Salı, 24 Haz 2025
  • My Feed
  • My Interests
  • My Saves
  • History
  • Blog
Subscribe
Medya Günlüğü
  • Ana Sayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
  • 🔥
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Font ResizerAa
Medya GünlüğüMedya Günlüğü
  • MG Özel
  • Günlük
  • Serbest Kürsü
  • Köşe Yazıları
  • Beyaz Önlük
  • Mentor
Ara
  • Anasayfa
  • Yazarlar
  • Hakkımızda
  • İletişim
Bizi takip edin
© 2025 Medya Günlüğü. Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak.
Serbest Kürsü

Eminönü’nden Alibeyköy’e

Alper Eliçin
Son güncelleme: 20 Nisan 2025 18:32
Alper Eliçin
Paylaş
Paylaş

Mayıs ayında üç lise arkadaşımla yaptığım Kurtuluş’tan Şişli’ye uzanan yürüyüşten sonra, Haziran ayının ikinci yarısında da Eminönü’nden Alibeyköy’e bir gezi yaptık. Bu kez gezimiz kısmen yürüyerek, kısmen de tramvay ve vapurla oldu.

Bu geziyi biz dokuz saatte tamamladık ama bu rotadaki her şeyi görmek, incelemek isterseniz herhalde en az üç gününüzü ayırmanız gerekir. Her şeyin başında Eminönü başlı başına ilginç bir yer. Yeni Cami, Galata Köprüsü, Mahmutpaşa, Kapalıçarşı gibi yerlerden rotamız üzerinde olmadığından bahsetmeyeceğim. Aynı şekilde Unkapanı-Eyüp arasında görülmesi gereken yerlerden sadece bazılarını anlatabileceğim. Ama bu bölgelerin, iyi saklanılması, korunması gereken bir mücevher gibi olduklarını özellikle vurgulamak isterim.

Gezimize saat 10:00’da Eminönü’nde Mısır Çarşısı’nın ana kapısında buluşarak başladık. Ben biraz erken varmış olduğumdan Çarşı’nın içerisinde biraz dolaşma fırsatı buldum. 1663-1664 yıllarında açılan ve Yeni Cami külliyesinin bir parçası olan Mısır Çarşısı, adını daha çok Mısır’dan getirilen malların satıldığı yer olmasından almakta. 18. yüzyıla kadar Yeni Çarşı veya Valide Çarşısı olarak anılmış.

Mısır Çarşısı İstanbul’un renkli köşelerinden biridir. İçerisinde envaiçeşit baharat ve tatlı satılır. Ana girişin hemen üstünde, artık turistik bir lokanta halini almış olan Pandeli de oldukça tanınmıştır. Atatürk’ün bazı önemli davetleri için Ankara’ya trenle yemek getirttiği Pandeli’nin vefat etmiş olan sahibi Niğdeli bir Rum, kente hamallık yapmak için gelmiş, sonra başarılı bir restoran işletmecisi olmuş.

Çarşı’da sabah vakti dolanırken dükkan sahipleri bir yandan temizlik yapıyor, güne hazırlanıyordu. Etrafa bakınarak yürürken birisi bana İngilizce yerlerin kaygan olduğunu, dikkat etmemi söyledi. Ben de tamam deyip teşekkür ettim. Adam fırsattan istifade bana bir şeyler satmak isteyince de Türkçe olarak nazikçe, uzun bir yürüyüşün başında olduğumdan bir şey alamayacağımı belirttim. Adam ‘Aa sen Türk müsün?’ diye sordu. Ben de evet diyerek aksanı nedeniyle “sen nerelisin?” diye sordum. Suriyeliymiş. Adam benim Türk olmama şaşırmış, ben onun Suriyeli olmasına hiç şaşırmamıştım. Düzgün İngilizcesi ve Türkçesi ile Mısır Çarşı’sında bir dükkan işletiyordu. Türkiye’ye entegre olmuş, ekmeğini kazanan bir göçmen… Kısa bir sohbetten sonra arkadaşlarımla buluşmak üzere çarşıdan dışarı çıktım.

