Bu deyim “kaygılandıran ve bıkkınlık veren üzüntü verici durumumuz” anlamına gelir.
Kısacık ama ne çok şey anlatıyor değil mi?
Türkiye’nin ve toplumun durumunu açıklamak için bana çok uygun geldi bu başlığı atmak.
Bir gerekçem daha var bu başlığı düşünmem için.
Hayali bir şey…
Diyelim ki Türkiye’nin durumunu merak eden yabancılar beni bir toplantıya çağırdılar ve “bize ülkenizdeki durumu kısaca anlatır mısınız, toplum ne durumda acaba” deseler ne derdim diye düşündüm.
Şöyle derdim herhalde:
“Size acaba nasıl anlatsam toplumumu? Türkiye’deki insanlar nasıl hissediyor, bunu mu anlatmalıyım önce yoksa ülkenin sosyal yapısıyla ilgili bir ön bilgi mi vermeliyim? Türkiye’nin yüzde 20’si Kürtlerden oluşuyor. Asimile olmuş Çerkesler, Araplar, Arnavutlar, Boşnaklar, Lazlar ve diğer birçok etnisite ve de tabii ki Türkmenler kendilerine Türk diyor. Etnik bölünmemiz kabaca böyle.
Dinsel kimlikler olarak durumumuz ise şöyle:
Sünniler ülkenin kuramsal olarak yüzde 75-80’ini oluşturuyor. Ama Sünniler monoblok bir gövde değil. İçlerinde siyasal İslamcılar da var, dindar Müslümanlar da, laikler de.
Buna karşılık Alevi denilen bir dinsel kimlik var ülkemizde. Nüfusun tahminen yüzde 15’ini oluşturuyorlar. Bunlar dinsel kimliklerini etnik kimlik olarak da görüyorlar diyebilirim. Ama ülkenin yüzde beş ile sekiz arasında olduğu tahmin edilen inançsızlarını bir kenara ayırırsak Sünnilerin dindar Müslüman ve siyasal İslamcıları tarafından Aleviler farklı, laik Sünnileri tarafından farklı biçimlerde tanımlanıyor.
Laikler Alevileri dinsel zenginlik olarak görüyor. Siyasal İslamcılar ve dindarlar ise onları dinsiz kâfirler olarak görüyor. Laiklerin nüfusa oranı şöyle böyle yüzde 20 dolayında. Bunlar CHP ve İYİP’e oy veriyor. Ancak İYİP’e oy verenler İslamcı Sünnilere daha yakın konumdalar yani Alevileri tam da CHP’li laikler gibi görmüyor. Bir de yüzde 10 kadar oy alan MHP’liler var. Kendilerini laik olarak mı İslamcı olarak mı gördükleri pek belli olmuyor. Bir o yana bir bu yana salınıp duruyorlar. Örneğin Atatürk’ü çok sevdiklerini söyledikleri halde O’ndan nefret eden İslamcı bir parti ile iktidar ortağı konumundalar.
Kürtlerin yüzde 11 kadarı kendilerine Türklerle eşit haklar verilmediğini ileri sürüyor ki onlar HDP adlı partiye oy veriyor. Yüzde 9 kadarı ise eşit hakların verildiğine inanıyor ve AKP’ye oy kullanıyor. Bu rakamların kabaca olduğunu bilmelisiniz çünkü çok minik de olsa diğer partilere oy veren Kürtler de var. Yani ne yüzde 11 tam olarak yüzde 11 ne de yüzde 9 tam olarak yüzde 9. Hatta yüzde 9’un epey parçalı olduğunu söyleyebilirim.
Laiklerin CHP’ye oy verenlerinin yine minik bir kısmı Kürtlere Türklerle eşit vatandaşlık hakkı verilmediğini belirtiyor, bir kısmı ise verildiğini. Verilmediğini belirtenler Kürtlere dostluk duygularıyla bakıyor, diğerleri ise düşman olduklarını ve ülkeyi bölmeye çalıştıklarını düşünüyor. Oranları sormayın, bilinmiyor.
İYİP, MHP, AKP ve diğer sağcı/ırkçı partilere oy verenler ise tamamen HDP’ye oy veren Kürtlerin karşısında ve onları vatan haini olarak görüyor.
Kürtlerin yüzde 11’lik bölümünün içinde bağımsız bir devlet isteyenler var ama onların da oranı bilinmiyor. Bağımsızlık yerine Türkiye’nin demokratikleşmesi ve kendilerinin de eşit vatandaşlar olarak bu ülkede yaşamasını isteyenler var.
