İnan Özbek
Ekonomiye kasvetli bilim (dismal science) derler. Bu söz çok yerindedir çünkü; teori ile pratik arasındaki farklılıkların bu kadar çok, tahminlerle gerçekleşmeler arasındaki makasın bu denli açık olabildiği başka bir bilim dalı daha yoktur herhalde.
Ekonomik döngü, insan psikolojisi ve davranışları başta olmak üzere sosyal, siyasal ve jeopolitik gelişmelerden doğrudan etkilenir. Farklı farklı birçok alandan ileri düzeyde etkileniyor oluşu, ekonomik geleceği belirsizliklerle dolu, muğlak ve sürprizlere açık hale getirir.
Bunun içindir ki; yakın ve uzak geleceğe dair yapılan ekonomik programlar, çok nadir olarak gerçekleşirken, çoğu zaman değiştirilir düzeltilir ya da tamamen iptal edilirler.
2019 yılında sürpriz bir biçimde ortaya çıkarak, hızla dünya geneline yayılan salgının ekonomik yapıyı derinden sarsması ve son aylarda yaşanan Rusya-Ukrayna savaşının ortaya koyduğu belirsizlikler, ekonomik geleceğin adeta çok bilinmeyenli bir denklem oluşuna, güncel ve somut iki örnek oluşturmakta.
Ekonomik gelecek kimi zaman hafif, kimi zaman yoğunlaşmış sis bulutları arasında olsa da, geleceğe dair tahminler yapmak, hükümetler ve öteki ekonomik aktörler açısından zorunludur.
Tahminlere dayanan beklentilerle hareket eden ekonomide olumlu beklentiler; kişilerin ve kurumların risk algılarının düşmesine, adımlarını çekinmeden atmalarına, kreditörlerin kredi pencerelerini açmalarına, yatırımların ve istihdamın artmasına ve nihayetinde büyümeye ve de milli gelir artışına yol açar.
Aksine; olumsuz tahminler ve beklentilerse, yukarıda bahsedilen ekonomik sürecin tersine işlemesine sebep olarak yüksek risk algısına, çekingenliğe, kredi pencerelerinin kapanmasına, yatırımlarda ve istihdamda düşüşe neden olur. Böyle bir süreç doğal olarak, çok düşük ekonomik büyümeye ya da durgunluğa hatta daralmaya yol açarak, milli gelir rakamlarında bozulma ve düşüşler yaratır.
Görüldüğü gibi, tahminlere bağlı beklentilerin harekete geçireceği pozitif ya da negatif geri besleme mekanizmaları, beklentilerin gerçekleşmelerine hizmet ederek bir nevi ‘kendini gerçekleştiren kehanet’ oluşturur.
Ülkemizin makro ekonomik geleceğine dair sağlıklı tahminler yapabilmek türlü belirsizliklerle dolu böylesine bir ortamda her ne kadar zor olsa da, açık olan bir şey var ki o da; genel kabul görmüş ekonomi ilkelerine ters bir biçimde yürütülen faiz politikasında ısrar edilmesi halinde, büyük ölçüde faiz politikasının tetiklediği kur krizinden kaynaklanan ve yaşamı oldukça zorlaştıran yüksek enflasyon sorununun artarak devam edeceği gerçeğidir.
Ekonominin gerçekleri karşısında açıkça yanlış olan bir politikayı sürdürerek sonuç almaya çalışmak, tekerleği yeniden icat etmeye çalışmak kadar akıllıca, Kral Canute’nin dalgalara geri çekilme emri vermesi kadar anlamlıdır.