15.9 C
İstanbul
9 Mayıs 24, Perşembe
spot_img

İsrail kimliğini arıyor…

İsrail’de sokağın, muhalefetin ve silahlı kuvvetler de dahil olmak üzere devlet mekanizmasının artan itirazlarına karşın Başbakan Benyamin Netanyahu öncülüğündeki aşırı sağcı hükümetin Knesset’ten (parlamento) geçirdiği Yargı Reformu’nun iptali için devam eden protestolar 31. haftasını geride bıraktı.

Yaşanan sürecin dünü ve bugünü, ısrarlı protestoların akıbeti, süregiden toplumsal krizden hükümet ve ortaklarının nasıl etkilendiği ve ülkede artan liberal-dindar Yahudi çelişkisini Marmara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden Dr. Ferit Belder‘le konuştuk.

-Sizce kitlesel sokak gösterileri bir noktadan sonra sönümlenecek gibi mi?

-İsrail’de yargı düzenlemelerine yönelik ilk adımların atılmasından bu yana değişen yoğunluklarda protestolar devam ediyor, özellikle de hükümetin temmuzda sürece ivme kazandırmasından beri artan bir şiddette.

Mart ayı sonlarında kitlesel grev ve protestolarla hayatın pek çok alanda durma noktasına gelmesinden sonra Netanyahu, yargı reformunu geçici olarak askıya aldığını duyurmuş ve kriz geçici olarak kontrol altına alınmıştı ki aslında bu durum bile düzenlemelerin kalıcı olarak kaldırılmasını isteyen protestocuları tamamen durduramamış, eylemler sönümlenmemişti.

-Yargı Reformu başlığında hükümetin ve protestocuların temel argümanı nedir?

-Yüksek Mahkeme’nin anahtar siyasal konularda, özellikle 1990’lardan itibaren, “bireysel hak ve özgürlükler” ile “eşitlik” ilkeleri temelinde artan müdahaleci rolü uzun süredir Netanyahu’nun “doğal” ortakları dindar Siyonist ve ultra-Ortodoks aktörler tarafından eleştiriliyordu.

Mevcut düzenlemeler, Yüksek Mahkeme’nin yürütme üzerindeki bu denetim rolünü büyük oranda kısıtlamayı amaçlayan popülist bir içerik taşıyor.

Düzenlemeleri savunanlar, bu durumu “halkın iradesinin siyasete yansımasının önündeki engellerin kaldırılması” olarak görürken, protestocular da mevcut süreci “demokrasinin ortadan kaldırılması” olarak tanımlıyor.

İşte bu çelişki, İsrail tarihinin en büyük siyasal ve toplumsal krizlerinden birini ortaya çıkardı.

-Peki bu krizden hükümet nasıl etkilendi?

-Netanyahu hükümeti sayısal olarak İsrail parlamentosu Knesset’te oldukça güvenli bir çoğunluğa sahip. Siyasal meşruiyet açısından ise hem İsrail içinde hem de uluslararası düzeyde ciddi sıkıntıları mevcut. Bunun en temel sebebi de ırkçı Yahudi Gücü Partisi’nin ve bu partinin daha önce terörden ceza almış lideri Itamar Ben Gvir’in koalisyon içerisinde önemli bir pozisyonda yer alması. Şu an Ulusal Güvenlik Bakanı olan Itamar Ben Gvir’in provokatif eylemleri hem İsrail’deki kutuplaşmayı artırıyor hem de Netanyahu’nun uzlaşma yönünde adım atma ihtimalini sınırlandırıyor. Reformların devamlılığını koalisyonun devamlılığına endekslemiş olan Ben Gvir, reformların durdurulması durumunda hükümetten çekilme tehdidinde de bulunuyor.

Likud içerisinde ise reformun hararetli savunucusu Adalet Bakanı Yariv Levin’e rağmen düzenlemelerin yol açtığı ve açacağı istikrarsızlıktan rahatsızlık olanlar var. Ancak şu ana kadar aktif bir direniş ortaya koymadılar.

Koalisyonun diğer ortakları ultra-Ortodoks partiler ise her ne kadar yargı kararlarından en çok etkilenen gruplar olsalar da Netanyahu’nun olası bir geri adım atması hâlinde kendilerini baştan mevzilendirebilecek tecrübe ve siyasal stratejiye sahipler.

Fakat önemle belirtmek gerekir ki bu düzenlemelere yönelik toplumsal desteğin hükümet koalisyonunun oy oranına kıyasla oldukça düşük olması, hükümetin bu süreçte bir normatif üstünlüğe sahip olmadığını gösteriyor.

-Ülkede bir “dindar” ve “seküler” kutuplaşmasından bahsedilebilir mi?

-Mevcut toplumsal bölünmeyi daha çok Yahudi siyasal alan ve söylemi içerisinde anlamlandırabiliriz. Zira İsrail’de nüfusun yüzde 20’sini oluşturmasına karşılık Filistinli Arapların süreç içerisinde hiç yer almaması da bunun bir göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Bir diğer gösterge de İsrail bayrağının tüm protestolarda ana unsur olarak öne çıkmasıdır.

Yani, esas tartışma gelecekteki devletin temel karakteriyle ilgili: Liberal, demokratik, insan hakları ve özgürlükler temelindeki bir İsrail mi, dindar ve milliyetçi Yahudi kimliğinin kamusal alanın her alanında görüldüğü bir İsrail mi?

İşte bu, geleneksel dindar-seküler kutuplaşmasının ötesinde, devletin kendini tanımladığı “Yahudi’”ve “demokratik” karakterlerinin birlikteliğine bir meydan okuma.

-Son olarak, ABD’nin konumunu nasıl görebiliriz?

-Washington, somut bir adım atmamış olmakla birlikte, İsrail’deki yargı düzenlemelerine eleştirel bir pozisyon almış ve siyasal uzlaşı olmaksızın, çok az bir çoğunlukla yürütülen bu süreçten rahatsızlığını açıkça ifade etmiştir.

Daha genel olarak ise Demokratların İsrail hükümetindeki aşırı sağcılardan rahatsızlık duyduğu belirtilebilir.

Deniz Yaşayan

Yeditepe Üniversitesi Gazetecilik'ten mezun oldu, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler'de yüksek lisansını sürdürüyor. Dış Haberler editörlüğüne Cumhuriyet'te başladı. Sol Haber Portalı, İleri Haber, Harici ve Gazete Duvar'da çalıştı. Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan başta olmak üzere post-Sovyet ülkelerini takip ediyor.

Deniz Yaşayan
Yeditepe Üniversitesi Gazetecilik'ten mezun oldu, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler'de yüksek lisansını sürdürüyor. Dış Haberler editörlüğüne Cumhuriyet'te başladı. Sol Haber Portalı, İleri Haber, Harici ve Gazete Duvar'da çalıştı. Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan başta olmak üzere post-Sovyet ülkelerini takip ediyor.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler