Moskova Fenerbahçeliler Derneği’nin (Mosfener) 2000 yılında nasıl kurulduğu ve bir taraftar derneğinden sivil toplum kuruluşuna dönüşünün öyküsü geçen hafta yayınlanmıştı. Bu hafta ise kamuoyunda büyük yankı yaratan bir ziyaretin şimdiye kadar hiçbir yerde çıkmamış “bol aksiyonlu” perde arkası var.
***
2002 yılı sonlarında dernek artık iyice ünlenmiş, medyada adından söz edilen, Türkiye’den gelen neredeyse herkesin uğradığı prestijli ve saygın bir yer olmuştu.
Aslında en büyük hayalim Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i derneğe getirmekti. Putin’in Türkolog basın sözcüsü Dmitriy Peskov’u Moskova’ya gittiğimden beri tanıdığım için çok zor da olsa bir punduna getirebileceğimi düşünüyordum, böylece artık dünya çapında tanınan bir dernek olacaktık. Ama hiç aklımızda olmayan bir ziyaret aniden gündemimizi değiştirdi.
Eski Fenerbahçe Başkanı Ali Şen o zamanlar sık sık Moskova’ya gelir, lokalde ya da bir kafede üyelerle sohbet ederdi.
Galiba aralık ayının ortalarıydı, Şen yine bir gün telefon etti, “Çocuklar, ben Nasyonel Otel’deyim, gelin birlikte yemek yiyelim, sohbet ederiz” dedi.
Genel Sekreter Bozkurt Ünaldı, mali işlerden sorumlu Hulki “Baba” Kahvecioğlu, lokalimizin tasarımını yapan iç mimar Şanser Görgün ve ben, Kremlin’in hemen karşısındaki tarihi otele gittik ve özel bir salonda aristokrat görünümlü garsonların etkileyici şovlarla süslediği sunum eşliğinde Şen’le yemeğe oturduk.
Tabii tek sohbet konumuz Fenerbahçe ve dernekti.
Fakat nasıl olduysa söz birden o dönemde AKP başkanı olan ancak henüz resmen başbakanlık koltuğuna oturmayan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir hafta sonraki Moskova ziyaretine geldi. Erdoğan resmi bir devlet görevi olmamasına rağmen kısa süre önce ABD’de başbakan gibi karşılanmıştı, Ruslar da benzer bir jest yapmak istemişti.
Şen birden damdan düşercesine, “İster misiniz Erdoğan Mosfener’e getireyim” diye sordu ve bizim ağzımızı bile açmamıza fırsat vermeden cep telefonundan evini aradı. Galiba yardımcısı açtı, sonra telefonu Erdoğan’a verdi.
Şen “sen”li konuşuyordu:
-Şu anda Moskova’dayım. Yanımda Fenerbahçeli arkadaşlar var. Haftaya Moskova’ya geldiğinde derneği de ziyaret edersin.
Anladığımız kadarıyla “Tamam abi” yanıtı aldıktan sonra gülümseyerek bize döndü, “Ziyaret işi tamam, geliyor” dedi.
Saniyeler içinde yaşanan bu olayın şoku içinde Bozkurt, Hulki, Şanser ve ben birbirimize bakakaldık. Doğrusu, yıldırım hızıyla gelişen bu sürpriz karşısında dördümüz de mutlu değildik, suratlarımız allak bullak olmuştu. O parti, bu parti fark etmez, biz derneğimize siyaset bulaşmasını, adının siyasetle anılmasını istemiyorduk. Üyelerimiz arasında elbette iktidarı da, muhalefeti de destekleyenler vardı ama Fenerbahçe siyasetin üstündeydi, bu konuda çok katıydık, hiç taviz vermiyorduk.
Ama artık ok yaydan çıkmıştı, hem de ne çıkma!
Ayrıca ben de gazeteci olarak zor durumda kalmıştım. Özel bir sohbette öğrendiğim önemli bir bilgiyi gazetem Milliyet’e yazmalı mıydım? İçim içimi yemesine rağmen Şen’den onay almadığım için hem etik olmayacağını hem de son anda bir aksilik çıkabileceğini hesaplayarak yazmamaya karar verdim.
Mosfener montu
Fakat haber medyada değilse de Fenerbahçe yönetiminde duyulmuştu.
