Pazartesi, 19 May 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Ferdi doğmadan Brightonlıydım

Alper Eliçin
Son güncelleme: 1 Eylül 2024 21:11
Alper Eliçin
Paylaş
Paylaş

Ferdi Kadıoğlu doğmadan Ben Brightonlıydım. Hatta hemen ekleyeyim, babası Feyzullah Bey daha 9 yaşındayken ben Brighton& Hove Albion tribünlerindeydim.

Türkiye’de Brighton&Albion futbol kulübünün adı 2017’de İngiliz Premier Ligi’ne yükseldikten sonra duyulmaya başlandı. Son günlerde ise Türk Milli Takımı ve Fenerbahçe’nin başarılı oyuncusu Ferdi Kadıoğlu’nun transferi ile yeniden gündemde. Halbuki 24 Haziran 1901’de kurulan Brighton&Hove Albion (bundan sonra Brighton olarak değineceğim) Türkiye’nin köklü kulüplerinden daha eski bir geçmişe sahip.

Brighton uzun geçmişine rağmen 1987 yılına kadar alt liglerde mücadele etmiş ve pek de başarılı olamamıştır. 1979’da ise ilk defa o günkü adıyla 1. Lig, şimdiki adıyla Premier Lig’e yükselme başarısını göstermiştir.

Benim Brighton ile tanışmam da 1979’da 1. Lig’e çıktığı yıl oldu. 1978’de Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuştum. Yurt dışında lisansüstü eğitim yapabilmek için de pek çok üniversiteye başvurmuştum. Başvurularımdan biri de İngiltere’de Yöneylem Araştırması’nda en iyiler arasında olan Sussex Üniversitesi (University of Sussex) idi. Bana başvuru aşamasında değerlendirmede kullanmak için bir de sınav yollamışlardı. Sorulardan en zorlu olanı da bir futbol liginde yapılmış olan bir dizi karşılaşma sonucunda bir takımın sıralamasının ne olacağı üzerineydi ve oldukça zorlu bir problemi çözmek gerekiyordu. Doğru çözümü bulmak beni epey uğraştırmıştı. Bir lisansüstü bölümünün giriş sınavında futbolla ilgili zorlu bir soru gelmesi biraz da garibime gitmişti.

Sonuçta Sussex Üniversitesi’ne kabul edildim. Aynı bölümden kabul mektubu alan sınıf arkadaşım, şimdiki eşim ile birlikte Eylül’ün ikinci yarısında İngiltere’nin yolunu tuttuk.

Sussex Üniversitesi’nin kampüsü İngiltere’nin güney sahillerinde bulunan Brighton kentinin biraz doğusundaydı. Brighton’dan banliyö treni ile iki istasyon daha gitmek gerekiyordu. İstasyonun adı da Falmer idi.

Bölüm başkanımız Profesör Patrick Rivett’di. Britanya’da Yöneylem Araştırması biliminin kurucusu da olan Prof. Rivett’in futbola olan merakını 12 ay süren lisansüstü programının sonlarına doğru kendisinin bizden bir talebiyle öğrendik. Yönetim kurulu üyesi olduğu Brighton futbol kulübü İngiltere 1. Ligi’ne yükselmişti. Prof. Rivett de Ağustos’ta başlayacak olan yeni futbol sezonunda tüm bölüm öğrencilerinin maçlara gitmesini istiyordu. Mutlaka gidilecek ve tezahürat da yapılacaktı. Böylelikle lisansüstü giriş sınavındaki futbol sorusunun esrarı da çözülmüş oldu.

On aydır Brighton’da bulunmama rağmen kentin bir futbol kulübü olduğunu duymamıştım. Yoğun bir eğitim programı içerisinde neredeyse başımızı hiç kaldırmadan ders çalışmıştık. Tam bitirme tezinin son aşamasında cumartesileri maça gitme işi bana biraz angarya gibi gelmişti. Ama tezimizi kabul edecek olan bölüm başkanının talebini göz ardı edemezdik. Biraz emirin demiri kesmesi durumu yani… Öte yandan da İngiltere’den ayrılmadan bir iki futbol maçı izleme olanağını bulmak güzel bir şey tabii.

Ağustos ayında başlayan sezonun ilk haftasında Brighton’ın kendi sahasında Arsenal ile oynayacağı haberini sınıf arkadaşlarımızdan duyduk. Maçın oynanacağı stadyum şehrin hemen batısında yer alan ve zamanla Brighton’la birleşmiş olan Hove kasabasındaydı.

Maç günü nişanlımla birlikte Falmer’dan trenle Brighton İstasyonu’na gittik. Oradan da Hove yönüne giden başka bir trene bindik. Bir istasyon sonra tren Brighton’ın 1902’den beri tüm maçlarını oynadığı Goldstone Ground’ın yanında, sadece futbol maçlarının olduğu günler kullanılan bir istasyonda durdu. Trenimizde de sadece maça gelen seyirciler vardı.

