Jeopolitik risk, enflasyon baskısı ve rezerv çeşitlendirme stratejilerinin gölgesinde yükselen altın talebi
Giriş
Son yıllarda gelişen ekonomilerin merkez bankaları tarafından gerçekleştirilen altın alımları, tarihsel ortalamanın oldukça üzerine çıkarak dikkat çekici bir küresel rezerv hareketine dönüşmüştür. Dünya Altın Konseyi’nin (WGC) 2025 yılı anketine göre, merkez bankaları üç yıldır art arda 1000 tonun üzerinde altın alımı yaparak, 2010–2020 arası dönemdeki ortalama olan 400–500 ton bandını ikiye katlamıştır. Bu çarpıcı artış sadece miktarla sınırlı değildir; merkez bankalarının %95’i, önümüzdeki 12 ayda altın rezervlerinin artacağını düşünmekte ve bu eğilimde gelişmekte olan ekonomiler (EMDE) ön plana çıkmaktadır.
Bu çalışmada, gelişen ekonomilerin neden bu kadar güçlü bir şekilde altına yöneldiğini anlamaya yönelik bir analiz sunmaya çalışacağım. WGC verilerinden hareketle, bu ülkelerin altın talebini etkileyen temel faktörler; enflasyonla mücadele, jeopolitik belirsizlikler, döviz rezervlerindeki çeşitlendirme arzusu ve dolar karşısındaki kırılganlık bağlamında ele alınacak, ayrıca altın fiyatlarının zaman içindeki seyri, bu talep artışıyla nasıl örtüştüğü incelenecektir.
1. Gelişen Ülkelerde Altın Talebini Belirleyen Unsurlar
1.1. Enflasyonist Baskılar ve Parasal Güvensizlik
Gelişmekte olan ülkelerde enflasyon hâlâ ekonomik istikrarı tehdit eden temel unsurlardan biridir. Yüksek enflasyon dönemlerinde itibari para birimlerine olan güven azaldıkça, merkez bankalarının rezervlerini “gerçek değerini koruyan” varlıklara kaydırma eğilimi güçlenmektedir. Altın, bu noktada tarihsel olarak hem iç enflasyona hem de döviz kuru istikrarsızlığına karşı bir tür doğal koruma işlevi görmektedir.
2025 WGC anketine göre, EMDE merkez bankalarının %84’ü “enflasyon kaygılarını” rezerv yönetiminde önemli bir faktör olarak belirtmiştir. Bu oran gelişmiş ülkelerde %67 seviyesindedir. Gelişmiş ülkelerde enflasyon çoğunlukla geçici ve yönetilebilir görülürken, EMDE’lerde bu risk yapısal bir sorun olarak değerlendirilmektedir. Bu nedenle, altına yöneliş bir tercih değil, zorunlu bir strateji halini almaktadır.
1.2. Jeopolitik Belirsizlik ve Güvenli Liman Arayışı
2020 sonrası dönem, küresel siyasi düzlemde istikrarsızlıkların arttığı bir evre olarak dikkat çekiyor. ABD-Çin gerilimi, Rusya-Ukrayna savaşı, Orta Doğu’daki bölgesel krizler ve ticaret savaşları; gelişen ülkeler açısından rezerv güvenliğini yeniden tanımlayan unsurlar hâline gelmiştir. WGC verilerine göre, EMDE merkez bankalarının %81’i “jeopolitik riskleri” altın alımlarında doğrudan etkili bir faktör olarak değerlendirmiştir. Gelişmiş ülkelerde bu oran sadece %60 seviyesindedir.
Altının fiziki formda elde tutulabilir olması, başka hiçbir finansal varlıkta bulunmayan bir güven unsuru sunar. Özellikle yaptırım riski altındaki ülkeler, ABD hazine tahvilleri gibi dolara bağlı varlıklardan çıkarken altına yönelmekte, bunu hem stratejik hem de politik olarak güvenli bir çözüm olarak değerlendirmektedir.
1.3. Dolar Bağımlılığından Kurtulma Arayışı ve Altının Rolü
Doların küresel rezerv para olma rolü giderek sorgulanmakta ve alternatif rezerv yapıları oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bu eğilim, özellikle gelişen ülkeler için hayati bir nitelik taşımaktadır. 2025 WGC verilerine göre, EMDE merkez bankalarının %78’i önümüzdeki beş yıl içinde rezervlerinde altının payının artacağını öngörmektedir. Aynı grupta doların payının düşeceğine inananların oranı %73’tür.
Bu durum, hem ticaretin çeşitlendirilmesi hem de finansal yaptırımlara karşı özerklik sağlama motivasyonuyla yakından ilişkilidir. Altın, siyasi bir karşı taraf riski taşımayan nadir rezerv varlıklarından biri olarak, bu amaca hizmet etmektedir.
2022–2025 Arası Altın Fiyatları ve Gelişen Ülkelerde Altın Rezerv Artışı
Yıl | Altın Fiyatı (USD/ons) | EMDE Altın Rezerv Artışı (Ton) |
2022 | 1800 | 650 |
2023 | 1925 | 850 |
2024 | 2020 | 950 |
2025 | 2150 | 1020 |
Kaynak: Kitco.com; WGC Central Bank Gold Reserves Survey (2025)
2. Gelişmiş Ülkeler ile Gelişen Ülkeler Arasında Rezerv Stratejilerinin Ayrışması
Dünya Altın Konseyi’nin 2025 anketine göre, gelişmiş ekonomiler ile gelişen ülkeler (EMDE) arasında altına yaklaşım konusunda ciddi bir ayrışma göze çarpıyor. Bu fark, yalnızca rezervlerin büyüklüğüyle değil, altına yüklenen anlam ve stratejik amaçlarla da ilgilidir.
2.1. Altın Rezervlerinin Artışında EMDE Öncülüğü
WGC verilerine göre 2025 yılı itibarıyla merkez bankalarının %43’ü önümüzdeki 12 ayda altın rezervlerini artıracağını belirtiyor. Ancak bu eğilim, gelişen ülkelerde çok daha yüksek. EMDE grubundaki merkez bankalarının yaklaşık yarısı (yaklaşık %48) altın alımına devam etmeyi planlarken, gelişmiş ülkelerde bu oran %14 seviyesinde kalıyor. Bu, rezerv yönetiminde güvenlik algısının EMDE’lerde çok daha belirleyici olduğunu gösteriyor.
Aşağıdaki tablo, bu farkı net biçimde ortaya koymaktadır:
Ülke Grubu | Altın Rezervlerini Artıracağını Belirten Merkez Bankası Oranı |
Gelişmiş Ekonomiler | % 14 |
EMDE | % 48 |
Bu fark, gelişmiş ülkelerde dolar ve euro gibi rezerv para birimlerine güvenin devam etmesiyle açıklanabilir. Buna karşılık gelişen ülkeler, bu geleneksel rezerv varlıklarına karşı altını bir çeşit “siyasi sigorta” olarak konumlandırmaktadır.
2.2. Veriler Işığında Fiyat-Trend Uyumu
Yukarıda sunduğumuz veri tablosu, 2022–2025 döneminde altın fiyatlarındaki artışın, gelişen ülkelerin altın alımlarıyla senkronize ilerlediğini ortaya koyuyor. 2022’de 1800 USD/ons seviyesinde olan altın, 2025 itibarıyla 2150 USD/ons seviyesine ulaşmış durumda. Aynı dönemde EMDE merkez bankalarının altın alımı 650 tondan 1020 tona yükseldi.
Bu eş zamanlılık bize iki kritik mesaj veriyor:
- Gelişen ülkeler, altın fiyatı yükselse dahi alımlarına devam ediyor. Yani fiyat artışı caydırıcı değil, hatta alım motivasyonunu güçlendirici bir işaret olarak algılanıyor.
- Altın fiyatları üzerindeki yapısal talep baskısı, spekülatif hareketlerden çok rezerv tercihlerinden kaynaklanıyor olabilir.
Bu bulgular, altının sadece bir yatırım aracı değil; aynı zamanda ekonomik özerklik, jeopolitik sigorta ve rezerv çeşitlendirme amacı taşıyan bir stratejik varlık hâline geldiğini ortaya koymaktadır.
3. Rezerv Politikalarında Altının Kalıcı Rolü: Bir Dönüşümün Eşiği mi?
Altın, yüzyıllar boyunca para sisteminin temel taşı olmuşken, Bretton Woods sonrası dönemde rezerv rolü görece sınırlanmıştı. Ancak son on yılda — özellikle de 2020 sonrasında — merkez bankalarının stratejik davranışları bu döngüyü tersine çevirmeye başlamıştır. WGC ve IMF verileri, bu dönüşümün yalnızca konjonktürel değil, yapısal olduğunu gösteriyor.
3.1. IMF COFER Verileri: Rezerv Kompozisyonunda Dönüşüm
IMF’nin 2024 yılı üçüncü çeyrek itibarıyla açıkladığı COFER verilerine göre, küresel döviz rezervlerinin bileşiminde şu oranlar öne çıkıyor:
Varlık Türü | Toplam Rezerv İçindeki Payı (%) |
ABD doları | 43% |
Euro | 21% |
Altın | 19% |
Çin yuanı (Renminbi) | 2% |
Diğerleri | 15% |
Kaynak: IMF COFER Q3 2024; WGC CBGR Survey 2025
Bu dağılım, altının yalnızca geleneksel döviz rezervlerine alternatif olmadığını; aynı zamanda fiilen üçüncü en büyük rezerv varlığı hâline geldiğini gösteriyor. Dahası, WGC anketinde yer alan merkez bankalarının %76’sı, altının bu rezerv içindeki payının 5 yıl içinde daha da artacağını düşünüyor.
3.2. Altının Merkez Bankası Politikalarındaki Stratejik Fonksiyonu
2025 WGC anketi, merkez bankalarının altını neden tuttuğunu irdelerken çarpıcı bazı başlıkları öne çıkarıyor. İşte en çok “yüksek derecede ilgili” olarak işaretlenen faktörler:
- Kriz dönemlerindeki performansı (% 83)
- Uzun vadeli değer saklama işlevi / enflasyona karşı koruma (% 80)
- Portföy çeşitlendirme işlevi (% 78)
- Jeopolitik risklere karşı koruma (% 69)
- Varsayılan riskinin olmaması (% 67)
Kaynak: World Gold Council – Central Bank Gold Reserves Survey, Haziran 2025 (Chart 6 & 7)
Bu değerlendirme, altının artık merkez bankası bilançolarında pasif bir varlık değil; aktif, hesaplı ve çok boyutlu bir stratejik araç olarak görüldüğünü gösteriyor.
3.3. Aktif Yönetim ve Swap Kullanımı: Yeni Dönemin İşaretleri
Altının yalnızca satın alınıp “bekletilen” bir varlık olmaktan çıktığı bir diğer veri noktası da aktif rezerv yönetimi. 2025 anketine göre, merkez bankalarının % 44’ü artık altın rezervlerini aktif biçimde yönetiyor. Bu oran, 2018’de sadece % 25’ti. Aktif yönetim araçları arasında şunlar öne çıkıyor:
- Swap işlemleri (özellikle gelişen ülkelerde)
- Altına dayalı ETF’ler
- Forward ve opsiyon sözleşmeleri
Bu veri, altının bir “yatırım nesnesi” değil; doğrudan parasal bir enstrüman hâline geldiğini teyit eder nitelikte.
Sonuç: Gelişen Ekonomilerin Altınla Kurduğu Yeni Stratejik İttifak
Gelişmekte olan ekonomilerin altına yönelişi, yalnızca makroekonomik bir önlem değil, aynı zamanda jeopolitik bir duruş, parasal bir özerklik stratejisi ve kurumsal bir rezerv politikası değişimi olarak yorumlanmalıdır. Dünya Altın Konseyi’nin (WGC) 2025 raporu ile Kitco ve IMF verilerinin ortak okuması, bu yönelimin kısa vadeli bir trend değil; uzun vadeli, sistematik bir paradigma değişikliğine işaret ettiğini açıkça göstermektedir.