Geri kalan yüzde 9 içindeyse bağımsızlık isteyen olup olmadığına ilişkin istatistiksel bir veri yok. Ancak onlardan bazıları da Kürtçenin, ana dillerinin resmi dillerden biri olmasını istiyor.
Buraya kadar kafanız karışmadıysa devam edeyim.
CHP’ye oy veren laiklerin ezici çoğunluğu laikliğin solculuk olduğunu düşünüyor. Yani laik olmak zaten solcu olmak demek onlar için, sosyalizmin ne olduğuna ilişkin hiçbir bilgileri yok. Laikliği o kadar yüceltiyorlar ki içlerinde bu deyimi din olarak benimseyenler bile var.
Laik dediğime bakmayın bunlara, aslında laikliğin ne olduğunu da bilmiyorlar. Çünkü Türkiye’de Mustafa Kemal zamanında kurulan Diyanet İşleri Başkanlığı var. Dini devlet denetimi altında tutmak için uydurulmuş bir kurum bu. Ama Sünnilik mezhebi dışındakileri İslam’dan saymıyor. Yani görevi Sünniliği egemen kılıp başka mezheplere ve dinlere söz hakkı tanımamak. Böyle bir kurum varken laiklikten söz etmek tabii ki imkânsız. Ama işin garibi laiklerin neredeyse tamamı Diyanet İşleri Başkanlığının gerekliliğine inanıyor. Laikliğin devletin tüm vatandaşlarına inançlarına kesinlikle bakmaksızın eşit davranmak olduğunu bilmiyorlar.
Hatta laik olması gerekenin devlet olduğunu da bilmiyorlar. Oysa laisizm devletlerin sahip olması gereken bir niteliktir, kişilerin değil.
Laikler arasında mini etek veya bikini giymeyi ya da içki içebilmeyi laiklik zannedecek kadar olaydan habersiz çok sayıda insan var.
Sonra yine laiklerin büyük çoğunluğu göçmen/sığınmacı düşmanı. Avrupa ülkelerini, İsrail’i ve ABD’yi Türkiye’yi gizli örgütleri ve küresel firmaları aracılığıyla yöneten ülkeler olarak görüyor. İslamcılarla tamamen aynı düşünüyorlar bu konuda.
Size komik geliyor değil mi?
Laiklikle bunların ne ilgisi var diye soracaksınız bana, sormayın çünkü ben de bilmiyorum tüm bunları aynı anda hangi mantıkla savunduklarını.
Tabii bir de sosyalist yok mu ülkenizde diye soracaksınız.
Evet var.
Eser miktarda.
Yani kayda değer olmayacak miktarda.
Ama önce solculuğun Türkiye’de nasıl algılandığına bakalım.
Kendilerini solda diye tanımlayanlardan bazıları Kemalizm’in solculuk olduğunu düşünüyor. Bazıları da laik olmadan solcu olamayacağını. Garip değil mi? Bütün laikler solcu değildir, solcuların tümü de laik olmayabilir oysa.
Benim ülkem anlaması zor ülkedir.
Bir de kendilerine komünist diyen ancak Kemalizm’i göklere çıkaranlar var.
Oysa Kemalizm Türk milliyetçiliğini savunan bir çizgidir.
Yani hem komünizmi hem de milliyetçiliği aynı anda savunanlar var ülkemde.
Anlaşılması için bir örnek vereyim, adında komünist olan bir parti sığınmacı düşmanlığı yapıyor meselâ.
Kürtlerle ittifak kuran solcular da var. Onların sayısı da çok az ancak etki güçleri sayılarına göre biraz daha yüksek.
Kürtlerin yüzde 11’lik kesimi içinde de sosyalistler var ancak onların da çoğunluğu Kürt milliyetçiliğini daha çok öne çıkarıyor. Aynı durum diğer Kürtler yani yüzde 9’luk Kürt kitlesi için de söz konusu. Yani onlar da Kürtlüklerini daha çok öne çıkarıyor dinsel damarlarına oranla.
İpin ucunu kaçırdıysanız sizi ayıplamam çünkü ben de olsam kaçırırdım.
Bu anlattıklarım bütünün küçük bir kısmı üstelik.
Türkiye anlaşılması en zor ülkelerden biri.
Etnik ve dinsel bölünme şu anda topluma egemen olan iki ana damar haline gelmiş durumda. Tam da laik cumhuriyetin yüzüncü yılında.
İkinci yüzyılda neler olacağını ise kimse bilmiyor.
Türklerin herkesi şaşırtan pragmatik ve pratikliği bakalım önümüzdeki yıllarda kendisi nasıl gösterecek.”
Evet, bunları söylerdim ve son olarak da beni dinledikleri için herkese teşekkür ederdim.
Keyifli günler dilerim.