobicilerin sayısında hızlı bir artış gözlenmiştir.
1980’li yıllara gelindiğinde, lobi faaliyetleri bağlamında halkı da kapsayacak şekilde düzenlenen faaliyetlere girişilmiştir. Bu yıllarda, gerçekleştirilecek lobi faaliyetleri için kamuoyu oluşturulmaya başlanmış ve halkın da desteği alınarak, yasama kademelerinde bulunan üst düzey yetkililere baskı yapılmıştır. Halk desteğinin gücünün farkında olan lobicilik uygulayıcıları çeşitli organizasyonlarla halkı harekete geçirerek öncelikle kamuoyunu hedef almaktadırlar.
Lobi faaliyetleri tekniklerinde görülen bu uygulama, kamu diplomasisi ve halka dayalı lobiciliğin birbiri ile karıştırılmasına sebep olsa da, iki kavramın birbirinden tamamen bağımsız olduğu söylenebilir. Kamu diplomasisi, İkinci Dünya Savaşı sırasında savaşın cepheden, sivillere yönelmesi ve savaş sonrasında yorgun düsen ülkelerin, uluslararası güvenliğin sağlanması konusunda çeşitli anlaşmalara varmak istemeleri sebebi ile altı çizilen bir kavram olmuştur. İkinci Dünya Savaşı yıllarından sonra başta ABD olmak üzere, Çin ve İsrail’de birçok araştırmacı ve akademisyen özellikle “Yumuşak Güç” kavramı üzerinde durmuş, bu konuda sayısız araştırma yapılmıştır.
(Yrd. Doç. Dr. Meltem Ünal Erzen, tasam.org)
Makalenin tamamını okumak için tıklayın