Eminönü’nün diğer tanınmış restoranlarından Hamdi’nin önünden geçerek, arkadaşımız Haluk’un önerisi ile sabah çayımızı Beta Yeni Han’da içtik. Yeni denmesine bakmayın, eski bir yapı. Hasırcılar Hanı, Emin Han, Yeni Han veya Tahmis Han olarak da bilinirmiş eskilerde. Hanın avlusunu hafif bir konstrüksiyonla kapatmışlar ve Eminönü’nün o kalabalığında vaha gibi bir yer oluşturmuşlar. Tavsiye ederim. Çay, kahve, tatlı, kahvaltı, hafif öğle yemekleri için hoş bir mekan.

Daha sonra Rüstem Paşa Camii’ne doğru yürümeye başladık.  Zor bulunan ilaçları ucuza satmasıyla bilinen Tahtakale Eczanesi’ni geçip, Cami’nin önüne geldik.  Rüstem Paşa Kanuni Sultan Süleyman’ın sadrazamlarından biri. Pek çok kişi onu tarih kitaplarından değil de Muhteşem Yüzyıl dizisinden hatırlayacaktır. İki kez sadrazam olmuş. Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan’la olan evliliği nedeniyle Damat Rüstem Paşa olarak da anılmış. Zamanında yolsuzluk ve rüşvet Osmanlı yönetimine girmiş, dal budak salmış, kökleşmiş. Bu nedenle olacak kendisi de son derece zengin olmuş. Komploculuğuyla da ünlüymüş.

Rüstem Paşa ile ilgili ilginç bir hikaye de vardır. Padişaha damat olması söz konusu olunca, o zaman Diyarbakır Beylerbeyi olan Rüstem Paşa’yı çekemeyen rakipleri onun cüzzamlı olduğu dedikodusunu yaymışlar. Bunun üzerine saray hekimlerinden biri Diyarbakır’a yollanmış ve bu söylentinin gerçek olup olmadığını araştırmaya başlamış. Paşayı muayene ederken gömleğinde bir bit bulmuş. O günlerdeki tıp bilgisine göre bir cüzamlının üzerinde bit barınamaz diye düşünülürmüş. Gömleğindeki bit, cüzzamlı olmadığına delil olarak kabul kabul edilmiş ve müjde derhal saraya iletilmiş, bu sayede Mihrimah Sultan’la evlenmesine izin çıkmış. Bu nedenle bazı tarihçiler kendisine ”Kehle-i İkbal” (İkbal Biti) Rüstem Paşa da derlermiş. Hakkında bir de beyit var.

Olucak bir kişinin bahtı kavi talii yar.
Kehlesi dahi mahallinde anın işe yarar.

Bugünkü Türkçemizle,

İnsanın şansı yaver gidecekse, üzerinde çıkan bit bile işine yarar.

Damat Rüstem Paşa da o zamanın üst düzey kişilikleri gibi adına bir cami yaptırmış. Cami Eminönü’nde sahilde bulunan Zindan Han’ın hemen karşısında. İstanbul’un haşmetli dev camilerinin yanında pek dikkat çekmiyor.

Rüstem Paşa Cami

Hatta İstanbul’da yaşayanlar tarafından bile fazla bilinmez, tanınmaz. Cami adeta haddini bilmiş ve Süleymaniye’nin gölgesinde kalmaya özen göstermiştir. Ancak, Mimar Sinan tarafından yapılan bu caminin İznik çinileri çok meşhurdur. Kubbe eteklerine kadar her tarafı çinilerle kaplıdır. Özellikle lale motifli çiniler, Osmanlı çini sanatının en başarılı örneklerinden sayılır. Bizlerin pek bilmediği bu cami Amerika ve Avrupa’dan gelen turistlerin İstanbul’da önemli uğrak yerlerinden biridir.

Rüstem Paşa Cami’nin hemen karşısında Haliç’in kenarında büyük bir bina yer alır; Zindan Han.

Zindan Han İstanbul’un üçüncü büyük hanıdır. 19. yüzyılda yapılmış. Deniz tarafında ise Bizans deniz surlarından geriye kalan son kule var. Adı Baba Cafer Türbesi 5. yüzyılda inşa edilmiş olan bu kule gerek Bizans, gerekse Osmanlı döneminde zindan olarak kullanılmış. Zindan Han ismi de oradan geliyor. Kulenin içerisinde iki mezar var. Birinin Halife Harun Reşit’in Bizans İmparatoru’na yolladığı ve imparator tarafından hapse atılan Seyyit Cafer’e ait olduğu, diğerinin ise Baba Cafer’den etkilenip Müslüman olan ve Ali adını alan zindancıya ait olduğu söyleniyor.

Zindan Han’ın benim yaşamımda da önemli bir yeri var. Avukat olan babamın müvekkillerinden biri Zindan Han’ın sahibiydi; Naci Yıldız. Babam, aynı zamanda çok yakın arkadaşı olan Naci Bey’in kiracılarıyla hiç bitmeyen alacak, tahliye vb. davalarıyla uğraşırdı. Naci Bey’den sonra, hanı yönetecek bir aile ferdi görülmediğinden olacak, eşi ve kızına düzenli ve sorunsuz bir gelir sağlaması amacıyla binanın Lapis Holding’e uzun vadeli kiralanmasında da önemli rol oynamıştı.

Naci Bey soyunun Tunus Beylerbeyi’ne dayandığını anlatırdı. Arkeoloji okumuş olduğundan Anadolu’daki kazı hatıralarını hep dinlemişimdir. Benim de o zamanki adıyla SSK’ya ilk kaydım 18 yaşına girdiğimde bu Han’da çalıştığımı gösteren bir işle olmuştur. Belki de hamal kadrosunda gösterilmişimdir.

Baba Cafer Türbesi’ne geri dönecek olursak Naci Amca Han’ın hiç bitmeyen restorasyon çalışmaları esnasında bir gün kuledeki sandukaları açtırıp incelediğini, iskeletlerin her ikisinin de kadınlara ait olduğunu söylemişti. Çok sıkı bir Pall Mall içicisi olan Naci Amcayı daha sonra mesane kanserinden kaybettik.

Çocukluk ve gençlik yıllarımın hatıralarını geride bırakarak, anlatımıma devam edeyim. Rüstem Paşa Camii’nden çıktıktan sonra Kutucular Caddesi boyunca yürümeye devam ettik. Bu bölgeye Küçükpazar da deniliyor. Toptancıların bulunduğu, Süleymaniye Camii’ne doğru tırmanan Mercan Yokuşu’nu aşıp önce Kantarcılar Caddesi’ne, sonra da Kıble Çeşme Caddesi’ne girdik.

Buraları iyi bilen Haluk bize Kantarcılar Caddesi’nde bir şekerci gösterdi; Altan Şekerleme.

1865’ten beri faaliyet gösteren bu şekerlemeciyi doğma büyüme İstanbullu olmama rağmen hiç duymamıştım. Halbuki taa Amerika’da yaşayan Michael Douglas duymuş ve İstanbul’a geldiğinde bu şekerciye götürülmesini istemiş. Ve tabii şeker satın almış. Ben de 67 yaşında bu şekerciyi öğrenmiş oldum. Şeker tüketimine elden geldiğince dikkat ettiğimden ben almadım ama Ufuk bir kaç çeşit paketletti. Galiba içerisinde akide şekeri de vardı.

Kıble Çeşme Caddesi’nin bitiminde ise Unkapanı’na varıyorsunuz.

