Bu hayat bana geçmişe takılıp kalmamayı ve gelecek kaygısıyla uğraşmamayı öğretti.
Öğrettiği bir şey daha var: Zamanın sürekli değişen, biriktirilemeyen, toplanamayan, arttırılamayan, sürekli ileriye doğru eksilen, nicelik olarak ölçülebilen, tabiattaki herkes için ortak bir olgu olması.
Varlık ve boşluk üzerine kurulu olan bu yaşamda değişimi iyi bir gelecekle taçlandırmak gerekiyor. Bir şeyin parçaları gibi bize hep var olacağımız duygusunu yaşatan, gerçeği görmemizi engelleyen bu dünyada kalıcılık duygusunu hissettiren zihinsel, bilişsel ruh halimiz.
İnsanın, hayatın değişim üzerine kurulu olduğu bilinciyle davranması gerekir. Hepimiz için önemli olan zamanın geldiğini fark edip gecikmeden değişimi sindirip kabul etmektir. Hiçlikten gelip ve hiçliğe dönecek olsa bile insan özünde değişimi dönüşümü yaşamak zorundadır.
İnsan hem kendisini hem de doğa hayatını değiştiren tek canlıdır. Toplumun değişimini konuştuğu dilde, inançlarında, yasalarında, gelenek ve göreneklerinde, yaşayış biçiminde, edebiyatta ve güzel sanatlarda görebiliriz. Kısaca toplumsal değerlerde olan değişmeler aslında kişinin zihinsel, bilişsel dünyasında meydana gelen değişimlerdir. Değişim olgusuna baktığımızda hayatın değişmez kuralıdır. Biz istesek de istemesek de değişim sürekli ve kaçınılmazdır. Değişimin şimdiki zamanda başlayıp gelecek zamana yönelik olduğunu ifade edebiliriz.
Değişim insan hayatında geleceğe dair büyük bir etkiye sahiptir. Kişi değişimi olumlu yönde, kendi özüne uygun yapabildiği sürece geleceğe dair daha emin adımlarla ilerlemiş oluyor. İnsan varoluşunu sorgulayan, kavramaya çalışan, zamanı üç boyutlu olarak geçmiş, şimdi ve gelecek olarak idrak edip yaşayabilen tek varlık olması ile eğişimi yaşayabilir.
Geçmiş, şimdi ve gelecek arasında sıkışmış kalmış insanın anı yaşaması gerekiyor. Bence şimdi yaşadığımız an (zaman) belirleyici bir rol oynuyor. Şimdiki zaman var olduğuna göre geçmiş biz istesek de istemesek de yok. Zaten gelecek daha henüz daha yok. Geçmiş, yoksa, bulunmuyorsa şimdi yoksa şu yaşadığımız an geçmişe dönüşüyorsa ne geçmiş vardır, ne de gelecek, sadece an vardır. Geçmişten gelen sıkıntılar, bugün ya da gelecekten gelen endişeler, yaşadığın anı etkiler.
İnsan yaşadığı anda bilinçli kaldığı sürece kendisindeki olumlu olan tarafları daha iyi görüp geçmişte yaşadığı üzüntülü anları ve geleceğin kaygısını ortadan kaldırır. Lao Tzu’nun çok güzel ifade ettiği gibi, “Depresyondaysanız, geçmişte yaşıyorsunuz. Eğer endişeliyseniz, gelecekte yaşıyorsunuz. Ama huzurluysanız, şu anda yaşıyorsunuz…”
Hissettiğimiz duygular, düşünceler anla ilgili şimdiki zamanda kalmamıza sebep olmaktır. Mantıklı olan bu… Mesela arabayı sadece parktan çıkarırken dikiz aynasına birkaç saniye bakıp, daha sonra arabayı sürekli ileriye doğru sürüyoruz.
Kişi geçmişe bakıp takılıp kalmadan şimdiki zamanda anı yaşayıp geleceğine yönelik planlarda boğulmamalı. İnsan hariç diğer canlı türleri şimdiki zaman içinde kalır. İnsan zaman algısının farkındadır ama diğer canlılarda böyle bir durum söz konusu değildir.
Geçmiş pişmanlıklar, geçmişteki acılar ya da deneyimler bize zarar verir.
Yaşamın değeri, önemi, insanın amaçlarından beslenir, bu duygu düşüncelerle amaçlarına ulaşma isteği insanın hayata karşı motivasyonunu artırır. Eğer insan hedefe ulaşırsa hayata bağlayan yollar, amaçlar biterse ulaşılacak yol biter. Bu yol hayatın anlam arayışının bitmesidir, yaşamı da bitirir.
Çok klasik bir mantıkla, arkana takılıp kalma. Kül kedisi ayakkabısını almak için dönseydi prenses olamazdı!..