Pile’ye doğru akalım dedik. Pileliler aç ve susuz ya; onları da kurtarmak istedik!
Bu kurtarma harekatı sırasında, dünyanın her yerinde ayrıcalıklı olarak görev yapmaya çalışan Birleşmiş Milletler askerleri ile çatışmaktan, araçlarını bir kepçe darbesi ile kenara atmaktan bile çekinmedik. BM Güvenlik Konseyi’nin bu hareketlere seyirci kalmayacağını biliyorduk ama aldırmadık. Sonunda sert bir kınama yedik; biz de onları kınadık!
Biz böyle konuşur; kendimizi bu şekilde ifade ederiz: Bunlar bizim, “Kıbrıs’ta Türkler de var” veya “Doğu Akdeniz’de biz olmadan iş yapamazsınız” deme hallerimiz… Türkiye’nin Lefkoşa Büyükelçisi Feyzioğlu, Zafer Bayramı resepsiyonunda da vurguladı zaten: “Kıbrıs’ın içinde bulunduğu sıcak bölgede Türkiyesiz oyun kurulamayacağını artık tüm dünyanın bilmesi ve anlaması gerekir.”
Hangi noktaya geldiğimizi görüyorsunuz: BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Stewart, Pile yolu sorununa çözüm olarak ortaya atılan düşünceleri kabul edilebilir hale getirmek için Kıbrıs Türk ve Rum tarafları arasında mekik dokuyor. BM Genel Sekreter Yardımcısı Jenca, Kıbrıs’ta yeni bir görüşme süreci başlatıp başlatamayacaklarını araştırmak için Lefkoşa ve Ankara’da yaptığı temasların ardından Londra ve Atina’ya gitmeye hazırlanıyor. Bizsiz “oyun kurulamayacağını” öğrendiler!
Bütün bunların, Eylül ayının 17-21’nci günlerinde New York’ta toplanacak olan BM Genel Kurulu çerçevesinde yapılacak temaslarla ilgili olduğunu sanıyoruz. Bu temaslar sırasında BM Genel Sekreteri Guterres, Doğu Akdeniz’de yumuşama sağlamak ve Türkiye-Yunanistan ilişkilerini yeni bir aşamaya geçirmek için bazı öneriler getirmeye hazırlanıyor. Guterres’in bu işlerin takibi için yeni bir “özel temsilci” atamaya çalıştığı da biliniyor. Rum/Yunan tarafı bu temsilcinin yüksek profilli bir uluslararası şahsiyet olması için bastırırken Türk tarafı, Jenca veya DiCarlo gibi mevcut üst düzey BM görevlilerinden birinin bu görevi üstlenmesini istiyor.
Bunların ne önemli var tam olarak bilmiyorum; belki diplomatlar bilir. Benim dikkatimi çeken şey, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “toptan pazarlık” yapmaya hazırlanmasıdır. Ekim ayında İsveç’in NATO üyeliğini Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde onaylatması gerekiyor.
Avrupa Birliği ile Gümrük Birliği anlaşmasını yenilemek ve vize anlaşması yapmak istiyor. Suriye ile ilgi istekleri olduğunu duymadık ama bir beklentisi olmaması mümkün değil. Para da lazım zaten; deprem yaraları ve göçmenler için para da isteyecektir mutlaka. Bütün bunların sonunda on milyarlarca dolar para da gelirse, Merkez Bankası bunları satar, döviz kurunu düşük seviyelerde tutar ve seçime öylece girmeyi başarırsa ne ala! Pile sorunu da çözülür, Kıbrıs ve çevresinde yumuşama da olur. Ve böylece, tüm dünya Kıbrıs ve çevresinde bizsiz oyun kurulamayacağını bir kez daha öğrenmiş olur!
Plan buysa, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta güçlü olduğumuzu ve rahatsızlık yaratabileceğimizi göstermek önemli… Gerginlik Rum tarafının ve AB’nin işine yaramıyorsa “rahat durmamızın” bedeli mutlaka ödenmeli…
Hatırlanacaktır; Türkiye, Doğu Akdeniz’deki enerji tartışmalarına dahil olabilmek için milyarlarca dolar harcadı, sismik araştırma ve sondaj gemileri satın alarak bunları denizlerde dolaştırdı. Benzer şeylerle karşılaşmak istemiyorlarsa Pile olayından gerekli dersleri çıkarmaya baksınlar; New York temaslarında esnek davranmaya özen göstersinler!
Onlar da rahat etsin; biz de…
Onlar mevcut durumu korurken Türkiye’deki iktidar da yerel seçimleri halletsin!
“Kazan kazan” denilen bir şey var sonuçta!
Fotoğraf: (soldan sağa) BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs Özel Temsilcisi Stewart, KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, BM Genel Sekreter Yardımcısı Jenca. diyaloggazetesi.com