Kıble Çeşme Caddesi

Unkapanı-Vezneciler ana arterini bir alt geçitle aşınca da Zeyrek Semti’nin kuzey ucuna ulaşıyorsunuz. Gezinin ikinci bölümüne haftaya buradan devam edelim…

Bu yazıyı paylaşın
Facebook Email Bağlantıyı Kopyala Print
YazanAlper Eliçin
Takip et:
1974 yılında Alman Lisesi’nden mezun oldu. Öğrenimine Boğaziçi Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nde devam etti. İngiltere’de Sussex Üniversitesi’nde Yöneylem Araştırması ve ABD’de Clemson Üniversitesi’nde İşletme alanlarında yüksek lisans yaptı Dünya Bankası'na değişik projelerde danışmanlık yaptı, Çukurova Metropolitan Bölgesi Kentsel Gelişim Projesi'nde ise proje direktör yardımcılığı görevini üstlendi. Gayrimenkul geliştirme projelerindeki deneyimini zaman içerisinde turizm yatırımlarına yönlendirmiştir. İş yaşamına 1990 yılından itibaren Pegasus Havayolları'nda kurucu ortak olarak devam etti, şirkette genel müdür yardımcısı ve yönetim kurulu üyesi olarak görev yaptı. İstanbul Havayolları'nda genel müdür yardımcılığı, Kavrakoğlu Management Institute’da başkan yardımcılığı görevlerinde bulundu. Havayolu yönetimi, yeniden yapılandırılması, şirket birleştirme, ayırma ve satın almaları ve gayrimenkul yönetimi konuları uzmanlık alanlarından. Merkezi Paris'te olan Milletlerarası Ticaret Odası Havacılık Komitesi'nde uzun yıllar Türkiye'yi temsil etti, Türkiye Havacılık Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı ve Türkiye Özel Sektör Havacılık İşletmeleri Derneği Başkan Yardımcılığı görevlerinde de bulundu. 2008 yılında BCD Eğitim ve Danışmanlık Ltd’nin kurucu ortağı oldu. Halen serbest danışman ve eğitmen olarak çalışmaktadır. Bugüne kadar Türkiye, KKTC, Rusya, Gürcistan, Azerbaycan, Romanya, Mısır, Belçika, İsviçre ve Avusturya’da eğitimler vermiş, danışmanlık yapmıştır. Ayrıca, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde dijital yayın organlarında köşe yazarlığı yapmaktadır. Çok iyi düzeyde Almanca ve İngilizce biliyor. Dağ tırmanışları ve doğa yürüyüşlerine ilgi duyuyor, Ağrı ve Musa dağları tırmandığı dağlar arasındadır. Okumak ve seyahat etmekten büyük zevk alıyor.
Önceki Makale Sri Lanka’da ‘eski tas eski hamam’
Sonraki Makale 5 soruda tahıl gerçekleri

Medya Günlüğü
bağımsız medya eleştiri ve fikir sitesi!

Medya Günlüğü, Türkiye'nin gündemini dakika dakika izleyen bir haber sitesinden çok medya eleştirisine ve fikir yazılarına öncelik veren bir sitedir.
Medya Günlüğü, bağımsızlığını göstermek amacıyla reklam almama kararını kuruluşundan bu yana ödünsüz uyguluyor.
FacebookBeğen
XTakip et
InstagramTakip et
BlueskyTakip et

Bunları da beğenebilirsiniz...

EditörSerbest Kürsü

Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme potansiyeli

Yıldırım Aktuğan
23 Haziran 2025
Serbest Kürsü

“Kirli işler” ve “kirli ilişkiler…”

Gürsel Demirok
23 Haziran 2025
Serbest Kürsü

Dırdır mı dediniz?

Dr. Nil Gönce
22 Haziran 2025
Serbest Kürsü

Çocuksu yetişkinlikte direnmek

Medya Günlüğü
22 Haziran 2025
Medya Günlüğü
Facebook X-twitter Instagram Cloud

Hakkımızda

Medya Günlüğü: Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, medyanın ve gazetecilerin sorunlarını ve geleceğini tartışmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Kategoriler
  • MG Özel
  • Günlük
  • Köşe Yazıları
  • Serbest Kürsü
  • Beyaz Önlük
Gerekli Linkler
  • İletişim
  • Hakkımızda
  • Telif Hakkı
  • Gizlilik Sözleşmesi

© 2025 Medya Günlüğü.
Her Hakkı Saklıdır.
Webmaster : Turan Mustak

Welcome Back!

Sign in to your account

Username or Email Address
Password

Lost your password?