İsrail’in Beyrut’taki saldırıda öldürüldüğünü açıkladığı Hasan Nasrallah, Şubat 1992’den bu yana Lübnan’daki Şii Hizbullah grubunun liderliğini yapan bir din adamıydı. Bu grup şu anda Lübnan Ulusal Ordusu ile birlikte kendi silahlı kuvvetlerine sahip ve Lübnan’ın en önemli siyasi partilerinden biri olarak kabul ediliyor.
Hem Lübnan’da hem de diğer Arap ülkelerinde popüler olan Hasan Nasrallah, Hizbullah’ın yüzü olarak kabul ediliyordu ve bu grubun siyasi arenaya girmesi ve Lübnan hükümet yapısında güç kazanması için tarihi bir dönemeçte kilit rol oynadı.
Nasrallah, İran’ın dini lideri Ayetullah Ali Hamaney ile özel bir ilişkiye sahipti. Hizbullah ABD tarafından terör örgütleri listesine alınmasına rağmen iki lider aralarındaki yakın ilişkiyi hiçbir zaman gizlemediler.
Hasan Nasrallah’ın düşmanları olduğu gibi hayranları da var. İsrail tarafından suikasta uğrama korkusuyla yıllardır kamuoyu önüne çıkmadı. Ancak neredeyse her hafta yaptığı konuşmaları Nasrallah’ın iktidarını kullanmak için kullandığı önemli bir araç ve bu yolla Lübnan ve dünyadaki çeşitli konular hakkında yorumlarda bulunuyor ve rakipleri üzerinde baskı kurmaya çalışıyordu.
Hasan Nasrallah 1960’ta Beyrut’un doğusundaki yoksul bir mahallede dünyaya geldi. Babasının küçük bir bakkal dükkânı vardı. Dokuz kardeşin en büyüğüydü.
Beş yaşındayken Lübnan’da iç savaş başlamıştı. 15 yıl boyunca bu küçük ülkeyi esir alan ve Lübnan vatandaşlarının din ve etnik kökenlerine göre sınırlar çizdiği ve birbirleriyle savaştığı yıkıcı bir savaştı bu.
Savaşın başlamasıyla ailesi Beyrut’u terk edip Lübnan’ın güneyindeki köylerine döndü. El Cenup vilayetindeki birçok bölge gibi orası da Şii bir köydü.
Şiiler, Osmanlı İmparatorluğu ve Fransa gibi büyük güçlerin sömürge döneminde ayrımcılık ve eşitsizlikle karşılaştıklarına inanıyorlardı. Bu düşünce, Hristiyan ve Sünni elitlerin güç kazandığı bağımsızlık döneminde de devam etti.
Bu dönemde Hristiyan ve Sünni milis gruplar askeri başarı elde etmek için yabancı ülkelerden yardım almakla suçlandı.
Lübnan’ın doğusundaki Bekaa Vadisi gibi Güney Lübnan’da da çoğunlukta olan Şii nüfus ise küçük bir grup olan Maruni ve Ortodoks Hristiyanlar ile birlikte, Filistin’de Yahudi egemenliğinin kurulduğu uzun yıllar boyunca İsrail’in savaşlarının ön cephesi olarak görüldü.
Böyle bir ortamda Hasan Nasrallah Şii kimliğine ve etnik kökenine yöneldiği gibi, 15 yaşında Emel Hareketi’ne de katıldı. Bu, Musa el Sadr adlı İranlı bir din adamının kurduğu ve o dönemdeki en önemli Lübnanlı Şii siyasi-askeri gruptu.
Hasan Nasrallah 16 yaşındayken Irak’ın Necef kentine göç etti.
O zamanlar Irak, yirmi yıl boyunca art arda devrimler, kanlı darbeler ve siyasi suikastlar yaşamış istikrarsız bir ülkeydi ve o sırada cumhurbaşkanı yardımcısı olan Saddam Hüseyin önemli bir nüfuz kazanmıştı.
Hasan Nasrallah’ın Necef’e gitmesinden iki yıl sonra başta Saddam Hüseyin olmak üzere Baas Partisi liderleri, Şiileri zayıflatmanın bir parçası olarak Lübnanlı Şii öğrencileri Irak’taki ilahiyat okullarından uzaklaştırmaya karar verdi.
Nasrallah Necef’te iki yıl okuduktan sonra Irak’ı terk etmek zorunda kaldı. Ancak Necef’teki yıllarının üzerinde derin bir etkisi oldu.
Burada kendisinden sekiz yaş büyük olan Abbas Musavi adlı din adamıyla tanışmıştı. Musavi, Musa el-Sadr’ın Lübnan’daki öğrencilerinden biri olarak kabul ediliyordu ve Necef’te kaldığı sırada, daha sonra İran devriminin lideri olacak Ruhullah Humeyni’nin siyasi fikirlerinden etkilenmişti.
Musavi, kısa sürede Hasan Nasrallah’ın hayatında katı bir öğretmen ve etkili bir akıl hocası rolünü üstlendi.
Lübnan’a döndükten sonra bu ikili iç savaşta mücadeleye katıldı. Nasrallah bu kez Abbas Musavi’nin memleketi Bekaa Vadisi’ne gitti ve buradaki ilahiyat fakültesinde okudu.
(BBC Türkçe)
Yazının devamını okumak için tıklayın
Görsel: aljazeera.com