Halil Ocaklı (halilocakli@yahoo.com)
Antik Yunan felsefesi Sokrates öncesi, Sokrates dönemi ve Sokrates sonrası olmak üzere temelde üç evreye ayrılır. Sokrates öncesi dönemde evreni, doğayı ve yaşamı anlamaya çalışan İyonyalı düşünürler, en azından Batı dünyasının ilk filozofları olarak kabul edilirler.
İyonyalı düşünürler çoğunlukla doğa olayları üzerinde kafa yoruyor, varlığın “arkhe” adı verilen sınırsız tek bir evrensel özden türediğine inanıyorlardı. Milet çıkışlı bu düşünceler, 7. yüzyıldan itibaren İyonya’dan ve Ege Adaları’ndan antik Yunan dünyasına yayıldı.
Batı’nın ilk felsefe okulu olarak kabul edilen Milet Okulu, Miletli düşünür Thales tarafından kurulur. Aristoteles, Thales’in ilk filozof sayılması nedeniyle düşünce tarihinde özel bir yeri olduğunu yazar. Bertrand Russell ise Thales’i Batı felsefesinin başlangıç noktası olarak tanımlar.
Thales öğretisinde varlığın kaynağının su olduğu ve varlıkların yeniden suya dönüştüğü varsayımı vardır. Depremler, dünyanın su üzerinde bir disk biçiminde yüzdüğü düşüncesine bağlanır. Bugün bu argümanın yanlış olduğunu biliyoruz, ancak Thales’in doğa olaylarını doğaüstü güçlerle değil akılla açıklamaya çalışması, daha önce görülmemiş bir düşünce biçiminin gelişmesine yol açtı. Buna göre insanlığın “Mitos’tan Logos’a” yani bir hayal ürünü olan mitolojiden gerçeğe ve mantığa uzanan yolculuğu Miletli düşünürlerce başlatıldığı söylenebilir.
Peki, felsefe neden diğer kadim toplumlarda, örneğin Mısır, Babil, İran ya da Hint’te değil de İyonya’da başladı? İşte bunun 4 nedeni:
1) İyonyalılar kültürel etkileşime açık insanlardı. Deniz ticareti sayesinde geniş bir coğrafyayı tanıma şansını buluyorlardı. Yeni yerler tanıdıkça merakları artıyor, vizyonları genişliyordu. Gezip gördükleri yabancı yerlerden ticari ürünlerin yanı sıra bilgi taşıyorlardı. İyonyalıların Hindistan’a kadar gittiği biliniyor ama İyonya’ya gelmiş bir Hintli ya da Mısırlı olduğu bilgisine ben rastlamadım.
2) İyonya’da düşünsel gelişimi kısıtlayabilecek merkezi bir otorite yerine, özgür kent-devletler vardı. Geniş bir demokrasi ve hoşgörü kültürü gelişmişti. Kozmopolit ve entelektüel ortam bireysel düşüncenin gelişimi ve dolayısıyla felsefenin doğuşu için elverişliydi.
3) İyonya’da ilkim konforlu, toprak verimli ve yiyecek boldu. Yaşam sağlıklı, kaliteli ve barışçıldı. O dönemin koşullarına göre gönenç ekonomisi kuran İyonyalıların artı zamanı vardı. Emek gerektiren işlerde köleler çalışırken, sahipler hamamda şarap eşliğinde sosyalleşiyor, derin konularda sohbete dalıyor, felsefe yapıyorlardı.
4) İyonya’da yaşamın merkezinde Orta Doğu toplumlarındaki gibi tanrılar değil, insan aklı bulunuyordu. İyonyalılar doğa olaylarını tanrılara dayandırmanın mantıksal bağlamına kuşkuyla bakıyor, gerektiğinde inançları sorgulamaktan çekinmiyorlardı. İnsanın pek çok soruya kendi aklıyla yanıt bulabileceğine inanıyorlardı.
M.Ö. 494’te Pers egemenliğine giren Milet, M.Ö. 334’te ise Büyük İskender’in askerleri tarafından yağmalandı. Zamanla Milet Limanı’nın denizle bağlantısı koptu, kent ticari önemini koruyamadı, Bizans döneminde tümüyle terk edildi.