Türkiye 21 Kasım 2021’de, küresel kara para aklama ve terör finansmanı gözlemcisi FATF tarafından Mali ve Ürdün ile birlikte “Gri Liste”ye alındı. Böylece, Türkiye bugüne kadar bu unvanı alan en büyük ekonomi olarak da tarihe geçti.
Listede bizden başka, birlikte aynı listede olmaktan pek hoşlanmayacağımız, “vergi cenneti” olarak tanımlanan pek çok Karayip ada devleti, Arnavutluk, Kongo, Suriye, Yemen gibi ülkeler de var.
Politik Yol’dan Güldem Atabay’ın 23 Kasım 2022 tarihli makalesine göre, iki yıl önce bu utanç verici listeye girmemizin nedenleri de FATF’ye göre aşağıdaki gibi sıralanmış.
- Kara paraya karşı Türkiye’de yapılan denetim, bankalar, altın ve değerli taş tüccarları ve emlakçılar gibi yüksek riskli sektörlerde yeterli değil.
- El Kaide-IŞİD gibi terörist gruplar ve diğer kara para aklayıcılarının yasadışı olarak edindikleri fonları Türk emlak piyasasına aktarmaları, orada “aklanan parayı” ise emlak sektöründen başka sektörlere entegre etmeleri söz konusu.
- İran, Irak, Suriye ve Lübnan’a coğrafi yakınlığı yanında, Türkiye’nin sınır kontrolündeki aksamalar FATF’de terör finansmanının Avrupa kapılarında durmadığı endişesi yaratmakta.
- Türkiye’nin “Terörle Mücadele Kanunu”nda yer alan “kitle imha silahlarının finansmanının yaygınlaşmasını önlemek” konusunda da eleştiriler var. Başlığın aksine, kanun kara para aklamaya veya kitle imha silahlarının terörist amaçlarla finanse edilmesine karşı cezalar veya kontrol mekanizmaları içermiyor. Bunun yerine, cumhurbaşkanına sadece terör şüphelilerinin fonlarını ve varlıklarını “yakalanmaları” halinde dondurma hakkı veriyor.
- Türkiye’nin kâr amacı gütmeyen kuruluşlarla olan ilişkisi de FATF’ın eleştiri listesinde. Bir sivil toplum örgütü, dernek veya vakfın yönetim kurulu üyelerine yönelik terör iddialarına ilişkin cezai soruşturmaların varlığı, İçişleri Bakanlığı’na ve hükümet tarafından atanan valilere ilgili kişiyi görevden alma, ilgili derneğin faaliyetlerini felç etme ve onların yerine resmi bir kayyım atama hakkı vermekte.
Yine Sn. Atabay’ın aynı haberine göre ‘Türkiye’nin Gri Liste’ye dahil edilmesi, yabancı bankalar ve yatırımcılarla olan ilişkisini zorlamakta. Kara para aklama ve terör finansmanı konusunda “Gri Liste’deki Türkiye” ile ticari ilişkilerini sürdüren devletler, Türk bankalarıyla çalışmanın risklerini göz önünde bulundurarak işlem yapmak zorunda kalıyorlar. Muhabir bankacılık ilişkileri için de benzer zorluklar ek yükümlülükler şeklinde devreye girmekte.’ Tabii uluslararası tedarik zincirlerinin bir parçası olmak isteyen Türk firmaları için de bu durum zorluklar yaratıyor.
Maliye Bakanı Sn. Mehmet Şimşek bu listeden çıkabilmemiz için büyük gayret sarf ediyor. Yoksa çok acil ihtiyacı olan sıcak paranın girişi pek kolay olmayacak ve maliyeti olması gerektiğinden daha yüksek olmaya devam edecek. Ancak işlerin pek yolunda gitmediği anlaşılıyor. Bu gerekçemin ilk nedeni yukarıda sıralanan maddelerin çoğunun hala yerine getirilmemiş olması.
