Bugün Yeşilçam’ın en güzel “kötü” adamlarından biri olan İhsan Yüce’nin doğum günü. Bu vesileyle onu anmak istedim. Oynadığı filmlerde rolünün hakkını fazlasıyla veren, sevilen ama unutulan gerçek bir yıldız, gerçek bir entelektüeldi.
23 Ocak 1929’da Elazığlı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen sanatçı, yaşasaydı bugünlerde 96 yaşına basacaktı. İktisadi ve Ticari İlimler Akademisini bitirmesine rağmen gönlü sanattan yana olan Yüce, bir yandan tiyatrolarda küçük rollere çıkarken öte yandan resim, heykel ve edebiyat ile uğraşır.
Onu birçok filmde genellikle yardımcı rollerde bir aktör olarak hatırlarız ama aynı zamanda bir şair, senarist, yönetmen ve gerçek bir sinema emekçisidir. İhsan Yüce gibi tepeden tırnağa sanatçı bulmak artık çok zor.
Bence Türk sinemasının hak ettiği değeri bulamamış onlarca yıldızından biridir. Yaşarken de, öldükten sonra da değerinin yeteri kadar bilinmediğini rahatlıkla söyleyebilirim.
Boyu küçük, yüreği büyük bu güzel adamın oynadığı, senaryosunu yazdığı filmler saymakla bitmez. Bazen bir köy muhtarı olarak çıkar karşımıza, bazen de mahallenin sevilen racon kesen ağabeyi. Bazen kızını filmin kahramanına vermeyen kötü ve cimri bir baba, bazen de bir kaçakçı ya da uyanık bir köylü…
Ama hepsinde de nikotinden sararmış fırça gibi pos bıyıkları, ağzından düşürmediği sigarası, bazen de rakı sofralarındaki efkarlı yüzü ve kederli bakışları ile gönüllerdedir. Hele tok ve kendine özgü sesi hep kulaklarımızdadır. Hatta eksik kalan dişlerini yaptırmak istediği ama yapımcı ve yönetmenlerin gerçeklikten uzaklaşacağı gerekçesiyle izin vermedikleri söylenir.
Bence Türk sinemasının gerçek bir şaheseri sayılan “Kibar Feyzo” filminin senaryosunu da o yazmıştır. Aradan geçen onca zaman sonra bile hâlâ yeni bir film gibi izleniyorsa, bunda en büyük paylardan biri de İhsan Yüce’nin senaryosunun güzelliği ve gücündendir. Usta aktör Kemal Sunal ile bir çok filmde beraber oynamıştır. Ayrıca 60″a yakın filmin senaryosunu yazan İhsan Yüce, 150’den fazla filmde de oynamış, çeşitli ödüller kazanmıştır.
1991 yılında henüz 62 yaşında iken kaybettiğimiz İhsan Yüce ve usta şair Can Yücel ile ilgili bir anıyı tiyatro ve dizi oyuncusu Yusuf Ekşi şöyle anlatıyor;
“İhsan ağabey sigarayı çok içerdi. Ayriyeten sinüzitten çok çektiğini duymuştum… Gel zaman git zaman, 1991 yılı Mayıs ayıydı, İhsan ağabeyi kaybettik. Cenazesi evine yakın, Üsküdar Doğancılar Camiinden kalktı. Cenazede tüm sevenleri vardı. Caminin avlusunda bekliyorduk. Namaz kılınıp, Karacaahmet Mezarlığına gidecektik. O ara, şu anda adını hatırlayamadığım arkadaşlardan biri bana seslendi: ‘Yusuf, Can (Yücel) ağabey gitmek istiyor… Üsküdar’a kadar arabayla bırak da gel…’ dediler. Can ağabey yavaş yavaş Doğancılar’dan aşağı doğru gidiyordu. ‘Can ağabey, bekle geliyorum!’ deyip onu arabaya aldım, yola koyulduk. Şaşırdım. ‘Yahu ağabey, merak ettim, mezarlığa niye gelmedin?’ der demez. Bana: ‘İnsan arkadaşını gömer mi yahu?’ dedi… Öylece kaldım… Hiç bu yönünü düşünmemiştim…
İhsan Yüce’nin sinema dışında şiir, resim ve heykel çalışmaları da bulunmaktadır. Şiirlerinin ise çoğu yayımlanmamıştır; en ünlü ve bilinen şiiri “Ekmek Şarap Sen ve Ben”dir.
Ekmek Şarap Sen ve Ben
Ekmek şarap sen ve ben
Bir de sabahın dördü
Dışarda kar
Odamız ılık
Gözlerin ılık ılık damlarken boş kadehe
Anlattın bana ağzı sarımsak kokan bir çocukla yattığını
Aşkı tattığını, karım dediğini ve aldattığını
Kıskandım Gogeni Tahitilim
Terlemiş vücudunu silerken
Cüzzam mikrobunu ve yaktığı kulübesini
Saçların bağlamıştı ellerimi muz kokulum
Güneşi doğurmuştu ölü cisim
Martı çığlıklarıyla bir sahil kayalığında
Nefesin vücudumu yakıyordu yer yer
Sam yelim Sahra-i kebirim
Kahrettim her şeye o gün
Babanın çarap çanağına, Gogen’e, kadere, sana, bana birde gittiğin arabanın tekerine
Ne diyordum arkadaş….
Diyordum ki ben bu zıkkımı içmek için içerim
Ama içerken düşünmem neden içiyorum diye
Daha sonra yaparım hayatın felsefesini
Sırayla olurum Fatih, Selim, Kanuni
Bazen kadın hamamında tellak….
Bazen Cristof Kolomb
Napolyon’ken düşünürüm elbede geçen günleri
Timur’ken Beyazıt’ı yenişimi….
Bir kere Aristo’nun hocası olmuştum
Ona verdiğim dersle gurur duymuştum
Bazen Jan Dark’ı kurtarmak için çalışan bir kahraman
Bazen odunun ateşleyen bir cellat olurum
Eğer daha da içersem
Shaskespare halt etmiş derim karşımda
Salyalı dudaklarımdan yayık sesimi dinlerim de
İşte Mozart’ın aradığı melodi bu diye gülerim
Enayiymiş be Platon…
Bir içsin de görsün….Ne felsefesi varmış bu hayatın
Anlasın geçmişi kınalı dünyanın kaç bucak olduğunu
Islak kaldırımlarda yürürken acırım
Önde yalpa vuran sarhoşun zavallı haline
Ukalalık işte derim neme lazım senin
Kendine bak; sende bir serserin bir sarhoş….
Ve yavaş yavaş kaybolur acı kahkalarım
Şehrin izbe sokaklarında
Yavaş yavaş kaybolur benliğim.
Mazlum Çimen’in bestelediği Mümtaz Sevinç’in seslendirdiği bu şiiri mutlaka dinlemenizi öneririm. Youtube’da bulabilirsiniz.
Başka bir ülkede yaşasa hakkında belgeseller çekilecek, eserleri ve kişiliği üzerine tez veya kitaplar yazılacak bu büyük sanatçının ne yazık ki bizler değerini çok bilemedik.
Şu dünyada karşılıklı sohbet edip, birlikte kadeh kaldırmak isteyeceğim 3-5 kişiden biri de odur.
Kendi küçük, gönlü büyük, soyadı gibi yüce ve nadir bulunan bir sanatçıydı İhsan Usta…
İyi ki doğdun İhsan Usta, iyi ki seni tanıdık, izledik.
Fotoğraf: Evrensel