Pazartesi, 13 Eki 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

İran intikam alacak mı?

Alper Eliçin
Son güncelleme: 20 Ağustos 2025 19:53
Alper Eliçin
Paylaş
Paylaş

İsrail’in elinde nükleer silahlar olduğu tüm dünya tarafından bilinen bir konu, ancak nükleer silahların sınırlandırılması veya denetimi ile ilgili hiçbir anlaşmaya da bağlı değil.

Bunun nedeni bu silahlara sahip olduğunu İsrail’in bugüne kadar hiçbir şekilde deklere etmemiş olması. Bu silahlar İsrail’in güneyindeki Necef Çölü’nde depolanmış durumda. İsrail, nükleer silahlar ve bu silahları hedefe yöneltecek balistik füzeler, deniz platformları ve uçaklar konusunda da hiçbir kısıta tabi değil. Zira İsrail, başta ABD olmak üzere, hemen hemen tüm önemli Batılı devletler tarafından korunuyor ve yaptıklarına yapacaklarına göz yumuluyor. Nükleer teknolojiyi de zamanında kendisine Fransa vermiş.

İran’ın durumu ise farklı. Şah yönetiminin devrilmesinden sonra iktidara gelen mollalar rejimine Batı’nın en ufak bir tahammülü yok. O nedenle, kendisine nükleer silah üretmeye yönelik hiçbir tolerans gösterilmiyor. İran’daki rejimin İsrail’i düşman belirlemesi, Arap ülkeleri sessiz kalırken Gazze’de İhvancı Hamas’a, Lübnan’da Şii Hizbullah’a ve Yemen’de Husiler’e destek vermesi, kendisini İsrail ve Batı dünyasının bir hedefi haline getiriyor. Şii-Sünni rekabeti nedeniyle de arası neredeyse tüm Arap ülkeleriyle açık. Tek Arap müttefiki Suriye’yi de geçen yıl Esad’ın devrilmesiyle kaybetti. Türkiye ile bölgede asırlardır süren bir rekabeti var. O nedenle bu iki ülkenin birbirlerine karşı açıktan tavır almamaları bile başarı olarak değerlendiriliyor. Dış güçler, ülkenin önemli azınlıkları olan Azeri Türklerini, Kürtleri, Arapları ve Belucileri sürekli merkezi hükümete karşı kışkırtmaya çalışıyor.

İran, binlerce yıllık devlet deneyimi sayesinde bu badireleri bazen kolaylıkla, bazen de çok zorlanarak atlattı. Ancak Batı’nın şımarık ve torpilli çocuğu İsrail ile uğraşmaya başlaması şimdilerde epey başını ağrıtıyor. İran’ın nükleer silah üretmesini kendisi için beka sorunu olarak gören İsrail, başına tam bir bela oldu. Nükleer silah edinmesini istemeyen Batı ülkeleri tarafından ciddi bir askeri ve ekonomik ambargo altında bırakılan mollalar rejimi bu sıralar oldukça zorda. Bu rejim, ekonomik ve sosyal nedenlerle halkının desteğini de büyük oranda kaybetmiş durumda.

Nedeni bir türlü anlaşılamayan Hamas’ın İsrail’de gerçekleştirdiği ve 1300 sivili katlettiği aptalca baskın sonucu Gazze’de on binlerce Filistinli sivil öldürüldü, bölge İsrail tarafından dümdüz edilerek yaşanılmaz hale getirildi. Halen İsrail tarafından etnik temizlik yapılıyor ve soykırım iddiaları da uluslararası ceza mahkemesinde açılan bir davada sorgulanıyor. Lübnan’daki Hizbullah ise İsrail tarafından gerçekleştirilen çok başarılı bir operasyon sonucu patlatılan çağrı cihazları ve telsizler ile tüm tepe yönetimini kaybetti; sağ kalanlar da İsrail Hava Kuvvetleri’nin hedefi oldu. Sonuçta binlerce kilometre uzakta olan Husiler dışında İran’ın Orta Doğu’da İsrail’in başını ağrıtabilecek önemli bir vekil kuvveti kalmadı.

