Cem Adrian geçen hafta sonu Kopenhag’daki konserinde sadece harika bir müzik ziyafeti vermedi, çok önemli bir konuya da temas ederek günümüzde romantizmin değerini kaybettiğini söyledi.
Müzik dünyasının değerli sanatçılardan biri olan Cem Adrian konsere geç gelen bir grup seyirciden haklı şikayetini espirili bir dille dile getirdi. Seyircilere ”Avrupa’da insanlar dakik değiller mi? Kaçta başladığını bildiğiniz halde konserin ortasında nasıl hiçbir şey olmamış gibi gelebiliyorsunuz” diye serzenişinde bulundu.
Konser dinleme adabı hakkında çok güzel örnekler veren Adrian, ”Danimarka demokratik bir ülke değil mi? Ben de bir sanatçı olarak demokratik şekilde düşüncemi, rahatsızlığımı dile getirme hakkına sahibim” dedi.
Adrian izleyicilere dönerek, “Danimarka demokratik bir ülke mi” diye sorunca salondan bir kişi “Değil”, aynı anda başkası ise “Yok yok Danimarka demokratik bir ülke” diye cevap verdi.
Cem Adrian bunun üzerine harika bir hazırcevaplıkla, “İki farklı görüş ifade edebiliyorlarsa demek ki Danimarka’nın demokratik bir ülke olduğu anlaşılıyor” dedi.
Aslında beni en çok etkileyen konserde Adria’ın romantizm ile ilgili söylediği çok anlamlı sözlerdi.
”Günümüzde romantizm ölüyor ”dedi.
Adrian’ın konserini dinlerken romantizm, hoşgörü ve sevgi ile ilgili bir şeyler yazmaya karar verdim.
Muhteşem sesiyle ve şarkılarıyla, Gazze konusundaki duruşuyla ezilenin yanında olduğunu, doğayı, insanı merkeze aldığını şarkılarında izleyicilere hissettirdi.
Adrian romantizmden bahsederken duygusal bir dünyadan uzaklaştığımızı, iyi şeylerin yok olduğunu söyledi. En önemlisi de, giderek yaşamın kıyısında realist bir anlayışın insanlardaki duyguyu tüketmeye başladığını ifade eden cümleler kullandı. O bunları söylerken şarkılara verdiği ruh ile ben de bir şeyleri o an ruhuma karalıyordum.
”Bazen yağmur yağarken kıyılarıma vurmuş olan duygu gibi, yüreğim sessiz, ifadesi yok, adresli duyguların… Bomboş yüreğin kimseye çıkmaz sokakları, kederle ızdırapla arkadaş olmuş, pusulasını şaşırmış. Kırdılar içimdeki sevdayı, sensizlik bile ağladı. Bulutlardan akan yağmurlar; içime gözyaşı olup aktı. Ruhum boş bir mezara kabuk tutmamış bir yara gibi kanadı, sevgili yüreğim sensizlik derin bir sızı yüreğim sönmeyen ateş gibi yandı. Hayatım, hevesim ve yüreğim yalnızlıktı.”
İşte, romantizm duygusu ve hoşgörü sayesinde dünyanın gerçekçi olan tarafından uzaklaşıyor insan… Hayatın gerçeklerinden düşünceler, duygular ve düşler dünyasına bir kaçış yaşanıyor.
Romantik bir anlayışa sahip olmak kişinin duygularından gelen davranışları, belirli kurallar dahilinde değil de ince ruhla dışa vurmasıdır. Romantizmi özümsemiş insan kibar ruhlu insandır. Romantik kişi toplumu düşünen, egoist olmayan, kişisel çıkarların peşinde koşmayan, huzuru bozan davranışlardan uzak duran ve vicdanından gelen sese kulak verendir.
Romantik bir toplumda sağlıklı bireyler yetişir. Günümüzde ise romantizm olmadığı gibi içi boşaltılmış durumda. Bugün romantizm denilince yağmurda ıslanmak, el ele tutuşmak, mum ışığında, kırmızı şarap ve hafif bir müzik eşliğinde yemek yemek anlaşılıyor.
Aslında romantizm insanın üretme anlayışına sınır çizmeye kalkışan görüşleri, bütün kuralları reddeder; zamana ve mekana bağlı değildir. Kendi içerisinde düalist bir anlayışı ifade eder, iyiyi ve kötüyü, doğruyu ve yanlışı toplum için gerekeni ister. Doğayı bir kitapmış anlayışı içerisinde yorumlar. Romantizm toplumda reform ister, yenilikçidir. Yeri geldiğinde düşünceler, duygular ve düşler dünyasına sığınıp burjuvaziye karşı başkaldırır. İnsanın kendi bilinçaltına, dürtülerine, arzu ve heveslerine tercüman olmuş bir fikir felsefesidir. Sanayi toplumunda yaşanan acıların, kaybolan değerlerin, kendine yabancılaşmasının önüne geçerek tutkuyla, duyguyla yapılmış bir ayaklanma hareketidir.
Romantizm sanayi devriminin yol açtığı stres, kötü yaşam ve çalışma koşullarının insanlarda meydana getirdiği travmalara karşı çıkar. Romantizm, geleneği içerisinde hareket eden yazarlar, şairler, ressamlar, filozoflar sanayi devriminin ilerde insanlara vereceği zararı görmüş olacaklar ki birçok eser vermiş. Canlıyı, doğayı, duyguyu merkeze alan romantikler çevre felaketlerinin olabileceğini, asit yağmurlarını, iklim değişikliklerini, canlıların neslinin tükenmesini, buzulların erimesini, kuraklığı, göçleri duygusal bir şekilde bir resimde, şiirde ya da romanda anlatmışlar.
Romantizm insan bedenini, ruhunu etkileyen hormonlar salgılamamızı sağlar. Bu da kişinin üretmesine sebep olur. Ben de bu duygu hali ile bir şeyler yazdım…
Ümitlerimi, çığlıklarımı, çocuk yanlarımı… Ruhuma ve bedenime bitmek bilmeyen düşünceleri, hafiften eğildim göz ucuyla çocukluğuma, boş mu uyanıyorum kördüğüm hayata. Her şey karma karışık, düğüm düğüm, kör yumağa hayatımı cehenneme savuran rüzgâra, daha çocukluğumda koydular yağlı urganı boynuma, çaresizliğimden kaynaklanır kendimi ifade edemem. Çığ gibi büyüyor, büyüyor, büyüyor, büyüyor… Acılarımdan nefes alamıyorum. Yüreğimin kapıları çaresizlikten kapalı, cesaretim yok, her şeyim kördüğüm… Çaresizliğin tüm tonları ruhumda, kırılmış bulutlar arasında içimdeki yağan yağmurlara ve fırtınalara yağmurlar üstüme sağanak sağanak… Karanlık gecede kalbimin en derin dehlizlerinde acılar istediği gibi girer. Zorbanın kahrına, zamanın kırbacına kendim için katlandım. Ruhumun duvarlarındaki çatlaklar arasına sıkışmış duygular.