Halil Ocaklı (halilocakli@yahoo.com)
Hangi dilin en zengin olduğu sorusu birçok yönden tartışmalıdır ama gene de yaygın karşılaşılan bir sorudur. Ulusçuların sosyal ağlarda atıp tutmayı çok sevdikleri bu konularda yapılan paylaşımlar incelenirse, ırkçılık üzerine yepyeni bulgulara ulaşılacaktır. Macarlar Macarcayı, Fransızlar Fransızcayı, Ruslar Rusçayı en zengin dil olarak göstermekte. Yunanlılar geri kalacak değil ya, onlar da Yunancanın en zengin dil olduğunu savunmakta. İyi de Farsça, Arapça, Almanca, İspanyolca, Çince ya da Türkçe neye göre daha yoksul dillerdir?
Sözcük sayısına göre bir dili zengin saymak göründüğü kadar kolay bir iş olmadığı gibi mantıksal bir sonuca da götürmez. Birçok dilde ön ekler ve son eklerle çoğaltılan sözcükler vardır. Bu sözcüklerin nasıl sayıldığına bakmak gerekir. Korece, Japonca ve Türkçeler gibi eklemeli dillerde eklerle türetilen sözcükler nasıl sayılmalı?
İngilizcede yalan söylemek anlamındaki “lie” sözü ile yatmak anlamına gelen “lie”, acaba tek sözcük mü sayılmalı? Bundan başka, “up” ekini eklemek yoluyla anlamı dönüştürülen make up, speak up, line up, look up, pick up, back up, hook up gibi sözcükler nasıl sayılmalı acaba? Almancada “Höchstgeschwindigkeitsgrenzüberschreitungsprobeflug” (Türkçesiyle: maksimum hız sınırını aşma test uçuşu) tek bir sözcük olarak mı sayılmalı?
Çoğu yaygın olarak kullanılmayan ama 100 binden fazla yazı karakteri bulunan Çince için zengin değildir demek haksızlık olmaz mı? Sözcükler arasında boşluk bırakılamayan çok bireşimli (polisentezik) Amerikan yerli dillerinde sözcük sayımı nasıl yapılmalı? Şimdi bu diller yoksul mu sayılmalı?
Diğer diller üzerindeki tartışmalar bir yana, İngilizcenin özel bir konumu olduğunu kabul etmeliyiz. İngilizce, Britanya İmparatorluğu sayesinde rahat bir kullanım alanı bulabildiği için günümüzde en yaygın ve baskın dil konumuna yükselmiş durumdadır. Orta Çağ ve Yakın Çağ’da olaylar, İngilizcenin diğer dillerin önüne geçmesine yardımcı olacak şekilde gelişti.
Gelinen noktada İngilizce dünyada yaygınlık bakımından tüm dilleri geride bırakırken, küreselleşen iş yaşamında Lingua Franca olarak kullanımını şu faktörler açıklayabilir:
– Aslen bir German dili olan İngilizce Viking göçleri sayesinde Kuzey dillerinden etkilendi
– 11. ve 14. yüzyıllar arasındaki Norman işgali sırasında Fransızcadan binlerce sözcük devşirildi
– Coğrafi keşif dalgaları, sömürge hareketleri ve sanayi devrimi ile dil zenginleşti
– İngiltere’de 16. ve 17. yüzyıllarda edebiyatın her dalında Rönesans yaşandı
– Hollywood film ve dizilerinin yanı sıra Blues, Jazz, Rock’n Roll gibi müzik türleri dünyaya yayıldı
– İngiliz müzik kültürü dünya müziklerini etkiledi
– Bilimsel yayınların yanı sıra internet, elektronik, bilişim, ticaret, iletişim, eğlence, gezi ve eğitim iş kollarında İngilizce birinci dil olarak kullanılmakta
İngilizce ile ilgili öngörümüze göre; elektronik çeviri sistemleri geliştikçe, İngilizce dünyada köprü dil olarak konumunu güçlendirecektir. İngilizce önümüzdeki 100 yıl içinde yerel hibrit nitelikler edinecek ve birçok ülke kendi özgün İngilizcesini geliştirecek. Toplumların ana dillerindeki geleneksel seslerin söylenişi nedeniyle her İngilizce yöresel karakter kazanacak ve melezleşecek. Melez dillere pidgin (okunuşu picın) diller deniyor. Örneğin şu pidgin dillerin gelişmeye başladığı biliniyor; Nijerya İngilizcesi, Tay İngilizcesi, Çin İngilizcesi ya da Japon İngilizcesi vb.
Kültür ve dil ayrılmaz biçimde bağlantılı olduğundan, zenginliği sözcük sayısıyla ölçmek ancak nesnel olmayan sonuçlar verecektir. Farklı yapısal özelliklere sahip dilleri ele alırken, elma ile armudu karşılaştırıyor gibi olmayalım. Gerçekte herhangi bir dilin ulusal sözlüğündeki veri girdisine bakmak daha tutarlı olacaktır.
Buna göre, “Oxford İngilizce Sözlük” 20. basımı, 171.476 adet sözcük ile dünyada en fazla veri girdisine sahip sözlüktür. Almanların Duden sözlüğünün 28. basımında 148.000 bin girdi içerilmekte. Bu olgu esasında İngilizcenin daha fazla sözcüğe sahip olduğundan çok, İngilizlerin dilsel arşivleme ve sözlük düzenleme işlerinde daha iyi olduklarını ya da daha erken başladıklarını gösterir.
Büyük sözlükçü Kaşgarlı Mahmut 1074’te yazdığı Dîvânu Lugâti’t-Türk adlı eserinde 8.500 sözcüğe yer vermiş. TDK’nin güncel Büyük Türkçe Sözlüğünde ise 110 bin dolayında girdi bulunmakta. Türkçede sözlükçülük adına ciddi yol alındığı açıktır ancak TDK sözlük ile Oxford Sözlük arasındaki farkı da görmek gerekir.
Dillerin zenginlik açısından karşılaştırılması sıkıntılı bir konu olduğu için çoğu dil bilimci bu tür soruları yanıtlamayıp, gereksiz tartışmalardan kaçınmaya çalışır. Bununla birlikte bitirirken diyebiliriz ki, önemli olan bir dilde kaç sözcük bulunduğu değil, o dilde hakemli dergilerde kaç bilimsel makale yayınlandığıdır. Bana kalırsa İngilizce, en fazla bilimsel yayın paylaşılan dil olduğu için en zengin dil sayılmalıdır.
Not: Bu yazı Medya Günlüğü’nde daha önce yayınlanmıştır.