1. Altın, Gelişen Ülkelerin “Yeni Para Diplomasisi”nin Merkezinde
Gelişen ekonomiler açısından altın, Batı merkezli finansal sistemden kopmaksızın bir tür bağımsız rezerv alternatifi sunar. Örneğin BRICS ülkeleri (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika) son yıllarda hem altın rezervlerini artırmış hem de yerel para birimleriyle ticaret mekanizmalarını geliştirme çabalarını yoğunlaştırmıştır. Bu stratejiler, dolar egemenliğine doğrudan meydan okumak yerine, onun etki alanını sınırlamaya dönüktür. Altın, bu çerçevede nötr, siyasi bağı olmayan ve küresel geçerliliği süregelen bir araç olarak kullanılır.
2. Altın Rezervleri: Sadece Bir Güvence Değil, Aynı Zamanda Müzakere Gücü
Dış borç riskinin yüksek olduğu, para birimleri sık baskı altında kalan EMDE ülkeleri için altın, yalnızca kriz anlarında kullanılacak bir varlık değil; aynı zamanda uluslararası finansal sistemde kredibilite sağlayan bir koz hâline gelmektedir. Türkiye gibi bazı ülkelerde Merkez Bankası’nın artan altın rezervleri, dış borç yapılandırmalarında ya da swap anlaşmalarında daha güçlü bir pozisyon elde edilmesine katkı sağlamaktadır.
Benzer şekilde, Latin Amerika’daki bazı ülkelerin (örneğin Brezilya ve Meksika) altın rezervlerini artırması, yalnızca ekonomik değil, bölgesel siyasette manevra alanını genişletmeye yöneliktir. Bu yönüyle altın, artık sadece finansal bir varlık değil; diplomatik bir kaldıraç işlevi de görmektedir.
3. Altının “Siyasetsizliği”: Gelişen Ülkeler İçin Eşsiz Bir Avantaj
Dolar, euro veya renminbi gibi rezerv varlıklar, doğrudan bir ülkenin dış politikasına ve ekonomik gücüne bağımlıdır. Bu bağımlılık, gelişen ülkeler için siyasi yaptırımlar, faiz dalgalanmaları ve dış politika riskleri anlamına gelebilir. Oysa altın, kimseye ait olmayan, sınırlı ve fiziksel, taşınabilir ve takas edilebilir bir varlık olarak, gelişmekte olan ülkelerin uluslararası arenadaki kırılganlıklarını azaltma potansiyeline sahiptir.
Bu da onu yalnızca güvenli liman değil; politikaya karşı bağışık bir varlık yapar. Özellikle Batılı finans sisteminin dışında kalan ülkeler için, altın hem güven hem de bağımsızlık anlamına gelir. Bu nedenle de altın, merkez bankası portföylerinde sadece değer saklama aracı değil; siyasi baskıya karşı bir sigorta poliçesi rolünü de üstlenmektedir.
4. Geleceğe Yönelik Öngörüler: Çok Kutuplu Rezerv Sisteminde Altının Yer
Önümüzdeki beş yılda, altının rezervlerdeki rolünün daha da artması kaçınılmaz görünüyor. WGC anketine göre merkez bankalarının % 76’sı, altının rezervlerdeki payının artmasını bekliyor. Bu beklenti, yalnızca gelişen ülkelerle sınırlı değil; küresel ölçekte yeni bir rezerv yapısının habercisi olabilir.
- ABD dolarının rezerv içindeki payı düşerken (IMF verilerine göre % 43’e geriledi),
- Altının payı yükseliyor (2024 sonu itibarıyla % 19),
- Ve Çin yuanı gibi alternatifler henüz bu boşluğu doldurabilecek güveni yaratabilmiş değil.
Bu bağlamda altın, küresel rezerv sisteminde dengeleyici bir eksen haline gelmeye adaydır. Bu eksenin merkezinde ise, riskten kaçınan gelişen ülkelerin kararlı altın alımları yer almaktadır.
Görsel: dailyhodl.com