Galatasaray yedi eksikle çıktığı Konyaspor maçına zirve yarışına devam edebilmek adına mutlak galibiyet parolasıyla başlıyordu.
Takımın bu denli eksik oluşu kafamda oyun şablonu ile ilgili bazı soru işaretleri yaratsa da, genel hatlarıyla Okan Buruk’un iç saha perspektifine hakim olduğundan neler yapacağını tahmin edebiliyordum.
Maçın başlama düdüğüyle birlikte alışılagelmiş Galatasaray’ın sahada olduğunu fark edebildik. Takımın oyun planını bozmadan bir noktada ısrarla aynı tempoyu deniemesi ilk dikkatimi çeken detaylardan. Kaan-Barış bek tandemi ve Demirbay- Ndombele merkezi oyunun farklı varyasyonları ile oynanmasına sebep oldu.
İlk yarı özelinde bekleri hücuma katarak özellikle sağ taraftan gelen Galatasaray, topu iç koridordan Mertens-Kerem ikilisiyle penaltı bölgesine indirmek istedi. Konyaspor’un katı savunmasını aşamayan sarı-kırmızılılar için dikkatimi çeken bir diğer detay ise, önceki haftalara göre aynı aksiyonların defalarca denenmesi oldu.
Kaleye daha fazla şut çekme eğiliminde olan, rakip savunmayı kendi yarı alanından dahi çıkarmadan hapsetmeye çalışan bir görüntü çizen Galatasaray, kadroya göre oyun planı değişimini daha net yapacak gibi görünüyor.
Üçüncü bölge organizasyonlarında pek fazla bir değişim yokmuş gibi görünmesinin en temel sebebi, takımın bu konuda çok aceleci davranması. Hızlı düşünmekle hızlı aksiyon almak arasındaki farkın iyi öğrenilmesi lazım. Galatasaray ileriye gitmek için set hücumunu kullanmayı bile bazı aksiyonlarda düşünmüyor. Temel sorunun buradan kaynaklandığını düşünüyorum.
İlk yarı özelinde pozisyonlar cömertçe harcandı. Oyuncular genel olarak aşırı bireysel hareket ettiğinden, bazı fırsatlar net görülemedi ve bazı şutlar direkt olarak kalecinin üstüne vuruldu. Amaç gol atmak olsa da, golü düşünerek daha fazla çalışılmalı.
Öte yandan, Konyaspor kalecisi Deniz’i tebrik etmek gerekiyor. Gerçekten muazzam bir maç çıkardı. 18 yaşında bu performansı sergilemek için-bir spor psikoloğu olarak belirtmeliyim ki-büyük bir mental dayanıklılık gerektirir.
Eksiklere rağmen Galatasaray, ikinci yarıya başlarken maçı koparmaya yakın taraf olarak görünüyordu. Birkaç oyun içi değişim beklesem de, temel prensibin “sakin olmak” gerektiğini düşünüyordum. Dürüst olmak gerekirse kenarda ben otursam Zaha ile Halil’i yer değiştirir, Mertens’i ikinci forvet olarak yanda kullanırdım. Ne yalan söyleyeyim, bu varyasyonun içerisinde Abdülkerim-Nellson ikilisiyle önde kalarak gol aramak, aklımın ucundan geçmezdi. Okan Buruk, bu konuda gerçekten Galatasaray genetiğini net bir şekilde yansıtıyor.
Oyun dengede gitse de, takım geri de düşse, herkeste “bir şekilde bu maç döner” düşüncesi hakim. Genel hatlarıya öne geçene kadar maçı bırakmayan, geçtikten sonra da psikolojik olarak rahatlayan Galatasaray’ın “ben buradayım” diyerek sükse yaptığı bir akşam oldu.
Oyun 55’te Konyaspor’a da dönebilirdi. Kaçan çok net bir gol pozisyonu var.
Galatasaray için ilk yarı ve ikinci yarı arasındaki en büyük fark ise, ikinci bölgede kazanılan sahipsiz toplar oldu. Bu bağlamda Demirbay-Ndombele ikilisinin performansını beğendim. Özellikle Demirbay, oynadıkça başka bir noktaya evriliyor.
Öte yandan, merkezde uzun zamandır beklediğim Eyüp Aydın’ın oyuna girdikten sadece 50 saniye sonra asist yapması da tesadüf değil. Demirbay ve Eyüp Alman altyapısından gelen isimler. Gördüğünüz gibi, aradaki fark bu şekilde belli oluyor.
Galatasaray’da iki senedir, Eyüp Aydın’ın 50 saniyede yaptığını yapamayan oyuncular var. Bu sorun, genel olarak Türk futbolunun altyapı sistemindeki çalışma koşullarına ait. Sorgulanması ve düzeltmesi gereken o kadar çok başlık var ki, saha içinde kalmaya gayret gösteriyoruz.
Peki sizce, Fenerbahçe ile Galatasaray arasındaki yarış nasıl sonlanacak?..