Birleşmiş Milletler’e bağlı Dünya Turizm Örgütü’nün 2025 barometresine göre, 2024 yılında dünyada en fazla turist çeken 10 ülke arasında Türkiye, 56.7 milyon yabancı ziyaretçiyle 4. sırada.
Birinci sırada Fransa (102 milyon) var. Ardından İspanya (93.8 milyon) ve ABD (72.4 milyon) geliyor. Türkiye’nin ardından da İtalya, Meksika, Almanya, İngiltere, Japonya, Yunanistan geliyor. Bir önceki yıla göre bir basamak yükselen Türkiye’nin bu alandaki istikrarlı yükselişi memnuniyet verici. 2024 yılı toplam ziyaretçi sayısı ise 62.3 milyon.
Türkiye, Avrupa ülkeleri arasındaki turizm gelirleri liginde ise 56 milyar dolarla 5. sırada. İlk sırada 107 milyar dolarla İspanya var. Bu gelirin ülke içinde nasıl paylaşıldığı, turizm pastasının en büyük dilimlerini kimlerin yediği ise üstünde ayrıca durulması gereken bir konu.
Dünya genelinde en fazla turist çeken ülkeler, sadece doğal güzellikleri ile değil, geçmişin izlerini taşıyan şehirleri, mutfakları ve kültürel etkinlikleriyle ön plana çıkıyor. Bu da dünyanın bazı ülkelerini küresel turizmin merkezleri haline getiriyor. Türkiye de küresel turizmin merkezlerinden biri. Örnek alınan bir turizm ülkesi konumunda. Bu özelliği korumak önemli. İlk üç ülke arasına girmek hedefimiz olmalı. Türkiye’nin 6. sırada olduğuna dair haberler çıkıyor medyada son zamanlarda.
Misafir memnuniyeti turizm sektöründe önde gelen kıstaslardan biri. Memnun edilemeyen bir tek konuk bile bugünün dijital dünyasında olumsuz bir tanıtım unsuru olabilir. Doğal olarak, mutlu edilen konukların etkisi de olumlu bir tanıtım unsuru olabilir.
Turizm merkezlerindeki otellerin büyük çoğunluğu “Her Şey Dahil” sistemiyle konaklama hizmeti veriyor. Amacı dinlenmek ve kısa tatilinde sorun yaşamak istemeyen turistler için harika bir uygulama. Her şey planlı hazır, kaliteli ve güvenli. Üstelik turistin elinde “memnun olmadım, mağdur oldum” gibi güçlü bir de koz var.
Bu sistem öylesine yerleşti ki bu “her şey”in içerisine yeme, içme, alkollü içeceklerin yanı sıra geliş-dönüş uçuşları, havaalanı ve şehir içi transferler, çocuk bakımı, yoga-yüzme-tenis vb. aktiviteler, spa-wellness, eğlence ve gittikçe genişleyen türlü çeşit hizmetler de dahil oldu. Turistler çoğu zamanlarını otelde bu aktivitelerle geçiriyorlar. Dış dünya ile pek ilgileri yok.
Böyle bir sistemde alan da satan da çok memnun. Turizm gelirinin en büyük diliminin de bu otellere gittiği görülüyor.

Ancak bu sisteme eleştiriler de yok değil. Özellikle yerel esnafın ve butik otel işletenlerin bu sistemden duyduğu rahatsızlık dikkat çekiyor. Bu sistemin büyük israfa yol açması da yöneltilen eleştiriler arasında. Gazeteci ve turizm yazarı Halil Öncü’nün “Turizm Dosyası” sitesindeki “Ne olacak bu işin sonu?” başlıklı yazısı bu çerçevede ilgi çekici. Yazıda, büyük otellerdeki “Her Şey Dahil” sistemi eleştiriliyor.
Öncü, “Son yıllarda artan otel sayısı, kalifiye personel azlığı ve Her Şey Dahil anlayışının geldiği nokta gerçekten düşündürücü duruma geldi” diyor. Öncü devamla, yeme-içme ve çeşitli aktivitelerin yer aldığı adeta küçük bir şehir gibi işleyen bu lüks otellerde inanılmaz bir israfın ortaya çıktığına işaret ediyor. “Ben parasını verdim istediğim kadar alırım” anlayışıyla yemeklerin, içeceklerin masada dolup taştığına, ancak alınan yemek ve içeceklerin yarısının masada bırakıldıklarına ve çöpe atıldıklarına dikkat çekiyor. Bölge esnafına da herhangi bir katkı sağlamayan bu sistemin değerlendirilmesini veya yeniden düzenlenmesini, güncellenmesini öneriyor.
Bence de haklı bir eleştiri ve yerinde bir öneri. Geçenlerde Antalya Belek’te deniz kenarında golf sahası olan otellerin birine (Likya Links) gittik. İngiltere’den gelen torunum Oscar golf oynadı (aşağıdaki fotoğraf), biz de kızım ve torunlarım Bade ve Ella ile peşi sıra golf sahasında dolandık. Ardından sahanın kenarındaki otelin golf kulübünün restoranında yemek yedik. Masalarda oturan zarif ve şık yerli ve yabancı turistlere nazik ve güler yüzlü garsonlar yemek ve içki servisi yapıyorlardı. Menü önceden belirlenmişti. İnsanlar hafif müzik eşliğinde keyifle hem yemeklerini yiyor, hem de yemyeşil golf sahasını ve denizi seyrediyorlardı. Yeşil ve mavi iç içeydi. Sakin ve huzurlu bir ortam vardı…

Her Şey Dahil sisteminde görülen restoran kapısındaki kuyruk yoktu. Yemek sıralarındaki keşmekeş, masa kapma yarışı yoktu, tıka basa tabaklar yoktu. Meyve büfelerinin önünde pazar alışverişi yapar gibi çantalarını dolduranlar yoktu. İsraf yoktu. Düzen vardı, nezaket vardı, zerafet vardı. Yemek yerken, “Keşke otellerde, bu restorandaki gibi israfı önleyen bir sistem uygulansa ve israfın önüne geçilse, düzen değişse. Yerel esnafı ve butik otelleri de düşünen bir sistem gelse” demiştim.
Yıllardır Her Şey Dahil sisteminin değiştirilmesi gereği konuşuluyor ancak çözüm bulunamıyor. Bu sistemde;
• Alan memnun, satan memnun ama tüketilen, kirletilen doğa ve çevre herkesin.
• Yerel esnaf, butik oteller vs. hoşnut değil.
• Muazzam ölçüde kaynak israfı var.
Çöpe giden el değmemiş en lüksünden yiyecekler-içecekler, hoyratça tüketilen enerji ve doğal kaynaklar. Bu sektöre yakın bir dostum dikkat çekti:
Her Şey Dahil lüks otellerde bir turist misafirin günlük tüketimleri (ortalama) :
▪ 1,5 ton su, 50 kilowatt elektrik
▪ 1,3 kilogram et (dana-kuzu-tavuk-balık)
▪ 4 kilogram sebze-meyve
▪ 0,7 litre alkollü içecek
▪ 5,2 litre alkolsüz içecek (su, soda, meşrubat)
Bu durumda “dünyanın düzeni bu, yapacak bir şey yok” denilebilir.
Ancak belki orta vadeli bir planlama ile bu lüks ve israf sistemi aşama aşama kaldırılabilir.
Böylece;
• Doğal özellikleri nadide nitelikte olan yerler daha az tahrip edilir, daha çok korunur.
• Yöre turizmi restoranları, kafeleri, eğlence yerleri, dükkanları ile çeşitlenir, renklenir.
• Amacı sadece yatıp dinlenmek olmayan, gezmeyi görmeyi seven turist kitlesi cezbedilir.
• Kazanç daha geniş kitleye, yerel esnafa, halka yayılır.
• Turist başına elde edilen gelir daha da yükseltilmiş olur.
Bu yol haritasında tabii ki Kültür ve Turizm Bakanlığının, turizm birliklerinin, işletmelerin, belediyelerin ve sivil toplum kuruluşlarının eşgüdümlü ve kararlı yol almaları gerekir. Sadece karar almakla bugünden yarına bu değişim mümkün olmayabilir. Bu aktörlerin ortak iradeleri doğrultusunda;
Turistik yörelerde oda kahvaltı, yarım pansiyon konaklama hizmetleri teşvik edilmesi, mevzuat düzenlemeleri yapılması, şehir planlamalarında ve alt yapılarında varsa eksikliklerin giderilmesi, ulaşım ağlarının iyileştirilmesi, insan kaynakları için planlama ve çalışmalar yapılması, kalite sistemlerinin otellerden diğer işletmelere yaygınlaştırılması, kaliteye ve fiyatlara ilişkin denetim mekanizmalarının, yaptırımların güçlendirilmesi gerekebilecektir.
Bizden söylemesi. Dinleyen olur mu bilemem…
İlgili yazılar:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: