Doğu Afrika’da yaşayan siyah yüzlü vervet maymunlarının ilginç bir özelliği var. Bu maymunlar yaklaşmakta olan tehdidin türüne göre örneğin leopar, kartal ve yılan için farklı uyarılar verebiliyor. Farklı frekans ve desibele sahip olan bu uyarılar, birbiriyle karıştırılmayacak kadar farklı çığlık sesleri içeriyor.
Bir leoparın yaklaştığını gören gözcünün belirli seslerle uyardığı vervet sürüsü, hızla ağaca tırmanır. Bir kartal ya da şahin tehlikesine özgü alarm verildiğinde sürü hemen yırtıcı kuşun iniş yapamayacağı bir alana saklanır. Farklı kuşlar için farklı ses sinyalleri bulunduğu söylenir.
Yakınlarda bir yılan görülürse gözcü bu kez yılana özgü alarm çağrıları eşliğinde ayaklarıyla toprağa vurarak titreşim yaratıyor. Sürü hemen yere bakınarak olası yılan tehdidine karşı pozisyon alır.
Kompleks iletişim sistemi geliştiren başka hayvanlar grupları da var. İşitme duyusunun gelişmediği bilinen arılar, karmaşık danslar aracılığıyla besin kaynağının yönünü ve kovana olan uzaklığını diğer arılara iletebilmektedir. Yaban fareleri sürü halinde yiyecek ararken, baskın erkek sürekli gözcülük yapar ve tehlike durumunda uyarıcı sesler çıkarır.
Bazı kuş türleri henüz gözleri bile açılmamış olan yavruları sesli olarak uyarır, onlara yiyecek getirdiğini duyurur. Uyarıyı duyan yavru kuş, yiyecek getirildiğini anlar ve daha yiyeceği göremeden ağzını açar, anne yiyeceği yavrunun ağzına bırakır.
Bu örneklerin gösterdiği gibi, hayvanlar insan dili gibi bir dile gerek duymadan kendi aralarında gayet güzel iletişim kurabilirler. Bunu yaparken değişik frekanslarda sesli çağrılar, beden hareketleri ve koku salma mekanizmalarını kullanırlar.
Beden dilini ve görsel işaretleri kullanan hayvanlar doğal olarak gündüzleri daha aktif olan hayvanlardır.
Düşüncenin ses sembolleri aracılığıyla nasıl iletildiği, insan evriminin gizemli bilmecelerinden biridir. Bilim insanları, hayvanların dil öğrenip öğrenemediğini görmek için şempanzeler, bonobolar, goriller, orangutanlar, yunuslar, denizaslanları, papağanlar ve kuzgunlar üzerinde çeşitli çalışmalar yürüttü.
En ilginç çalışmalardan biri Amerikalı psikolog Penny Patterson’ın “derdini anlatan goril” adlı çalışmasıdır. Penny Patterson, 1971’de San Fracisco hayvanat bahçesinde doğan goril Koko’ya işaret dilini öğretmeye yaşamını adamış bir bilim insanıdır.
Goril Koko, eğitime başladıktan 3 hafta sonra işaret dilinde bir şeyler anlatmaya başlamıştı. Koko üç yıl içinde 200’den fazla farklı işaret öğrenmiş, zamanla bu sayı 1.100’ü aşmıştı. Öğrendiği işaret diline kendisi de eklemeler yapınca bu dil “goril işaret dili” olarak anılmaya başlandı. Aynada kendini gördüğünde tanıyor, “bu goril Koko” işareti yapıyordu.
Koko oyuncak bebeklerle oynamaktan ve kendisine hikâye kitabı okunmasından hoşlanıyor, özellikle “3 minik kedi” adlı öyküyü çok seviyordu. Bir gün kendisine gerçek kedi yavruları getirildiğinde, çok sevindi, yanlarından ayrılmadı, oyuncaklarını onlara verdi.
Penny Patterson’a göre en ilginç anlardan biri, Koko’nun yavru kediyle işaret diliyle konuşmaya hatta ona öğretmeye çalışmasıydı.
Neredeyse yarım yüzyıl süren bu proje, insanın sabır ve sevgiyle yaklaştığında hayvanlara derdini anlatacak kadar işaret dili öğretebildiğini göstermesi bakımından önemlidir. Evet, Koko işaretle iletişimi öğrenmişti ama bunu örneğin “açım, bana muz ver” ya da “susadım, su ver” şeklinde temel içgüdülerini doyurmak için kullanabiliyordu.
Tropikal yağmur ormanlarında görüşün sınırlı olması nedeniyle, şempanzelerde görsel iletişim yerine akustik iletişimin daha gelişkin olduğu görülüyor. Hayvanlar âleminde insana en yakın canlılar olan şempanzeler, yüksek sesler çıkarmak için gerekli anatomik donanıma sahiptir.
Laboratuvar çalışmalarında şempanzelerin bazı renkleri ve geometrik şekilleri öğrenip ekranda işaretledikleri tespit edildi. Ancak tüm bunlara karşın şempanzeler nefes akışını düzenlemeyi bilemediklerinden çıkarabildikleri ses çeşitliliği son derece kısıtlı kalmıştır.
Başka bir laboratuvar çalışmasının kahramanı olan papağan Alex ise değişik renk ve boyutlardaki 50 farklı nesneyi ayırt edebiliyordu. Buna ek olarak Alex sınırlı da olsa sayıları da anlıyordu. Şempanzeler örneğin yeşili tanıyor, üçgeni de biliyor ama “yeşil üçgen” denilince tıkanıyorlardı. Alex tıkanmıyor, yeşil üçgeni işaret ediyordu.
İnternetteki Alex videolarında görüldüğü üzere, bu proje bize Alex’in ezberleme yoluyla nesneleri belleğinde tutabildiğini göstermiştir. Papağanların ortam seslerini ezberlemekte ve taklit etmekte ne kadar usta olduklarını hepimiz biliyoruz. Ancak, tüm becerilerine karşın zaman ve mekân farkındalığı bulunmayan Alex dün neler yaptığını ya da yarın neler yapacağını anlatamaz.
Alex, örneğin “dün arkadaşlarla harika bir yem yedik” diyemez çünkü bunu sağlayacak fiziksel ve bilişsel donanımları yoktur. Hayvanlar insan bilincinin soyut bağlamsal farkındalığından yoksundur ve bu nedenle o an orada bulunmayan öğeler veya kişiler hakkında konuşamazlar.
Oysa insan konuşabilir hatta “yarın gördüğüm mor saçlı kel beygirin sırtındaki fil hortumu 10 metreydi” gibi saçma sapan tümceler bile kurabilir.
Bu satırlardan insan türünün üstün görüldüğü yönünde antroposentrik bir anlam çıkarılmazsa memnun olurum. Hayvanların bizim yapamadığımız sayısız olağanüstü beceriler sergilediği malum. Örneğin, fillerin infrason (düşük frekanslı ses) aralığında sofistike bir iletişime sahip oldukları, uzak mesafeden su ve yiyecek hakkında iletişim kurabildikleri keşfedildi.
Ayrıca biliyoruz ki, yunuslar nefeslerini insandan daha uzun tutabilir, kediler karanlıkta daha iyi görebilir, köpekler de bizden kat kat daha iyi koku alabilirler. Dahası, hayvanlar insanlara oranla daha sadıktır, yargılamazlar, dedikodu, entrika ve yalan bilmezler. Gezegenimizin dengesini kaygı verici biçimde bozanlar da zaten hayvanlar değil.
İnsanların yavruları ortamda konuşulan dile maruz kalarak o dili edinir, zamanı gelince de konuşmaya başlar. Ancak hiçbir hayvan grubu yalnızca belli bir ortamda bulunarak dil edinememiş veya söz dağarcığı geliştirememiştir.
Nitekim Koko’ya, şempanzelere ya da Alex’e ezberletilen işaret ve nesnelerin anlamla ilişkilendirme vakalarının tümü laboratuvar ortamında ve çok büyük emeklerle gerçekleşmiştir.
İnsan iletişimi kültürel olarak edinilir, birikimlidir, grameri vardır, semboliktir, gelişigüzel sesleri kullanarak yeni sözcükler türetebilir. Hayvan iletişimi kültürel olarak edinilmez, birikimsizdir, grameri yoktur, sembolik değildir, gelişigüzel seslerle yeni sözcükler türetemez.
Biyolojik bazlı kodlar yardımıyla kurulan hayvan iletişimi büyük ölçüde yeme-içmeyle, çiftleşmeyle, oyunla ve potansiyel tehditlerle ilgili sinyallerle sınırlıdır.
Tekrara ve ezbere dayalı verilerle yürütülen hayvan iletişimi, bir dizi zihinsel süreçler içermesine karşın, bilişsel değil içgüdüseldir. Hayvanlar arasındaki veri değişimi de elbette bir tür iletişimdir ama bildiğimiz anlamda bir dil değildir.