Ancak İsrail, ekonomik ambargolar altında inleyen, nükleer silah geliştirme çabaları nedeniyle Batı’nın da husumetini çekmiş olan İran’a da doğrudan saldırmaktan imtina etmedi. SİHA’lar ve füzelerle yapılan karşılıklı saldırıları, İsrail kendi teknolojisini de kullanarak geliştirdiği demir kubbe hava savunma sistemi, ABD donanması, Ürdün ve Suudi hava kuvvetlerinin desteği ile büyük oranda püskürttü. Kendi de epey zarar görmesine rağmen, İran’ın hava savunma sistemlerini kullanılamaz hale getirdikten sonra, bu ülkenin hava sahasının kontrolünü ele geçirdi. İran’da kurmuş olduğu casus ağı da bu konuda büyük katkı sağladı. İsrail saha temizliği yaptıktan sonra da, ABD B-2 bombardıman uçakları ile dağların derinliklerine kurulmuş ve İsrail’in erişmesinin olanaksız olduğu Fordow’daki nükleer tesisini vurdu. Daha sonra da ABD, gerek İsrail, gerekse İran’ın saldırılarını sona erdirmesini sağlayacak bir çeşit mecburi ateşkes sağladı.

On iki gün süren ağırlıklı hava saldırılarından oluşan bu savaşın sonucunda, İran’ın durumu ve ülkede ne tür gelişmeler olacağı halen belirsizliğini koruyor. Toplumda, ABD ve İsrail’in beklediği bölünme olmadı. Kürtler dışındaki azınlıkların İran Devleti’ne olan bağlılığı, ayrıca rejimden hoşnutsuz olan tüm İran halkının son saldırılar nedeniyle kabaran milli duyguları (şimdilik de olsa) rejimin devamını sağladı.

Saldırılar esnasında İran’ın nükleer kapasitesi ağır darbe alsa da, tamamen yok edilemedi. Rejim, intikam ve hayatta kalma güdüsüyle, şimdi daha gizli ve kararlı bir şekilde nükleer silah geliştirme yoluna girebilir, daha yüksek riskler almaya meyilli olabilir. Şu anda İran’ın nükleer altyapısının ne durumda olduğu da tam bilinmiyor

İsrail’in vurduğu tesislerin yanı sıra kilit bilim insanlarının öldürülmesi, programın canlandırılmasını zorlaştırsa da, bazı uranyum stokları ve yedek santrifüjlerin zarar görmeden kalmış olabileceği düşünülüyor. Uzmanlar, İran’ın birkaç yıl içinde yeniden nükleer silah geliştirme kapasitesine ulaşabileceğini öngörüyor.

Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) denetçilerinin İran’dan çekilmesiyle, bu ülkenin nükleer program tamamen gözetimsiz kalmış durumda. Bu da şeffaflık ve kontrol imkanını ortadan kaldırıyor.

İran’ın dini lideri Ayetullah Hamaney, savaş boyunca kamuoyunda görünmedi; o nedenle yaşlı liderin sağlık sorunları ile ilgili spekülasyonlar da güçlendi. Yakında İran’da doğal nedenlerle bir lider değişikliği bekleniyor, ancak ordu ve dini liderlik arasındaki dayanışma, uzun vadede rejimin devam etme olasılığını güçlendirdi.

İsrail açısından “On İki Gün Savaşı”, İran’a karşı büyük bir stratejik zafer ve Netanyahu’nun iç politikada güç kazanması anlamına geldi. Öte yandan İsrail, İran’ın yeniden nükleer kapasite kazanma çabalarının devam edeceğini de biliyor. Bu nedenle, İran’ın askeri kapasitesini düşük seviyede bırakmak için sürekli yeni askeri operasyonlar yapma olasılığı çok yüksek. Ancak önce Demir Kubbe’nin tükenen cephanesini yeniden üretmek/edinmek,  sonra da saldırı silahları konusunda eksiklerini gidermek zorunda.

Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleriyse, İran’ın bu kadar zayıflatılmasının bölgeye istikrar getirmeyeceğini düşünüyor. Geçmişte Saddam örneğinde olduğu gibi, yenilmiş ama öfkeli bir İran’ın bir süre sonra çok daha ciddi bir tehdit oluşturabileceğinden endişeliler.

Tüm bu nedenlerle Orta Doğu ve Batı dünyasında, İran’ın nükleer tehdidini tamamen ortadan kaldırmak için diplomasinin şart olduğu görüşü hakim. Trump ise, İran ile yapılan ve daha sonra kendisinin çekildiği 2015 nükleer anlaşmasından (JCPOA) daha iyi bir anlaşma yapabileceğine inanıyor. İran ise saldırının ardından müzakere yolunun daha zor olduğunu, güven inşası adımlarına ihtiyaç duyulacağını belirtiyor.

Kurulacak yeni bir diplomatik çerçeve kapsamında, uranyum zenginleştirme konusunda bölgesel bir konsorsiyum oluşturulması, İran’ın sivil amaçlı nükleer enerji üretimi için Orta Doğu’da İran dışında bir uranyum zenginleştirme tesisi kurulması, İran’ın sivil nükleer projelerine yabancı yatırımcıların ortak edilmesi, füze programına kısıtlamalar ve sınırsız denetimler getirilmesi gibi konularda Batı’da zihinsel egzersizler yapılıyor. Ancak İsrail’e hiçbir kısıtlama getirmeyen bu tür yaklaşımların İran tarafından kabul görmesi siyasi açıdan zor.

Eğer ekonomik ve sosyal baskılar nedeniyle halk bir şekilde iktidarı değiştiremezse, İran’ın nükleer silah ve taşıyıcı mekanizmaları üreterek İsrail, Körfez ülkeleri ve Batı için daha ciddi bir sorun oluşturabileceği yönünde ciddi endişeler var. Bizlerin de nükleer bir İran’ın Türkiye için de sorunlar yaratacağını aklımızdan çıkarmamamız gerekiyor.

* Bu yazıda 6 Ağustos 2025 tarihinde Foreign Report’ta yayınlanan, Suzanne Maloney’in ‘Iran’s Dangerous Desperation – What Comes After the 12-Day War’ adlı makalesinden yararlanılmıştır.

Not: Bu yazım ilk olarak noktakibris.com sitesinde yayınlanmıştır.

***

Medya Günlüğü sosyal medya hesapları:

X

Bluesky

Facebook

Instagram

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanAlper Eliçin
Takip et:
1974 yılında Alman Lisesi’nden mezun oldu. Öğrenimine Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde devam etti. İngiltere’de Sussex Üniversitesi’nde Yöneylem Araştırması ve ABD’de Clemson Üniversitesi’nde İşletme alanlarında yüksek lisans yaptı Dünya Bankası'na değişik projelerde danışmanlık yaptı, Çukurova Metropolitan Bölgesi Kentsel Gelişim Projesi'nde ise proje direktör yardımcılığı görevini üstlendi. Gayrimenkul geliştirme projelerindeki deneyimini zaman içerisinde turizm yatırımlarına yönlendirmiştir. İş yaşamına 1990 yılından itibaren Pegasus Havayolları'nda kurucu ortak olarak devam etti, şirkette genel müdür yardımcısı ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. İstanbul Havayolları'nda genel müdür yardımcılığı, Kavrakoğlu Management Institute’da başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Havayolu yönetimi, yeniden yapılandırılması, şirket birleştirme, ayırma ve satın almaları ve gayrimenkul yönetimi konuları uzmanlık alanlarından. Merkezi Paris'te olan Milletlerarası Ticaret Odası Havacılık Komitesi'nde uzun yıllar Türkiye'yi temsil etti, Türkiye Havacılık Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Türkiye Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Derneği Başkan Yardımcılığı görevlerinde de bulundu. 2008 yılında BCD Eğitim ve Danışmanlık Ltd’nin kurucu ortağı oldu. Halen serbest danışman ve eğitmen olarak çalışmaktadır. Bugüne kadar Türkiye, KKTC, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, Romanya, Mısır, Belçika, İsviçre ve Avusturya’da eğitimler vermiş, danışmanlık yapmıştır. Ayrıca, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde dijital yayın organlarında köşe yazarlığı yapmaktadır. Çok iyi düzeyde Almanca ve İngilizce biliyor. Dağ tırmanışları ve doğa yürüyüşlerine ilgi duyuyor, Ağrı ve Musa dağları tırmandığı dağlar arasındadır. Okumak ve seyahat etmekten büyük zevk alıyor.
Önceki Makale Rusya ve ABD bayraklı saldırı!
Sonraki Makale Türk siyasetinde “transferler”

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

Gıda güvenliğimiz tehlikede mi?

Yıldırım Aktuğan
13 Ekim 2025
*Serbest Kürsü

İki sessizlik arasında Orta Doğu

Metin Duyar
13 Ekim 2025
EditörSerbest Kürsü

İnsan adaleti mi doğa adaleti mi?

Tijen Zeybek
12 Ekim 2025
Serbest Kürsü

Erdem, cehalet ve ihtiras

Melek Ay
12 Ekim 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?