İsmail Boy
İran’da durumlar gittikçe gerginleşiyor, Kadınların başlattığı protestolara artık gençler ve aileleri de katılıyor,
Devrimin üzerinden 40 yıldan fazla zaman geçti.
Mollaların idaresinde geçen bu sürede yeni bir neslin yetiştiğini ve bu devrimin artık oturduğunu söylüyorlardı ama yanıldıkları ortaya çıktı.
Ülkede bütün dünya ile kolayca ilişki kurabilen bir gençlik var ve bu gençler de Batı’daki gibi bir hayatları olsun istiyorlar.
Mollaların devrimi yaptıkları yaşlı nesil yok oluyordu, o dönemler dini öne sürerek özel yaşantıyı yeniden tanzim etmek kolaydı, gerçi o dönemlerde de kendinden menkul bazı insanlar din adına çıkıp saçma sapan kararlar alabiliyordu. Örneğin
Eşim Ayşe İstanbul’a dönmeden önce şehri biraz görmek istedi, merkeze, “Bazar” denilen yere götürdüm, devrimin buradan başladığı, eşrafının Mollaları destekleyip, finanse etmeleri sayesinde başarıya ulaşıldığı söyleniyordu.
Nadide gümüş parçalar ve antikaların sergilendiği mağazaların bulunduğu Manucheri Caddesi’ne gittik. Bakımsız, tozlu raflardaki ender parçalar çok düşük fiyatlara satılıyordu, bu ucuzluğun nedeni, bu parçaların yurt dışına çıkışının yasak olması ve bunları alıp evlerinde sergileyebilecek eğitimli, kültürlü insanların bu ülkeyi terk etmiş olmalarıydı.
Mağazaları biraz dolaştıktan sonra bir büfeye girip bir şeyler yemek istedik.
Ayşe, yüzü caddeye dönük olarak bir iskemleye oturup büfenin önünden geçenleri seyrediyordu, aniden servis yapan yaşlı adam Ayşe’ye bir şeyler söyledi. Önce yemek siparişi ile ilgili bir şey söylüyor zannettik ve gülümseyerek başımızı salladık ama oradaki bir İranlı izah edince anladık ki adam, Ayşe’nin yüzünü caddeye değil duvara dönük oturmasını istiyormuş. Adam dükkanındaki bir kadının gelen geçeni seyretmesini uygun bulmamıştı demek ki.
Ayşe’nin ülkeyi terk etmesini haklı çıkartacak bir sebep daha.
Tahran’da uzun dönem görev yapan bazı Türk yöneticiler gibi ben de otelde yaşamaya karar vermiştim. Aynı otelde kalan İstanbul’da yerleşik bir tekstil firmasında çalışan Hayrettin isminde yakışıklı ve bekar bir arkadaşımız vardı,
İş icabı sık sık ziyaret ettiği bankada hoş bir kız ile tanışmış aralarında sohbet ilerleyince de bir hafta sonu kızın arabası ile Hazar Denizi kıyısındaki yazlık evlerine kızın ailesine gitmeyi planlamışlardı.
Çok lüks villaların bulunduğu Hazar kıyılarında şah döneminde kadınlı erkekli insanların birlikte yüzebiliyorlardı, devrimden sonra kadınların denize girmeleri yasaklanmıştı.
Mollalara göre Hazar denizinin kuzey kıyılarında Rus erkeklerinin de aynı denize girmeleri ve onların vücuduna değen suların gelip İranlı kadınların vücuduna da dokunması dinen caiz değildi…
Cuma sabahı kız arkadaşı ile buluşmak üzere otelden çıkan Hayrettin bir süre sonra bembeyaz bir yüz ile soluk soluğa otele girdi, yanımıza geldi, korkudan tir tir titriyordu.
Olayı anlattı…
Kaldığımız otelin önünde sürekli Devrim Muhafızları olduğu için kızcağız arkadaşımızı otelin önünden değil 100-150 metre aşağıda bir yerden almış, arabada keyifli keyifli sohbet ederek giderken, arkadan hoparlörde bir ses duyulmuş. Kız aynadan Devrim Muhafızları’na ait bir cipin hızla geldiğini ve arabayı sağa çekerek durmalarını işaret ettiğini görmüş , korku içinde bizimkine yalvarmış, “Ne olur beni hiç tanımadığını, şehir merkezine gitmek için yolda otostop yaptığını söyle” demiş.
Muhafızlar arabayı durdururmuşlar yanlarına gelen 4 kişi, kız ile konuştuktan sonra bizimkini araçtan indirmiş ve ite kaka kendi araçlarına bindirmişler, muhafızlardan biri de kızın yanına binip gitmiş.
Bizimki korkudan tir tir titreyerek muhafızlara bir yandan İngilizce, şehir merkezine gitmek istediğini anlatmaya çalışırken, diğer yandan da pasaportunu göstermiş.
Devrim Muhafızlarından biri “Türk’sen?” diye Azerbaycan Türkçesi şivesi ile sormuş, bizimki hemen Türkçe, kötü bir niyetinin olmadığını, uzun süredir merkeze inmek için taksi beklediğini, sonunda oradan geçen ilk arabayı durdurduğunu, nereden ve nasıl taksi bulabileceğini sorduğunu, kızın da onu merkeze bırakabileceğini anlatmış.
Azeri muhafız diğer arkadaşları ile konuştuktan sonra bizimkine dönüp, “Gideceğin yere seni biz götüreceğiz ama sakın bir daha bu ülkede tanımadığın bir kadınla dolaşmaya kalkma” diye nasihatte bulunmuş.
Merkezde inen Hayrettin, araç gözden kaybolur kaybolmaz otele dönüp olanları anlattı.
Ne yazık ki, İran’da kadınlar kamusal alanda bir erkekle birlikteyse…
O erkek, o kadının
ya babası,
ya kocası,
ya oğlu,
Ya da kardeşi, olmak zorundaydı,
Devrimler, toplumların daha iyi, daha adil, daha mutlu yaşayabilmeleri için yapılır.
İran’daki devrimden sonra kadınların daha iyi, daha adil, daha mutlu bir yaşama kavuştuğunu kim söyleyebilir?..
İlk bölüm için tıklayın: https://medyagunlugu.com/haber/iran-ve-kadinlar-52366