Bizim ülkemizde demokrasi de her şey gibi işine geldiği gibi anlaşılan bir kavram.
Demokrasi çoğunluğun her dediğini yaptığı bir rejim değildir, tam tersine sayıca az olanın söz söyleme ve yaşama hakkını koruyan sistemin adıdır.
Uzlaşma, hoşgörü düzeninin çalışması için en önemli unsurdur. Nefret ettiğin bir görüşe bile katlanmak, onunla aynı masaya oturup ortak çözüm bulma çabasının adıdır demokrasi.
Eğer çoğunluğun her dediği olur ve azınlıkta kalanlara söz ve yaşama hakkı verilmezse bunun adı demokrasi değil, çoğunluk faşizmi olur.
LGBT de olsa, “gay” de olsa, ateist de olsa, yobaz da olsa katlanıp asgari müştereği aramak zorundasın, insanların kişisel tercihlerini beğenmeyebilirsin ama saygı duymak zorundasın.
Bunun istisnası şiddet ve fiziksel saldırganlıktır, şiddet ve saldırganlığı benimsemiş hiç bir kurum ve organizasyon demokrat veya demokrasi içi değildir.
Ben sosyal demokrat bir geleneğe mensubum ancak CHP’nin oligarşik, antidemokratik yapısına saygı duymam hatta Atatürk sonrası CHP’nin tam bir statü partisine döndüğünü, halka karşı devletin yanında olduğunu düşünürüm. Devlet halka ait ve halk tarafından kurulmuş bir kurumdur ve halkın üstü değil, hizmetçisidir, işte CHP bu gerçeği çok uzun zaman unutmuştur.
Ancak tüm defolarına rağmen Kemal Kılıçdaroğlu’nun içten, sıcakkanlı, hoşgörülü, her türlü fikre ve söyleme anlayışla yaklaşan halinin bu ülke için umut olduğunu düşünüyorum. Belki sadece CHP’ye değil, tüm ülkeye hoşgörü ve uzlaşma kültürünün yerleşmesine yardımcı olur.
Halkın da kavgadan bıktığını düşünüyorum. Artık insanlar huzur istiyor. Kim kavga ederse seçimi kaybedecek.