Goldstone Ground. Fotoğraf: Steve Daniels 21 Ağustos 1976

Biletimizi alıp stadyuma girdik. Bulunduğumuz tribünde ağırlıklı olarak bizim bölümden olmak üzere Sussex Üniversitesi’nden öğrenciler ve Brighton’ın işçi sınıfından olduğu anlaşılan tutkulu taraftarlar vardı.

Tam karşımızda ise numaralı tribün yer alıyordu. Oraya satın alma gücü daha yüksek olan taraftarlar yerleşmişti. Numaralı tribünün tam ortasında ise şeref tribünü yer alıyordu. Dikkatli bakıldığında Prof. Rivett’i seçmek de mümkündü. O da elinde bir dürbünle bizlere bakıyordu. Bu durumda maçı oturarak sakin sakin seyretmek yeterli olmayacak, aynı zamanda tezahürat da yapacaktık!

Yakın çevremizde üniversitemizin başka bölümlerinde okuyan bazı Türkler de vardı. Kale arkası tribünlerden biri ise Arsenal taraftarına ayrılmıştı. Onlar da Londra’dan özel birkaç katar ile doğrudan stadyumun yanındaki istasyona gelmişler, onlara ayrılan özel bir peronda trenden inmişler ve polis kordonu altında stadyuma alınmışlardı. Oldukça da kalabalıktılar. Deplasmanda olmalarına rağmen ciddi tezahürat yapıyorlardı.

O yıllarda holiganlık Britanya’da zirve yapmıştı. Hatta bir keresinde Londra’da Wembley Stadyumu’nda oynanacak İngiltere-İskoçya maçı için gece trenleriyle Glasgow’dan gelen İskoç taraftarlardan biri, bulunduğu tren sabah Londra’ya vardığında vagonların birinde bıçaklanarak öldürülmüş olarak bulunmuştu. Tabii bu olaylarda aşırı alkol alımının da etkisi büyüktü.

Maç başladı. Prof. Rivett’in dürbünle izlediği bizler de Arsenal taraftarlarını bastırmak için tezahürata başladık. Brighton’ın ambleminde bir martı var ve takımın takma adı da Martılar (Seagulls). Tıpkı bizde Beşiktaş’ın Kara Kartal veya Fenerbahçe’nin Sarı Kanarya olması gibi. Brighton’ın has taraftarı ‘Seaguuulls!’ diye bağırdığından biz de aynı şekilde tezahürat yapmaya başladık.

Ancak, bir süre sonra Türk seyirciler tezahüratın İngilizlere bırakılmayacak kadar ciddi bir şey olduğunu düşünerek kontrolü ele aldı. Bir Trabzonlu amigoluğa soyundu ve biraz sonra Türkiye’deki gibi tezahürat yapmaya başladık: ‘Sea-gulls/şak şak şak, Sea-gulls/ şak şak şak!’ Yeni tezahüratı bir süre biraz afallayarak izleyen Brighton’ın necip İngiliz taraftarı hızla duruma ayak uydurdu ve biraz sonra tüm tribün bir Türk amigonun yönetiminde ‘ Sea-gulls’ diye bağırıp üç kez alkış tutmaya başladı. Sanki İstanbul Mithatpaşa Stadyumu’ndaydık. Herhalde karşı şeref tribününde olup biteni dürbünle izleyen Prof. Rivett Pazartesi okula gidene kadar bu tezahürat değişikliğinin nedenini anlayamamıştır.

Arsenal çok iyi bir takımdı ve Brighton’dan kat kat güçlüydü. Arsenal’in iki yıldız oyuncusu Frank Stapleton ve Alan Sunderland’ın ikişer golüyle maç 4-0 sonuçlandı. Bizim verdiğimiz destek bir işe yaramamıştı.

Ben ve nişanlım da maç bitiminde herkes gibi tekrar trene binmek üzere tribünden aşağı indik ve kalabalık bir grupla 100 metre kadar ötedeki istasyona doğru yürümeye başladık. Aynı anda Arsenal taraftarı da polis kordonu içerisinde tel örgülerle çevrili bir perona yanaşmış olan Londra trenine doğru bağıra çağıra yürüyordu.

Fakat bir anda ortalık karıştı. Alkolün de etkisinde olan Arsenal taraftarı polis kordonunu yarıp Brighton taraftarına doğru koşmaya başladı. Durumu kontrol altına almak için atlı polisler devreye girince birden ezilme riski ortaya çıktı. Herkes aynı yöne koşuyor, atlı polisler de arkadan geliyordu. Polislerin siyah atları da dev gibiydi.

Stadyumla istasyon arasındaki boşlukta tek bir ağaç vardı. Kendimizi derhal o ağacın arkasına atarak ezilmekten kurulduk. Ortalık sakinleştikten sonra da kendimizi Brighton trenine attık. Mezun olduğumuzdan ve Türkiye’ye döneceğimizden iki hafta sonraki maça gitmek olanağımız olmadı. Aktif Brighton taraftarlığım da böylece oldukça kısa sürdü.

Brighton bu kötü başlangıca rağmen o yıl 1. Lig’de kaldı. Ancak 1982’te yeniden küme düştü. 3. Lig’e kadar düşen Brighton mali durumunun bozulması nedeniyle 1996’da Goldstone Ground’ı satmak zorunda kaldı.

Maçlarını bir süre Brighton dışında oynamak zorunda kalan kulüp 34 yıl sonra 2017’de eski adı 1. Lig, yeni adıyla Premier League’e yeniden yükseldi. Geçen yıl ise ligi altıncı olarak bitirerek en başarılı sezonunu geçirdi. Bu yıl UEFA Avrupa liginde mücadele edecek ve tarihinde ilk kez resmi bir maçta Türk takımlarının da rakibi olabilecek.

Fotoğraf: Barbara van Cleve

Martılar 2011 yılında yeni stadyumlarına da kavuştular. Yeni stadyumun adı Falmer Stadyumu… 31,876 kapasiteli bu stadyum, sponsorları nedeniyle American Express Community Stadium ya da The Amex olarak da anılıyor. Yeri, zamanında okumuş olduğum Sussex Üniversitesi’nin hemen karşısında Falmer Tren İstasyonu’nun yanında.

Kulübün büyük hissesi İngiliz iş insanı Tony Bloom’a ait. Bilmeyenler için son bir not: Brighton’ın sahibi Tony Bloom İzmir’in tarihi kulübü Göztepe’nin de %100 hissesini 2022’de satın almıştı.

Bu vesileyle Ferdi Kadıoğlu’na Brighton’da başarılar dilerim. Yolu açık olsun. Olur da tribünlerde hâlâ taraftar zaman zaman ‘Seagulls şak şak şak’ diye tezahürat yapıyorsa da hiç şaşırmasın, kendini evinde, Fenerbahçe Stadyumu’nda gibi hissetsin.

Orijinal fotoğraf: fenerbahce.org

Not: Bu yazım ilk olarak noktakibris.com sitesinde yayınlanmıştır.

EtiketlendiFutbolSeçilen
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanAlper Eliçin
Takip et:
1974 yılında Alman Lisesi’nden mezun oldu. Öğrenimine Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde devam etti. İngiltere’de Sussex Üniversitesi’nde Yöneylem Araştırması ve ABD’de Clemson Üniversitesi’nde İşletme alanlarında yüksek lisans yaptı Dünya Bankası'na değişik projelerde danışmanlık yaptı, Çukurova Metropolitan Bölgesi Kentsel Gelişim Projesi'nde ise proje direktör yardımcılığı görevini üstlendi. Gayrimenkul geliştirme projelerindeki deneyimini zaman içerisinde turizm yatırımlarına yönlendirmiştir. İş yaşamına 1990 yılından itibaren Pegasus Havayolları'nda kurucu ortak olarak devam etti, şirkette genel müdür yardımcısı ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. İstanbul Havayolları'nda genel müdür yardımcılığı, Kavrakoğlu Management Institute’da başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Havayolu yönetimi, yeniden yapılandırılması, şirket birleştirme, ayırma ve satın almaları ve gayrimenkul yönetimi konuları uzmanlık alanlarından. Merkezi Paris'te olan Milletlerarası Ticaret Odası Havacılık Komitesi'nde uzun yıllar Türkiye'yi temsil etti, Türkiye Havacılık Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Türkiye Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Derneği Başkan Yardımcılığı görevlerinde de bulundu. 2008 yılında BCD Eğitim ve Danışmanlık Ltd’nin kurucu ortağı oldu. Halen serbest danışman ve eğitmen olarak çalışmaktadır. Bugüne kadar Türkiye, KKTC, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, Romanya, Mısır, Belçika, İsviçre ve Avusturya’da eğitimler vermiş, danışmanlık yapmıştır. Ayrıca, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde dijital yayın organlarında köşe yazarlığı yapmaktadır. Çok iyi düzeyde Almanca ve İngilizce biliyor. Dağ tırmanışları ve doğa yürüyüşlerine ilgi duyuyor, Ağrı ve Musa dağları tırmandığı dağlar arasındadır. Okumak ve seyahat etmekten büyük zevk alıyor.
Önceki Makale Kraliçe’nin gemisi
Sonraki Makale 29-30 Mayıs 1453’te neler oldu?

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

ManşetSerbest Kürsü

İsviçre’de bir mahalle bakkalı

Alper Eliçin
19 Mayıs 2025
ManşetSerbest Kürsü

Toplumsal dönüşümün 2 anahtarı

Yıldırım Aktuğan
19 Mayıs 2025
EditörSerbest Kürsü

Yırtılan “esaret belgesi”

Medya Günlüğü
19 Mayıs 2025
EditörSerbest Kürsü

Hoca bana fena taktı!

Alper Eliçin
18 Mayıs 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?