1-2 gün sonra Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım telefonla aradı, “Erdoğan derneğe gelecekmiş…” dedi, ben de bu konuda kulübe henüz bilgi vermediğim için kendime kızarak, “Evet, Moskova ziyaretinde uğramayı planlıyor” dedim ama içimde hâlâ kuşku vardı. Erdoğan belki de sadece kibarlık olsun diye “evet” demişti ve yoğun programını gerekçe göstererek ziyareti son anda iptal edecekti.
O dönemde Şen’le Yıldırım arasında kişisel bir çekişme vardı. Erdoğan’ın ziyaretinin medyada nasıl yankı bulacağını ve Şen’in prim yapacağını bilen ama asıl önemlisi böyle bir olayda Fenerbahçe Kulübü’nün atlanmasını haklı olarak istemeyen Yıldırım, “Haberin olsun. Yönetim Kurulu’ndan birkaç kişiyi gönderiyorum, hediyeler hazırladık, Erdoğan’a verecekler…” dedi. Aslında gerçekten önemli bir olaydı çünkü Fenerbahçeli olduğu bilinmesine rağmen Erdoğan o ana kadar stat dışında kulüple ilgili hiçbir yeri ziyaret etmemişti.
İş iyice büyümeye başlamıştı.
Doğru, büyük reklamımız olacaktı ama dernekteki hemen hemen hiç kimse-adı ne olursa olsun- bir siyasetçinin lokali ziyaret etmesini istemese de olay tamamen bizim dışımızda gelişmişti, elimiz kolumuz bağlanmıştı.
Galiba 24 Aralık’ta Erdoğan Moskova’ya geldi.
Hemen programını buldum, dikkatle inceledim, dernek ziyareti görünmüyordu. Fakat biz yine de ziyaret olacakmış gibi hazırlık yaptık, öğleden sonra bütün üyeler dernekte toplanarak Erdoğan’ı beklemeye başladı.
Ali Şen lokal ziyaretinde
Programa göre akşam saatlerinde Erdoğan Kızıl Meydan yakınlarındaki Metropol Oteli’nde Türk iş insanlarına bir konuşma yapacaktı.
Ali Şen ve Yıldırım’ın görevlendirdiği Fenerbahçe 2. Başkanı Nihat Özdemir, Asbaşkan Mahmut Uslu ve Yönetim Kurulu üyesi Hakan Bilal Kutlualp de salondaydı.
Programa göre Erdoğan’ın oradan Moskova Belediye Başkanı Yuriy Lujkov’un Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı Rahmi M. Koç’un da katılacağı akşam yemeğine gitmesi gerekiyordu.
Heyecan ve stres içinde ne olacağını merak ediyordum. Bu koşullarda dernek ziyareti çok da mümkün görünmüyordu.
Ama konuşma biter bitmez Şen başta, Özdemir, Uslu ve Kutlualp konuşmanın yapıldığı platforma hücum etti, kürsüyü resmen ablukaya aldılar. Şen başka kimsenin yanına yaklaşmasına izin vermeden Erdoğan’a, “Fenerbahçe derneğine gidiyoruz!” dedi.
O anda oluşan kaosu kelimelerle anlatmak olanaksız.
Sadece Türk heyeti değil, Rus tarafı da dağılmıştı!
Bu tür ziyaretlerin programı günler hatta haftalar önceden hazırlanır, ne yapılacağının, nereye gidileceğinin dakikası bile bellidir.
Fakat herhalde diplomasi tarihinde ender görülen öyle bir emrivaki yapmıştık ki, bizim dışımızdaki herkesin eli ayağı birbirine dolanmıştı.
En çok paniğe kapılan da Erdoğan’ı korumakla görevli Rus gizli servisinden ajanlarla kortejin başındaki polis arabasındakilerdi. Hiçbir ön hazırlık yapmadan, hayatlarında adını ilk kez duydukları, nerede olduğu konusunda fikir sahibi bile olmadıkları bir yere gitmek zorunda bırakmıştık.
En öndeki kortej arabasında görevli iri kıyım bir polis Türk olduğumu anlayınca telaşla yanıma geldi, “Nereye gideceğimizi biliyor musun, adres var mı sende” diye sordu “Evet” deyince çocuklar gibi sevindi, “Atla hemen!” dedi. Mavi Mercedes marka polis arabasının ön sağ koltuğuna kuruldum, yolu tarif etmeye başladım.
