İnsanın yaşadığı sürece temel ve fizyolojik bazı ihtiyaçları vardır.
Yeme, içme, barınma, uyuma, cinsellik gibi temel fizyolojik dürtülerin yanı sıra güç, başarı, prestij, statü, şöhret, şan, güven duyma, bağımsızlık ve özgürlük, saygınlık ve değer görmek isteği bunların başında gelir. Herkesin itibara sahip olmak istemesinin ardında saygınlık ihtiyacı yatar. İtibar, saygınlık ve güvenilirliğin dışında şan ve şöhret kavramlarını da içinde barındıran önemli bir değerdir. Toplum içerisinde iyi bir itibara sahip olmak özünde duygusal bağ yaratan bir değer olarak da ifade edilir. İtibar beraberinde kişide öz güven duygusunun oluşmasını sağlar.
Saygınlık ihtiyacı toplumsaldır. Kişinin davranışlarını şekillendiren toplum, insanların varlığını kabul ederek onlara toplumda bir yer vererek ait olma duygusunun giderilmesini sağlar. Çok istisnalar dışında bireyler hiçbir zaman tek başına, diğer insanlardan ve toplumdan soyutlanmış halde yaşayamaz. İnsanın toplumun sorunlarına yönelik yaptığı çalışmalar, örneğin çevreye, doğaya ve canlılara karşı duyarlı olması kişiye prestij kazandırır. Kişinin içinde bulunduğu toplumun geçmişinden gelen, genel kabul gören rutin davranışlara uyması, pozitif olması, önemli ve özel olduğunu hissetmesi de aynı şekilde saygı ihtiyacının karşılandığını göstermektedir.
Toplumda son yıllarda itibar ya da itibarsızlaştırma kavramlarını incelediğimizde iki zıt mantık ile karşı karşıyayız. Saygın ve itibarlı olma ihtiyacı, tanınma, kendini değerli hissetme, sevilme, anlaşılma, kabul ve takdir edilmeyle ilgilidir. Kişi toplum içerisinde bu duygularla karşılanıyorsa iç motivasyonu yüksektir, kendi dünyası ile barışıktır. Bu mantık ile insan önce kendisine saygı duyan, sonra başkalarından saygı verip alan kişidir.
İtibarsızlaştırma deyince ilk aklımıza gelmesi gereken şey, kişiyi, toplumu ya da bir devleti yıpratmaya amaç edinen kara propaganda veya kısmen psikolojik bir yöntemdir. Başka bir deyişle, bireyi veya grubu hedef alması, sindirmesi, küçük düşürmesi, manipüle ve kontrol etmesi, nefret söylemine maruz bırakarak itibarını zedelemeye çalışma yöntemidir.
İtibarsızlaştırma mantığının insanın var olduğu ilk günden beri birey ve toplumlar arasındaki ilişkilerde kültürel, dilsel, siyasal, etnik, dinî başta aklınıza gelebilecek yönlerden bir ayrışma veya bunun yol açtığı itibarsızlaştırmayla karşı karşıyayız. İnsanların farklı etnik yapıya sahip olan insanları aşağılamaları, dahası farklı renk, cinsiyet, cinsel yönelimi olan insanları yadırgaması, kendi dilini, din, ulusal kökenlerini yüceltmesi yapılabilecek en büyük itibarsızlaştırma yöntemlerinden biridir. Kişiyi itibarsızlaştırma mantığı bir nevi insanın duygu, düşünce ve zihin kuyusunu zehirlemektir. Bunu yaparken itibarını sarsmaya çalıştığımız kişinin pozitif taraflarını yok sayarak kişinin kişisel özelliklerini, örneğin dış görünüşünü, geçmişini, inançlarını hedef alırız, bir anlamda karşı tarafın itibarını sarsmak için kişilik suikastı uygularız.
Şunu net söyleyebilirim ki itibarsızlaştırmanın altında yatan ön yargılar, kıskançlık ve çekememezlik gibi düşüncelerin yanı sıra toplumun öğrettiği, dayattığı davranışlar vardır. Bu noktada bireyin aile yapısı, etnik kültürü, toplum içerisindeki konumu ve almış olduğu eğitimin niteliği gibi birçok belirleyici vardır.
Bizler kişisel olarak başarılı ve zengin olanlara, herhangi bir yere gelenlere karşı ön yargılı davranıyor, belli bir statüye sahip insanları aşağı çekmek için elimizden geleni yapıyoruz.
Bunun en önemli sebeplerinden bir tanesi de itibarsızlaştırmak istediğimiz kişinin maddi ve manevi statüsünün yerinde olmak istememizdir. İnsan bunun mümkün olmadığını görünce de itibarsızlaştırma mantığı ile hareket eder. Aslında kimse kimseyi sevmiyor ama herkes herkesle samimi görünmeye çalışıyor. Ben artık pirincin içindeki siyah taştan korkmuyorum, bilakis pirincin içindeki beyaz taştan korkuyorum. Sizi üzen, kanser hücresi olabilecek, mutluluğunuzu alan, moralinizi bozan kişilerden uzak durun. Böylesi bir toplumda yapılabilecek en iyi iletişim tarzı ilişkilerinizde mesafeli olmak.
İnsani değerleriyle yüzleşememiş, saygı, sevgi duymayan, birbirini sevmeyen, ön yargılı, cahil ve linç kültüründen beslenen böyleleri bir topluma ne verilebilir? Ne yapılması gerektiğini düşünüyorum, inanın bulamıyorum.
Softanın biri Bektaşi’nin karşısına geçer ve der ki:
-Ey Erenler, iyisin, hoşsun, ilim irfan sahibisin; bir de oruç tutup, namaz kılsan, bizim nazarımızda da itibarın olur o zaman…
Bektaşi gülümseyerek cevap verir:
-Sizin nazarınızda itibar kazanmak için, tanrı önündeki itibarımı zedeleyemem.
Son olarak Temel Aksoy’un da ifade ettiği gibi, “İtibar üzerimize giyeceğimiz ya da ödünç alacağımız bir elbise değildir. İtibar kazanmak tutarlı davranmayı ve bir karakter bütünlüğüne sahip olmayı gerektirir…”