Ama ikinci bir neden daha var gibi. 30 Kasım 2023 tarihinde Türkiye’yi ziyaret eden ABD’nin Terörizm ve Mali İstihbarattan Sorumlu Hazine Müsteşarı Brian Nelson, Ankara’da Türk yetkililerle gerçekleştirdiği toplantıdan sonra basına yaptığı açıklamada, “Hamas’ın gelecekteki olası terörist saldırıları için fon sağlamaya devam etme ve Türkiye’de mali destek bulma faaliyetlerinden derin endişe duyuyoruz” dedikten sonra sözlerine “Türkiye Hamas’ın para toplama faaliyetlerinde öne çıkan bir ülke” diyerek devam etti.
Nelson ayrıca, Türkiye’den, bazı Rus kuruluşlarına ve Hamas’ın mali faaliyetlerine yönelik tek taraflı ABD yaptırımlarına uymasını da istedi. Yani FATF’nin listesine ek olarak ABD’nin Rusya’ya karşı uyguladığı tek taraflı ambargolara daha sıkı uymamızı ve Hamas’ın Türkiye’deki finansal faaliyetlerini önlememizi ısrarla vurguladı.
Nitekim yine 30 Kasım 2023’te The Wall Street Journal’de yayınlanan bir haberin başlığı “ABD Türkiye’ye Hamas ve Rusya’ya Desteğini Kesmesi İçin Baskı Yapıyor” idi. Söz konusu haberin içeriğinde ise “Eğer gelecekte herhangi bir Hamas saldırısı ile Türkiye’de toplanan para veya yapılan kolaylaştırıcılıkla ilgili bağlantılar kurulursa sonuçları çok vahim olur” diye Türkiye’nin tehdit edildiği yazıyordu.
Aynı gün, bu kez T24’te yayınlanan bir habere göre, CHP Genel Saymanı Özgür Karabat bir açıklama yaparak, ABD’nin bir kamu kurumu olan ve belli aralıklarla Kongre’ye raporlar sunan Development Finance Corporation’ın (DFC) son raporunda Türkiye’nin kara para aklama, terörün finansmanı gibi konularının üstünü kapatmaya çalıştığını belirttiğini vurgulamış.
Tüm bu haberler çıkmadan önce, 25 Kasım 2023 tarihli İngiliz The Economist dergisinde, basınımızın pek dikkatini çekmeyen bir haber daha yayınlanmıştı. ‘Teröristlerin Finansmanı’ başlıklı İstanbul kaynaklı bu yazıda Türkiye’nin, özellikle İstanbul üzerinden, Hamas’ın kara para aklamasına göz yumduğu iddia ediliyordu. İddiaları destekleyen bazı bilgilere de yer verilmişti. Örneğin Amerikan Hazine Bakanlığı kaynak gösterilerek, İstanbul-Fatih’te Redin isimli bir döviz bürosunun 20 milyon doların Hamas’a aktarılmasında aracı olduğu belirtiliyordu. Yine ABD Hazine Bakanlığı’na göre, Hamas’ın Türkiye’de faaliyet gösteren şirketleri de vardı. Bu şirketler bazı dini vakıflara bağış görüntüsü altında büyük paralar aktarıyor, vakıflar ise bu parayı Hamas’a transfer ediyorlardı.
The Economist’teki makaleye göre, Hamas’ın finansman işlerini yürüten kadro da İstanbul’da yaşıyor ve faaliyetlerini buradan yürütüyordu. Hamas’a fonlama sağladıkları gerekçesiyle ABD tarafından yaptırımlar listesinde olan pek çok isim de, bir yandan İstanbul’da lüks ve şaşalı bir yaşam sürüyor, bir yandan da bazı Türk bankalarını kullanarak ambargoları aşıyorlardı. Yazıda özellikle Kuveyt Türk Bankası’nın adı dikkat çekiyordu.
