CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı’nın genel seçimleri kaybetmesinin ardından Kemal Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı seçimini de kaybetmesi sonrasında muhalefette yaşanan bozgun hâlâ sürüyor. Kılıçdaroğlu’nun seçimlerde kaç tane sandıkta müşahit bulunduramadıklarını açıklamaması bu konuda da halen seçim sonuçlarına ilişkin var olan şaibeleri gideremedi.
Üstelik birçok kişi Kemal Bey’den en azından bir özür beklerken o tam tersine neredeyse seçimi kazanmış havasına girdi.
Bu arada Levent Gültekin’in Medyascope’ta Ruşen Çakır’la yaptığı söyleşide ileri sürdüğü şeyler ertesi gün Türkiye gündemine bir bomba gibi düştü. Aslında Gültekin zaten bunları geçen yıl “Yaklaşan Kasırga” başlıklı kitabında söylemişti.
O günden beri neredeyse gündemden hiç düşmeyen Gültekin’in savları halen tazeliğini koruyor çünkü söylediklerini yalanlayacak karşıt bir veri sunulamadı şimdiye kadar.
Ben de 2020 yılında bir yazı yazmıştım, izniniz olursa bunu şimdi bir daha paylaşmak istiyorum.
Gültekin’in “Kemal beyin önü hep açıldı” ya da “Her şey Erdoğan’ın iktidara gelip iktidarda kalması için tasarlanmış gibi” biçimindeki sözleri pek de yanlış değil.
Ben Erdoğan’ın 22 Şubat 2003 günü yani Siirt seçimlerinin tekrarlanmasından tam iki hafta önce dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal ile görüşmesinde ne konuşulduğunu merak ederek olayı deşmeye çalışmıştım. Tabii medyada yer alan haberler üzerinden. Ve ilginç sonuçlara ulaşmıştım. Erdoğan’ın önünü açan şey işte o gün Baykal’a iletilmiş veya gösterilmişti diye düşünüyorum. Daha fazla uzatmadan yazıyı paylaşayım.
Yazının özgün başlığını olduğu gibi bıraktım, aynen şöyleydi:
Baykal 2003’te Erdoğan’a neden yardım etti?
AKP’nin iktidara geldiği 2002 seçimlerine Erdoğan 12 Aralık 1997 günü Siirt mitinginde okuduğu bir şiir yüzünden aldığı ceza nedeniyle katılamamış ve dolayısıyla da milletvekili seçilememişti. Yalnızca AKP genel başkanıydı.
Sonra nasılsa bir şeyler oldu ve Erdoğan Siirt’te durduk yerde yenilenen seçimlerle milletvekili seçildi. Bu olayın nasıl olduğuyla ilgili en çok merak edilen şey hâlâ yanıt bulabilmiş değil.
Siirt’te seçimler niye iptal edildi? CHP niye bu yapılırken ses çıkarmadı, tam tersine o dönemin CHP lideri Deniz Baykal Erdoğan’ın milletvekili olmasının yolunu açtı?
Baykal gibi dediğim dedik birinin birdenbire Erdoğan karşısında yumuşayıp demokrasi güvercini kesilmesinin nedeni neydi?
Yıllardır beynimi kurcalayıp durur bu soru ama henüz net bir yanıt bulabilmiş değilim. Ama olayları alt alta sıralayıp bir çizelge oluşturduğumda iki şeyin birbiriyle ilişkisi olduğunu düşünmeye başladım.
Anlatayım…
2002 seçimlerinde yüzde 34 oyla iktidara gelen AKP’de genel başkan dediğim gibi Recep Tayyip Erdoğan idi ancak milletvekili seçimlerine, yasaklı olduğu için katılamamıştı. Yukarıda anlattığım gibi şiir olayı yüzünden. Erdoğan yasaklı olduğu için Abdullah Gül başkanlığında kurulan hükümetin ilk işlerinden biri TBMM’ye Erdoğan’ın siyasi yasağının kaldırılması için yasa teklifi sunmak oldu. Çoğunluk kendilerinde olduğu için yasa oy çokluğuyla kabul edildi. Arada dönemin Cumhurbaşkanı Sezer tarafından yasa veto edildi ama ikinci kez sunulunca o da kabul etmek zorunda kaldı. Böylece Erdoğan sonraki seçimlere katılma hakkı elde etmiş oldu ancak seçimler yeni yapılmıştı ve Erdoğan’ın o kadar bekleyecek zamanı yoktu.
AKP’li hükümet yasanın çıkmasından sonra şiir okuyarak yasaklı hale geldiği Siirt’ten Erdoğan’ı milletvekili seçtirerek tükürenlere tükürdüklerini yalatmak için bir “yol” düşündü. Siirt’in Pervari ilçesindeki seçimlerde üç sandık kurulu oluşturulmadığını ve bir sandığın da kırıldığını ileri sürerek Siirt seçimlerinin iptali için Yüksek Seçim Kurulu’na başvurdu.
YSK da bu isteği kabul etti ve 2 Aralık 2002’de seçimi iptal etti. Böylece milletvekili seçilen AKP’den Mervan Gül, CHP’den Ekrem Bilek ve bağımsız milletvekili Fadıl Akgündüz’ün vekillikleri düştü. 9 Mart 2003 günü yenilenen seçimlerde Erdoğan milletvekili seçildi ve bir süre sonra da başbakanlık koltuğuna oturdu.
