Cuma, 4 Tem 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Felsefeyle özgürlük arayışı

Halil Ocaklı
Son güncelleme: 15 Haziran 2025 17:49
Halil Ocaklı
Paylaş
Paylaş

Bu yazı, 3.500 yıllık Vedanta felsefesinin temel kavramları ışığında, bireyin içsel özgürlük arayışını felsefi bir çerçevede ele almaktadır.

Bu felsefeye göre, varlıkların biçimleri, işlevleri ve nitelikleri farklı olmakla birlikte, hepsi aynı özden türemiştir ve o özü taşımaya devam eder. 

Denizdeki dalga ve damlaların görünümü farklı olsa da ikisinin de özü sudur. Kiremit ve güveç, işlev ve biçimleri farklı olsa da ikisinin de özü topraktır. Bu ikisi parçalanıp işlevsiz hale gelse de özleri gene topraktır. 

Evrende gözlemlediğimiz çeşitlilik ne kadar farklı görünürse görünsün, aslında tek ve sonsuz bir gerçekliğin yansımalarıdır. Tüm farklılıkları kapsayan bu mutlak gerçekliğin özü ise arı bilinçtir.

(Burada sözü edilen gerçeklik kavramı, herhangi bir inanç sistemini tanıtmaya yönelik değildir, kadim Vedanta düşüncesinin evrensel varoluş anlayışını felsefi bir zeminde anlatma çabasıdır).

Bu bağlamda, bireyin kendi varlığının özünün evrensel mutlak gerçeklikle aynı arı bilinçten kaynaklandığını fark etmesi, içsel özgürlüğe ulaşmada ilk ve vazgeçilmez adım olarak görülür.

İçsel özgürlük, dışsal bir edinim değil, varlığımızın derinliklerinde keşfedilmeyi bekleyen bir potansiyeldir. Bu potansiyel, öz farkındalığı örten cehaletin bilgiyle aşılmasıyla açığa çıkar. 

Bu sürecin önündeki en büyük engellerden biri, insanın duyularıyla kurduğu ilişkidir. Beş duyu aracılığıyla oluşan istekler, tutkular ve bağlılıklar benliğe yapışan zihinsel yük haline gelir ve bireyi bitmeyen bir doyum-arayış sarmalı içinde tutar.

Her bir zihinsel eklenti, kendi içinde yeni beklentiler üreterek bireyi mitolojik karakter Sisifos’un ceza döngüsünü andıran bir duruma sürükler. Tüm bu arayışlar, paradoksal biçimde özgürlük yerine yeni bağlılık ve sınırlama örüntüleri oluşmasına yol açar.

Bu örüntüler zamanla birikir, zihinsel yükler oluşturarak öz farkındalığı bulanıklaştırır ve içsel özgürlüğü adeta görünmez kılar. Bu duruma yol açan sınırlamaları fark ederek aşma çabası ise, özgürlüğün yeniden keşfi yolunda kritik bir aşamadır.

Vedanta öğretisine göre, duyuların doyumsuz doğası bireyi yanıltır. Bu derin gerçeği fark edememek ise, insanın deneyimleyebileceği en derin cehalet biçimidir. Böylesi bir cehalet algıyı daraltarak bireyi egonun sahte imgelerine bağımlı hale getirir, bu da bireyin gerçek doğasını fark etmesini zorlaştırır.

Birey kendini beden ve ego ile özdeşleştirdiği sürece içsel özgürlüğe ulaşamaz. Oysa gerçek özgürlük egonun ötesinde, koşulsuz ve süreklilik taşıyan bir yüksek bilinç hâlidir. 

Bireyde bu yönde bir bilinç dönüşümü başladığında, varoluşu sınırlayan algılar ve onlarla birlikte gelen kaygılar da zamanla etkisini ve anlamını yitirmeye başlar. Çünkü bu dönüşüm, bireyin içsel sınırları ve onları biçimlendiren etkenleri görmesini sağlar. Bu noktada, sınır algısının büyük ölçüde bilgi eksikliği ve zihinsel kalıplardan beslendiğini vurgulamak gerekir.

Birey ile evren arasında özsel bir sınır olmadığına göre, içsel özgürlüğün de doğal bir sınırı olamaz. Bu düşünce bizi şu sonuca götürür: Asıl amaç, bireyin her türlü zihinsel kalıplardan ve edindiği kimliklerden sıyrılarak daha yüksek bir bilinç düzeyine ulaşmasıdır 

Yüksek bilinç yolculuğunda mutlaka doğru anlaşılması gereken temel kavramlardan biri egodur. Ego, ilk bakışta özgürlük arayışı için bir engelmiş gibi görünse de, aslında insanın fiziksel varoluşunun fizikötesi bir bileşenidir ve gereklidir.

