Muhalefet etmeyi, akıl vermeyi ve kötülemeyi çok sevdiğimiz ve bu işleri iyi yaptığımız kesin. Hani klasik sözdür, “çözümün bir parçası değilsen, sorunun bir parçası olursun…”
Bizim gibi düşünmeyenleri eleştirmek ve onlara karşı çıkmak çok kolaydır. Ama iş, farklı bir fikir üret, bir şeyler yap, sen de düşüncelerini açıkla denildiği zaman bir çoğumuz yan çizeriz. Çünkü emek verip üretmek yerine ortaya konmuş tezlere, düşüncelere saldırmak çok daha fazla prim yapar.
Eğer bir kişi sözlerine, yazdıklarına “bence”, “bana göre” vb. klişelerle başlıyorsa zaten olay baştan bitmiştir. Adam açık açık bunlar bana göre doğru fikirler, benim inandığım değerler diyor. Artık o kişiyi ikna etmek için ya da düşüncelerinin yanlışlığını kanıtlamak için çaba sarfetmek çok gereksiz bir eylem biçimidir. Eğer bu kişinin düşünceleri, yazdıkları sana ters geliyorsa oturur, sen de kendi düşüncelerini yazar, inandıklarını savunursun. Ya da o kişinin yazdıklarını hiç okumazsın olur biter. İşte bu kadar basit…
Bizim toplumda din-siyaset-futbol gibi konular başta olmak üzere herkesin kendine göre doğruları vardır. Özellikle bu konularda yazı yazanlar kendilerine göre doğru olan şeyleri savunup, bunları yazıya dökerler. Bizden farklı düşünüyor, farklı yazıyor, dünyaya bizim gibi bakmıyor diye karşımızdakini linç etmeye çalışmak bana çok ters geliyor.
Bırakalım isteyen istediğini savunsun, istediğini yazsın. Farklı düşüncelerden, yaşama farklı bakışlardan korkmayalım. Azınlıkta bile olsa onları ezmek yok etmek yerine kendilerini savunmalarına olanak verelim. Bırakalım nefes alsınlar, yaşasınlar. Farklılık zenginliktir.
“Senin fikirlerine katılmıyorum, ama o fikirleri özgürce ifade etmen için gerekirse canımı bile veririm” diyen Voltaire kadar olmasa bile farklı söylemi olanlara birazcık saygı duymak çok mu zor?
Biraz daha açık konuşmak gerekirse, sizden farklı olan, farklı düşünen, sosyaliste, komüniste, solcuya, ateiste, LGBT’liye, dindara, muhafazakara, aşırı sağcıya, Ermeni’ye, Kürt’e, Türk’e, Arap’a, örtünene, örtünmeyene, namaz kılana, kılmayana, oruç tutana, tutmayana ne kadar hoşgörü ile bakabiliyoruz? Onların kendilerini ifade etmelerine ne kadar tahammül edebiliyoruz?
İş konuşmaya geldi mi herkes hoşgörülü, herkes diğerine saygılı, herkes demokrat… Ama uygulamaya bakınca herkes kendine demokrat, herkes önce kendine hoşgörü gösterilsin, önce kendine saygı duyulsun istiyor.
Kimse karşıdakine öncelik vermediği sürece, hep ben hep ben dediği sürece, empati kelimesi sadece lafta kalacak bir kelime olacak. Kendi doğrularımızı mutlak gerçek kabul edip başkalarının doğrularını görmezden gelmek, daha doğrusu ön yargı ile mahkum etmek gerçekleri görmemizin önündeki en büyük engel değil mi?
Ülke geneline bakacak olursak, yıllardır kim kimi tahakkümü altına almaya çalışıyor, kim diğerinin yaşam alanlarını daraltıyor, kim başkalarının yaşamlarına karışıyor ve engelliyor sanırım bu çok net ve açık…
İnsanların özgürce ve korkmadan düşüncelerini ifade etmesine izin vermeyen sistemler bir süre sonra toplumu boğar, bunaltır.
Unutulmasın ki gazını boşaltamayan toplumlar da bir süre sonra patlama noktasına gelir.
***
Not: Medya Günlüğü’nün yeni açılan Bluesky hesabını takip etmek için: https://bsky.app/profile/mgunlugu.bsky.social