2007 yılında yapılan bir sonraki genel seçimlerde ise AKP oy oranını yüzde 47’ye yükseltti. Neredeyse her iki seçmenden birinin oyunu aldı. AKP’liler bayram ederken kıyamet CHP’de koptu. 22 Temmuz’da yapılan seçimden bir gün sonra CHP’li Zülfü Livaneli Vatan gazetesine yazdığı bir yazıyla CHP’yi karıştıracak açıklamalarda bulundu.
Livaneli çok ilginç bir ayrıntı verdi yazısında, Deniz Baykal ile Erdoğan’ın 22 Şubat 2003 günü yani Siirt seçimleri yapılmadan iki hafta önce İstanbul’da, Beylerbeyi’nde gizlice buluştuklarını öğrendiğini söyledi. Livaneli, Baykal ve Erdoğan’ın bu buluşmada gizli bir anlaşma yaptıklarını öne sürdü ve “Bir milletvekilinin mazbatasını iptal ettirip, Anayasa’yı değiştirip, grubu baskı altına alıp, Siirt seçimlerini es geçip Erdoğan’ı meclise sokmak ve dokunulmazlık zırhına kavuşturmak için verdiğiniz canhıraş çabanın yüzde birini partiniz için verseydiniz sonuç bambaşka olurdu” diyerek Baykal’a çok sert bir tepki gösterdi.
Ben bağlantı kurduğum diğer olayı da artık anlatayım.
2010 yılında kendi partisinin bir kadın milletvekiliyle gizli kamera ile çekilmiş seks görüntüleri ortaya çıkan Deniz Baykal istifa etmek zorunda kaldı.
Odatv yazarı Barış Pehlivan 10 Mayıs 2010 günü yazdığı bir yazı ile Baykal’ın genel başkanlıktan istifasına yol açan kasetle ilgili bilgi verdi. Pehlivan kasetin 2002 yılına ait olduğunun CHP kulislerinde konuşulduğunu belirtti yazısında. Yazıda 2002 yılında Savcı Nuh Mete Yüksel’e gönderilen bir kasetle şantaj yapılmak istenmesi ele alınıyor ve aynı yıl Çağdaş Eğitimi Destekleme Derneği Başkanı Gülseven Yaşer’e de bir telefon konuşmasıyla komplo düzenlenmek istendiği ifade ediliyordu. Hatırlayacağınız gibi bu telefon konuşmasıyla ÇYDD’nin PKK’lı öğrencilere burs verdiği iddiası ortaya atılıyordu. Tabii bu iddianın yalan olduğu daha sonra ortaya çıktı. 2002 yılı şantajlar yılıydı anlaşılan. Ama bizi ilgilendiren nokta Baykal’ın seks kasetinin de 2002 yılında çekilmiş olması.
2002 yılında ama hangi ay çekildiği belirtilmeyen (şimdilik bilinmeyen) kasetin Baykal’a karşı daha önce kullanılıp kullanılmadığını bilmiyorum.
Ancak şüpheliyim.
Açıklayayım…
Savcı Nuh Mete Yüksel’e gönderilen kasette onun da bir kadınla gizli görüntüleri vardı ancak Yüksel hemen teslim olmadı ve hukuk savaşına girişerek kasetin montaj olduğunu öne sürdü. Kaset üzerinde inceleme yapan Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Daire Başkanlığı, hazırladığı raporda kasetin orijinal değil montaj olduğunu açıkladı.
Ama buna rağmen Nuh Mete Yüksel hakkında Adalet Bakanlığı inceleme başlattı. Kendisine sonuçta kınama ve yer değiştirme cezası verildi. Yüksel ‘in görev yeri değiştirilmişti. Barış Pehlivan 2010 tarihli yazısında “Evet, bundan tam 8 yıl önce Türkiye bu olaylarla çalkalanıyordu. DGM Cumhuriyet Savcısı Nuh Mete Yüksel’e seks şantajı kaseti, komiser rütbeli bir polisin gizli kamera komplosu ve Savcı Yüksel kasetinin Çağdaş Eğitim Vakfı’nda ‘bulunması'” diyerek bir “şey”e, birilerine işaret ediyordu.
Tabii anladınız kimler olduğunu.
Şimdi artık biliyoruz ki Gülen cemaati on yıllar önce devlete sızarken öncelikle yargı ve güvenlik kurumlarında yani polis ve orduda örgütlenmeye başlamıştı. Pehlivan yazısında sözünü ettiği komiserin de bu cemaatle ilişkisi olabileceğini ima ediyordu sanki. Gülen cemaati ile AKP’nin arası bildiğiniz nedenlerle sonraki yıllarda açıldı. Ne istedilerse verdiklerini söyledikleri cemaat yanlılarını kalkıştıklarını ileri sürdükleri darbe nedeniyle hapse attılar. Ama öncesinde Balyoz ve Ergenekon davalarıyla ortaya çıkan bir gerçek vardı. Cemaatin her yaptığından AKP’nin, AKP’nin her yaptığından cemaatin haberi vardı yani neredeyse her yaptıklarından…
Baykal’ı o kadın milletvekiliyle gizlice kameraya çekenler kaseti acaba daha önce başka bir şey için kullanmış olabilirler mi? Ya da tabii ki sonradan karşılığını misliyle almak koşuluyla birilerine vermiş olabilirler mi? Bu sorunun gerçek yanıtını bilmiyoruz.
Deniz Baykal anlatsa bu sorunun yanıtı ortaya çıkar ama konuşur mu bilemem.
Fotoğraf: demokrathaber.org