Bu nedenle egoyu yenmeye çalışmak yerine, onun doğasını kavramaya çalışmak daha yapıcı bir yaklaşım sunar. Dolayısıyla ego, dönüştürülmesi gereken bir engelden ziyade, içsel özgürlüğe giden yolda yön belirleyici bir pusula olarak değerlendirilebilir.

Vedanta öğretisi, öz farkındalığı sınırlayan koşullanmalara meditasyon aracılığıyla odaklanmayı ve bu sınırlamaların bilinçli adımlarla aşmayı önerir. 

“Ben kimim?” sorusuyla sorgulamayı ve içsel doğayla uyumlu değerleri temel alan bir yaşam biçimi oluşturmayı önerir. Bu adımlar, bireyin düşünsel alanını dış etkilerden özgürleştirmesine olanak tanır. 

Nitekim düşünceler, bireyin iç dünyasına ait en özel ve öznel alandır, dış etkiler bu alanda doğrudan değil yalnızca dolaylı etki yaratabilir. Bu dolaylı etkilerin temelleri, genellikle yaşamın erken gelişim evresinde karşılaşılan yönlendirmelerle atılır.

Bireyin henüz kendi kimliğini ve bilinçli seçim yetisini geliştirmeden maruz kaldığı bu yönlendirmeler, karar verme becerileri üzerinde kalıcı izler taşır. Günlük yaşamda da sıkça gözlemleriz: Yaşamın ilerleyen evrelerinde eğitim, kariyer yönelimi, uğraş alanı ya da eş seçimi gibi kritik kararlar alınırken, aileden ve çevreden gelen normlar sıklıkla belirleyici olur. 

Bu tür etkiler yalnızca geçmişte kalmaz; bireyin düşünce yapısında kökleşerek bugününü de biçimlendirmeyi sürdürür.

İşte bu nedenle, bu etkilerin bilinç düzeyine taşınması ve bağışlama yoluyla dönüştürülmesi, özgürlük alanının yeniden tanımlanması açısından güçlü bir adımdır. Geçmişin pişmanlıklarına ya da geleceğin belirsizliklerine takılmadan, olanı yargılamadan yaşamak, insanı hafifleten ve özgürleştiren bir tutumdur.

Özetle, içsel özgürlük dış dünyadan elde edilenlerle değil, bireyin kendi bilinç alanında gerçekleştirdiği içsel yolculukla anlam kazanır.

Fotoğraf: Edu Lauton

Benzer yazı:

“Felsefe söyleşileri” yazı dizisi
Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanHalil Ocaklı
Takip et:
Bayburt'un Sisne köyünde doğdu (1964). Almanya'da gurbetçi bir çocuk olarak büyüdü ve burada Yunan-Roma tarihi okudu. California Berkeley Üniversitesi'nde Proto-Altayca ve Japonca ilişkileri üzerine çalıştı. Bu süreçte Japonya'da Kyushu Üniversitesi'nde bir sömestr geçirdi. Çalışma alanı: Diyakronik (Artsüremli) Proto-Dil Tipolojisi. Türkiye ve ABD'de profesyonel turist rehberliği ve çevirmenlik yaptı, 50'den fazla ülke gezdi. Rodos'ta otel işletmeciliği yaptı. Hindistan'da çeşitli eğitimler aldı. Rusya'da Tver Devlet Üniversitesi'nde çalışırken Olga ile evlendi. Kadim Vedanta felsefesine derin bir ilgi duyuyor. Aksiyon dolu 35 yılın ardından, şimdi Bergamo (İtalya) ve Antalya'nın sade sakinlerinden biri olmaya çalışıyor.
Önceki Makale Bir Türk’ün Tahran günlüğü…
Sonraki Makale Fatih Portakal Sözcü TV’den ayrıldı

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

*Serbest Kürsü

İmam Gazali’den molla rejimine

Halil Ocaklı
4 Temmuz 2025
ManşetSerbest Kürsü

Akdeniz Sanat ve Yaşam Vadisi

Adil Gürkan
4 Temmuz 2025
Serbest Kürsü

Süreç uzun ince bir yol

Gürsel Demirok
4 Temmuz 2025
EditörSerbest Kürsü

Özgürlüğün pozitifi negatifi

Medya Günlüğü
4 Temmuz 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?