Türk Dili dergisinden Ferahfeza Erdoğan’ın, “Vaktinden Evvel Bir Zemherir” kitabının yazarı Taner Ay’la Tanbûrî Cemil Bey ve eski İstanbul evleri üzerine söyleşisinden bir bölüm:
-Sayın Taner Ay, Vaktinden Evvel Bir Zemherir isimli kitabınız için Tanbûrî Cemil Bey’in hayatını konu alan bir biyografik eser diyebilir miyiz?
-Ben Tanbûrî Cemil Bey üzerinden ahşap İstanbul’u yazdım, bu nedenle “Vaktinden Evvel Bir Zemherir” kitabı, üstadın biyografisi değil de kaybettiğimiz İstanbul’un romanı kabul edilebilir. Ahşap mimari, Osmanlı’yı sadece Bizans’ın ilerisine taşımamıştı; esasında İstanbul’u diğer Müslüman şehirlerinden farklılaştırmıştı ve şehre Müslümanlığı da temas eden manevi bir karakter kazandırmıştı. Bazı şehir tarihçileri, ebniyenin (bina kelimesinin çoğulu) ahşaptan inşa edilmesini, İstanbul’u bir uçtan diğer uca yıkan 1509 depremine bağlıyorsa da, bunun eksik bir değerlendirme olduğu fikrindeyim. Çünkü ahşap mimarinin 1509 depreminden sonra rağbet görmesinde, bana göre deprem hakikatinin haricindeki üç neden sanki daha baskın mahiyetteymiş gibi görünüyor. Onları sıralarsak da, en başa, ahşabın sadece İstanbul’a mahsus yeni bir mimari üslup geliştirmesini yazarım. Peşine, ahşabın Müslümanlığı şehirlileştirmesini koyun. Bir başka neden daha sorarsanız da, İslam estetiğine yeni bir veçhe kazandırmasını söylerim. Ahşap İstanbul, yirminci asrın başlarına kadar defalarca yanıp kül olmasına rağmen, İstanbul halkı işte saydığım bu nedenlerden ötürü takriben dört asır boyunca ahşapta ısrarcı olmuştur.

-Peki, şehir halkının ahşaptaki ısrarı ne vakit kırıldı?
-1838 sonrasında, Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşması’nın akabinde, koca imparatorluk süratle Batı’ya bağımlı hâle geldi. Bu da toprağın kullanımını, toprağın mülkiyetini ve imarı değiştirdi. Osmanlı-İngiliz Ticaret Anlaşması’ndan sonraki otuz yıl içindeki beş hukuki düzenlemeye bilhassa dikkatinizi çekerim: Bunlar, 1839 tarihli “İlmühaber”, 1849 tarihli “Ebniye Nizamnâmesi”, 1859 tarihli “Sokaklara Dâir Nizamnâme”, 1862 tarihli “Ebniye Kanunu” ve son olarak da 1869 tarihli “Sokaklara ve Ebniyeye Dâir Nizamnâme”dir. En mühimi ise “İlmühaber” sayılmalıdır.
-Niçin böyle düşündüğünüzü de açıklamanızı istesek…
-Zira diğerleri ona bazı küçük değişiklikler eklemiştir. “İlmühaber”, şehirde ahşap bina inşasına yasak getiriyordu; parası olmayanlar ile ahşapta ısrar edenleriyse şehir haricine çıkarıyordu. Şehirden kasıtsa, Suriçi’ydi. 1839 tarihli “İlmühaber”den hareketle, mecburen Suriçi’nden çıkanların, İstanbul’un fakir halkı olduğu düşünülebilir. Ama, işin esası öyle değildir. Çünkü, bir müddettir Levantenlerle, ticaret burjuvazisiyle, elçiliklerin ecnebi şahsiyetleriyle, zengin tabakadan ekalliyetle (azınlık) ve banker tabakasıyla yaşayan Osmanlı seçkinleri, onlardan toprağa dayalı nasıl servet sahibi olabileceklerini öğrenmişti. Onların yönlendirmesiyle de, bilhassa şehrin Anadolu yakasındaki uçsuz bucaksız toprakları üç kuruşa kapatarak, o topraklara bağlı bahçeli köşkler yaptırmışlardı. Ancak, yarım asır içinde, çocuklarıyla veya torunlarıyla aralarında sınıfsal bir fark ortaya çıktı. Osmanlı seçkini mülk sahibiyken, çocukları ve torunları rantiye tabaka olarak onlardan koptu. Sulbî (soyundan gelen) birer paşazade olarak atasının topraklarını küçük birimlere ayırarak sattı ve birkaç nesil boyunca da hiç çalışmadan öyle geçindi.
-Bu söylediklerinizin edebiyata yansımaları da olmalı…
Haklısınız; nesiller arasındaki bu çatışma, Yakup Kadri’nin “Kiralık Konak” romanında pek güzel anlatılmıştır. Ancak, esas çatışmanın, ahşap mahalleler ile onları kuşatan kâgir (taş veya tuğladan yapılan) mahalleler arasında yaşandığını unutmayalım. Ahşap mimarinin de çeşitleri var, bu yüzden Sâmiha Ayverdi’nin “İbrahim Efendi Konağ”ı romanındaki ahşap ile Kemal Altınkaya’nın “Bizim Mahalle”sindeki ahşap aynı şey değildir. Kemal Altınkaya, Peyami Safa ve Halide Edib, Doğu ile Batı çatışması için hep fakir halkın ahşabını yazmışlardır. Orta alt tabakanın ahşabınaysa daha çok Hüseyin Rahmi’nin romanlarında tesadüf ediyoruz. Ayrıca edebiyatımıza Sermet Muhtar’ın ve Osman Cemal’in makalelerinin haricinde pek giremeyen Hakkuran ve Yahudhâne cinsinden ahşaplar da vardı.
Söyleşinin devamını okumak için tıklayın
Fotoğraf: missafir.com
İlgili yazı: