Mustafa Kemal, Adana Garı’nda halkın coşkulu tezahüratıyla trenden inip şehre yöneldiği sırada, ahaliyi yarıp öne çıkan dört Antakyalı kadın, ellerinde “Gazi baba bizi de kurtar” yazılı pankartla yolunu keser..
***
Büyük depremin yerle bir etmiş olduğu kentlerimizin yeniden yaşama dönmesinin uzun yıllar alacağı tahmin edilirken, en büyük darbeyi almış olan, ayrımcı muamele hissiyatı içindeki, dünyada ilk sokak aydınlanmasına sahip kadim şehrimiz Hatay’ın şimdilerde içine düştüğü karanlık huzursuzluk topyekün ülke geneline de yansıdı diyebiliriz.
Üzerinden bir yıl geçen depremin açık yaralarının hâlâ kanadığı, felaketten kurtulan insanların sevinemediği, kış koşullarında açıkta, büyük bir insanlık dramının yaşandığı Hatay için bu ara sık sık sarıldığımız, Atatürk’ün umut veren o çok anlamlı “Hatay benim şahsi meselemdir” söyleminin hangi koşullarda sarf edildiğine ve günümüze yansımasına bir göz atmak istedik.
Osmanlı yıkılırken yedi düvelin işgaline uğrayan Anadolu, ulusal direnci istiklal seferberliği ile canlandırıp, savaş yorgunu toprakları adım adım kurtarılmaktadır. Mustafa Kemal Paşa, 15 Mart 1923’te zaferleri kutlamak ve Cumhuriyetin ilanı hazırlıkları için, beş yıl önce Yıldırım Orduları Komutanıyken Afrin’deki karargâhını Adana’ya taşıdığı günlerde işgallere direnme fikrinin ilk filizlendiği Adana’dadır.
Ziyarete, henüz bir buçuk ay önce evlendiği eşi Latife Hanım da refakat etmektedir.
Adana
Mustafa Kemal, halkın tarihi bir coşku içindeki tezahüratıyla Adana Garı’nda trenden inip şehre yöneldiği sırada, ahaliyi yarıp öne çıkan dört Antakyalı kadın, ellerinde “Gazi baba bizi de kurtar” yazılı pankartla yolunu keser.
Antakya’nın ileri gelen ailelerinden Affan Efendi’nin kızı Ayşe Fitnat Hanım herkesi gözyaşına boğan Ana Vatana Hasret şiirini okur. Genç kızın duygu dolu veciz sözlerinden çok etkilenen Gazi, “Kırk asırlık Türk yurdu düşman elinde esir kalamaz” sözleriyle Hatay Sancağı’nın ana vatana kazandırılması yönünde, yıllar sürecek siyasi iradesini ortaya koyar.
Sancak
Mustafa Kemal’in “huduttaki ay” anlamında isim verdiği Hatay Sancağı, 20 yıl kadar İngiliz ve Fransız işgaline uğramıştı, İngilizlerin bölgeden çekilmesiyle baş işgalci Fransızlara karşı ne pahasına olursa olsun direnişini sürdürüyordu.
İşgalci Fransız askerlerinin 1937 yılında, son depremde yerle bir olan tarihi Habib Naccar’da iki Türk gencini öldürmesiyle tırmanan gerginlik Türkiye’den de izleniyordu.
Gazi, bu olay üzerine Konya’dan “Ben memleketimi hiçbir zaman savaşa sürüklemem fakat Hatay benim için vazgeçilmez bir davadır. Gerekirse devlet başkanlığından istifa edip, bir yurttaş olarak, Hatay topraklarına geçer, mücadele ederim’’ diye seslenir.
Bağımsızlık
Fransa, 1936 yılından itibaren bölgeden çekilirken Suriye’ye bağımsızlık verir, Sancak’a ilişkin tasarrufu da Suriye’ye bırakır. Türkiye, Fransa’dan Hatay’a da bağımsızlık verilmesini ister ve meseleyi Cenevre’ye, Milletler Cemiyeti’ne taşır.
Suriye Hatay Sancağı’nı Arap toprağı saymakta ısrarlıdır. Gazi’nin cevabı “Bana çizmelerimi giydirmesinler” olur.
Suriye statü için halk oylaması önerse de Türk nüfus Suriye gölgesinde yapılacak oylamayı baştan reddeder.
Şehirde gerilim artmaktadır. Milletler Cemiyeti Hatay’a tarafsız gözlemci heyeti gönderir.
Antakya yediden yetmişe ayakta bağımsızlık talep etmektedir. Meydanlarda on binlerin katıldığı gösterilerin ardı arkası kesilmez.
Atatürk, vefatından önce ev sahipliği yaptığı son Cumhuriyet Balosu’nda Fransız Büyükelçisine, “Meclis kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay’ı alacağım. Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getiremezsem huzurlarına çıkamam. Hatay benim şahsi meselemdir..’’ der.
Milletler Cemiyeti, tarafsız gözlemciler raporuna dayanarak 27 Ocak 1937’de Hatay’ın bağımsızlığını kabul eder, demografik dağılımı tespit için seçim şartı koyar.
Atatürk, Başbakan İsmet İnönü’ye çektiği telgrafla, “Milletler Cemiyeti Konseyi’nde milli bir meselenin, bağlı olduğumuz dostluklara zarar vermeden çözümünde gösterilen yüksek zekâ, uzak görüşlülük ve olgunluktan dolayı” Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni tebrik eder.
Milletler Cemiyeti’nin kararına rağmen Fransa ve Suriye ayak sürümektedir. Suriye’den ‘’Antakya, İskenderun bizimdir’’ nidaları yükselmektedir. Hatay’da gerilim had safhadadır.
Atatürk, sağlık durumu el vermemesine, doktorlarının itirazına aldırmayıp 1938 Mayıs’ında işgalcilere gözdağı vermek amacıyla Hatay için yola çıkar. Mersin ve Adana’da incelemelerde bulunur, ayakta zor durmaktadır ama askeri geçit törenlerinde görünür.
Çukurova ziyareti, daha önce “Bana çizmelerimi giydirmeyin!’’ diyen Atatürk’ün, artık ‘’çizmemin tekini giydim, diğerini giydirmeyin!’’ şeklinde, Suriye ve Fransa’ya mesaj olarak yansır.
Fransızlar Atatürk’ün Hatay için savaşı göze alacağını bilmektedir.
Zafer
Misakı Milli dâhilindeki Hatay Sancağı’nın 20 yıl süren Fransız ve Suriye sultasından adım adım kurtarılması genç Cumhuriyetin barışçıl diplomasi başarısıdır.
Dönem 2. Dünya Savaşı’nın yaklaştığı, dünyayı Hitler korkusunun sardığı bir dönemdir. Fransa, Türkiye’yi Almanya’ya yakınlaştırmak istememekte, savaşı göze alamamaktadır.
Türkiye de Fransa’yı uluslararası arenada zora sokacak adımlardan kaçınmakta, bağımsızlık için halk oylaması önerisinde bulunmak gibi Fransa’yı üzerine sıçratmayacak bir diplomasi uygulamaktadır.
Uluslararası ve bölgesel gelişmeleri, zaman ve zemini birlikte değerlendirerek, dirayetli stratejik adımlarla arzuladığı sonuca kan akıtmadan ulaşır. Genç Cumhuriyet diplomatik bir zafer kazanmıştır.
Milletler Cemiyeti’nin de tanıdığı Hatay Cumhuriyeti, yapılan plebisiti takiben 2 Eylül 1938’de bağımsız olur. 29 Haziran 1939’da kendi arzu ve iradesiyle yeni bir vilayet olarak Türkiye’ye bağlanır.
Atatürk, 20 yıl uğrunda mücadele verdiği Hatay’ın bağımsızlığını yaşar ancak ölümünden yedi ay sonra gerçekleşen Türkiye haritasına kazandırılmasını, ömrü vefa etmediği için göremez.
Böyle bir hazin geçmişe sahip kadim şehrimiz, bugün de akıl almaz insani, fiziki, sosyo demografik dramlar ve siyasi çıkmazlar içinde artık neredeyse hepimizin şahsi meselesidir.