Tabii aynı anda lokali aradım ve saatlerdir beklemekten bayılmak üzere olan arkadaşlara haber verdim, “Geliyoruz. Çabuk Rıza dışarı çıksın bizi yolda beklesin” dedim.
Tokatlı Rıza derneğimizin sempatik aşçısıydı, Fenerbahçeli olduğu için maç günleri menüsünü büyük bir özenle ve keyifle hazırlardı.
Önde siren çala çala ilerleyen polis arabası, arkada Türk heyetinin yer aldığı araçlar ve nereye gittiklerini ve neyle karşılaşacaklarını bilmedikleri için dehşete kapılmış Rus ajanlarla yerini sadece benim bildiğim lokale doğru yola çıktık.
Yaklaştığımızda gerçeküstü bir film sahnesine benzeyen görüntüyü hayatım boyunca unutmayacağım:
Eksi 10-15 derecede, nedendir bilinmez, üzerinde sadece kısa kollu sarı dernek tişörtü bulunan Rıza tek başına kapkaranlık yolun ortasında durmuş, lacivert montunu “dernek burası” demek istercesine bayrak gibi sallayıp duruyordu!
Saatlerdir bizi bekleyen çoğu takım elbiseli ya da formalı üyelerin bulunduğu lokale ordu gibi büyük bir kalabalık halinde Fenerbahçe marşıyla girdik.
Lokale giriş anı
Bütün bunlar yaşanırken, Moskova Belediye Başkanı Lujkov’un düzenlediği yemek saati gelmişti ama Erdoğan’ın nerede olduğunu bizden başka kimse bilmiyordu.
Beko’nun Moskova temsilcisi yakın arkadaşım Mete Karaer telaşla beni aradı, “Erdoğan nerede biliyor musun” diye sordu. “Yok Mete, ben de bilmiyorum!” demek zorunda kaldım çünkü sabırsızlıkla Erdoğan’ı yemekte bekleyenler gerçeği öğrenirse küçük (belki de büyük) çaplı bir skandal yaşanabilirdi. Ama sonuç olarak o anda hiçbir şey bilmedikleri için onlara göre Erdoğan “kaybolmuştu!”
Lokalde sohbet
Derneği ve faaliyetlerini anlatan kısa bilgisayar sunumu ve konuşma yaptıktan sonra Erdoğan’a dönerek, “Size Mosfener şapkasını, tişörtünü ve atkısını hediye etmek istiyoruz” dedim.
Dedim ve şapkayla atkıyı uzattım ama aniden araya Ali Şen girdi, “Başkaaaaan öyle olmaz!” dedi ve şapkayı elimden kaptığı gibi Erdoğan’ın başına takıverdi. Bütün bu olanları sessizce izleyen, aslında lokale girdiğinden beri hemen hemen hiç konuşmayan ve yorgunluğu her halinden belli olan Erdoğan, atkıyı da gururla boynuna taktı. Ardından Fenerbahçe Kulübü’nün hediyeleri ve adının yazılı olduğu “10 numaralı” forma takdim edildi.
Şapkayı takma anı
Erdoğan derneğin Kasımpaşalı bir üyesi bulunduğunu duyunca “Nerede Kasımpaşalı” diye sordu.
Ardından bir duvarın tamamını kaplayan Atatürk posteri önünde topluca fotoğraf çektirdik. (Fotoğrafın özellikle orada çekilmesini sağlamak, bizim dışımızda gelişen bütün bu olaylar silsilesi içinde müdahil olabildiğimiz tek andı.)
Bütün bunlar olurken Erdoğan’ın nerede olduğunu bilmeyen ve bir saatten fazla geciktiği için artık gelmeyeceğine karar veren resmi yemektekiler yemeğe çoktan başlamıştı. Ama tabii Erdoğan’ın aslında nerede olduğu birkaç saat sonra ortaya çıkacaktı.
Bu olaydan sonra yıllarca medyada Erdoğan ve Fenerbahçe adları ne zaman yan yana gelse bizim o Mosfenerli şapka ve dernek atkımızın olduğu fotoğraf kullanıldı.
Not: Fotoğraflar için Hulki Kahvecioğlu, Bozkurt Ünaldı ve Mosfenerli diğer arkadaşlara teşekkür ederim.
İlk bölümü okumak için tıklayın: https://medyagunlugu.com/biz-mosfeneri-cok-sevmistik/