Nitekim, yine 30 Kasım 2023 Perşembe günü bu kez Sözcü gazetesinde Ali Gülen tarafından kaleme alınan haberde, Almanya’nın BBDK’si BaFin’in, Kuveyt Türk’ün Almanya’da kurmuş olduğu KT Bank’a kara parayı aklama ve terörün finansmanını önleme amacıyla kayyım atadığı belirtiliyordu. Bu vesileyle Kuveyt Türk Bankası’nın hissedarları arasında %9 pay ile Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün, yani devletin bulunduğunu da vurgulayayım.
The Economist, Hamas sempatizanı iş adamlarına Türk Hükümeti’nin göz yumduğunu, önlerini açtığını, işlerini kolaylaştırdığını da iddia ediyor. Bu bağlamda da İstanbul Borsası’na kote edilmiş TrendGYO isimli bir firmanın ismi geçiyor. ABD tarafından, Hamas’a kaynak aktarıldığı gerekçesiyle, yaptırım uygulanan bu şirket İstanbul Ticaret Üniversitesi’nin inşaatını yapmak üzere sözleşme imzalamış.
Makalede, büyük avanslar ve istihkaklar alan, ayrıca yüksek montanlı kredilere erişebilen inşaat şirketlerinin, Hamas’ın şirket portföyünde önemli bir yer tuttuğu anlatılmış. Bu yöntemler sayesinde, Türk resmi makamlarının, Hamas’a doğrudan kaynak aktardıkları iddialarına şiddetli tepki göstermesi mümkün olabiliyormuş.
The Economist’e göre, Ankara’da aylardır bazı Ekonomi Bakanlığı bürokratlarının Hamas’ın finans ofisiyle eşgüdüm içerisinde çalıştığı dedikoduları yaygınmış.
Bu bilgilerin ne kadar doğru olduğunu bilmemiz doğal olarak olası değil. Ancak, bu tür haberlerin The Economist gibi dünyanın en saygın dergilerinde makale olarak yayınlanması hoş değil.
Müslüman Kardeşler veya İhvan, İslam içerisinde legal ve illegal olarak örgütlenmiş bir cemaat. Tunus’ta iktidarı bırakmak zorunda kalan Nahda, Libya’da Trablusgarp’taki idare, Mısır’da Sisi tarafından devrilen Mursi, Somali’deki merkezi yönetim ve Filistin’de Hamas, İhvan felsefesini benimsemiş partiler. Fas’ta da aynı felsefeyi benimsemiş olan bir parti bir süre önce seçimleri kaybederek iktidardan düştü. Tabii İhvan’ın baş destekçisi Katar’ı da unutmamak gerekiyor.
İhvan, 81 yıl önce Mısır’da kurulduğundan beri, devletleri yönetmek konusunda hep çok istekli olmuş. İktidara gelmek için sürekli dini istismar etmiş. Ancak, iktidara geldiği ülkelerde başarılı olamamış, ekonomiyi çökertmiş ve darbelere, iç savaşlara neden olmuş. Türkiye’nin son 21 yılda İhvan tarafından yönetilen ülkelerle ve zamanında Mısır’da Mursi rejimiyle olan çok yakın ilişkileri göz önünde tutulduğunda, Ankara’nın Hamas sempatisi kolaylıkla açıklanabilir.
Devletleri yönetenlerin ana hedefleri, ülkelerini dış tehlikelere karşı korumak ve toplumun refahını ve yaşam kalitesini yükseltmek olmalıdır. Ancak bu işleri başarabilmek için ‘önce vatan’ anlayışıyla hareket etmek gerekir. ‘Önce İhvan, gerekirse vatan’ düşüncesiyle ne bu hedeflere ulaşılabilir, ne de içerisinde bulunulan utanç verici listelerden çıkılabilir.
Not: Bu yazı ilk olarak noktakibris.com sitesinde yayınlanmıştır.