Probiyotikler, bağırsakların düzenli çalışmasında ve bağışıklık sisteminin güçlenmesinde önemli rol oynayan çeşitli türde yararlı mikroorganizmalardır.
Bağırsakların iç duvarında kolonize olarak, düşman bakterilerin çoğalmasına ve kana karışmasına karşı biyolojik bir filtre oluştururlar.
Probiyotikler yeterince tüketildiğinde vitamin, protein ve mineralleri sindirmeye, alerjenlere karşı korumaya, odak artırmaya, prebiyotiklerin emilimine ve antikor üretimine yardımcı olurlar.
Probiyotikler; antibiyotik kullanımı, enfeksiyon, oksidatif stres ya da sezaryen gibi durumların ardından bozulan bağırsak florasını ve dolayısıyla emilimi yeniden düzenler.
Günümüz ilaç piyasasında peynir-ekmek gibi satılan moda ürünlerden biri probiyotikler olsa gerek. Oysa hekim tarafından yazılmadıkça, eczaneden probiyotik (ya da multivitamin) alıp kullanmanın, aynı antibiyotikte olduğu gibi sakıncaları olabilir. Gerekli görülen durumlarda, hekiminiz probiyotik takviyelerin kullanılmasını zaten önerecektir.
Ayurveda’ya göre, sağlığı genel anlamda bozan en önemli etkenlerden biri, sindirimin yan ürünü olan toksik atıkların boşaltılamamasıdır. Toksik atıklar fizyolojik olarak zayıf dokularda birikerek bağırsak florasını ve besin emilimini bozabilir, yangılara ve dejeneratif değişikliklere neden olabilir.
Dost bakteriler içeren doğal probiyotikler, toksik sindirim atıklarıyla savaşı kazanmaya ve homeostaz durumunu geri kazanmaya ciddi katkılar sağlar.
11. yüzyılda yazılmış “Chakradatta” adlı tıp eserinde, fermente sütün, bağırsak sağaltımında günlük ilaç olarak kullanıldığı bilgisi yer almakta. Ayurveda’da yoğurt tek başına yenebilecek ana yemek olarak değil, başka yiyeceklerin yanında alınabilecek etkili bir ilaç olarak görülür.
Ayurveda’da yoğurt ya da başka süt ürünlerinin (evde üretilmiş olsa bile), taze meyvelerle (özellikle ekşi meyvelerle) birlikte tüketmesi önerilmez. Yoğurtun hayvan ürünleriyle birlikte tüketilmesi de önerilmez ama pişmiş sebze ve tahıl yemeklerinin yanında tüketilmesi önerilir.
Başlıca doğal probiyotikler şunlardır:
Tümü evde yapılan yoğurt, kefir, lahana turşusu, boza, kımız, şalgam suyu, tarhana. Almanların Sauerkraut adlı ekşili lahana salatası yanı sıra ev yapımı genç üzüm şarabı ile Doğu Avrupa’da ekmeğin fermente edilmesiyle üretilen “Kvass” adlı geleneksel içecek de iyi birer probiyotiktir.
Yaban sığırının tarım devrimine paralel olarak, Orta Anadolu’da ya da İndus Vadisi’nde evcilleştirildiği sanılıyor (Emily Jane McTavish-2013). Buna göre insanoğlu en az 10 bin yıldır süt asidi bakterilerini (laktobasillus), gıda fermantasyonunda kullanıyor.
Gerçekten de laktik asidik fermantasyon, mikrobiyal bozulma ve toksin oluşumuna karşı direnç geliştirme avantajı sağlamaktadır. Neolitik insanların süt asidini kullanarak, bir yandan besinlerin değerini artırmayı, diğer yandan bu yolla bazı yiyecekleri kış için saklamayı akıl ettiklerini söyleyebiliriz.
Probiyotiklerin tek bir yan etkisi olabilir, o da bolca ve hızlı alındığında bazı kişilerde ishal görülmesidir. Genel bir ölçü olarak; günde iki kase ev yapımı yoğurt veya bir çay bardağı ev yapımı kefir ya da az miktarda sirkesiz lahana turşusu gayet yeterli olacaktır.
Çubuk usulü “sirkesiz” salatalık turşusu ile ev yapımı salamura zeytin de probiyotik kaynağı sayılabilir. Bazı sofralık siyah zeytinlerde potasyum sorbat ve sodyum benzoata rastlandığından, bu konuda dikkatli olmakta yarar var (F. Öztürk Güngör, Ege Üni., 2012).
Yoğurt, kefir ya da peynir yapımında kullanılacak sütün, doğal otla, çimle beslenen inek, koyun ya da keçi sütü olması idealdir. Turşular ise mutlaka sirkesiz kurulmalıdır. Ürünlerin raf ömrünü uzattığı ve hızlı olgunlaştırdığı için, turşu üreticileri sirke kullanmayı sever. Ancak pastörize edilmemiş elma sirkesi hariç, sirkeler aslında temizlik malzemesidir ve maalesef turşudaki probiyotikleri de temizler.
Nobel Ödüllü (1908) Rus zoolog İlya Meçnikov tarafından ilk kez kullanıldığı ileri sürülen probiyotik terimi, 1980’lerden bu yana gittikçe daha yaygın olarak kullanılmakta. Meçnikov, yoğurt tüketen Bulgar köylülerin bu alışkanlık nedeniyle daha sağlıklı ve uzun yaşadıklarını saptıyor. Bundan dolayı hâlâ birçok ülkede “yoğurdu Bulgarlar buldu” diye bilinir.
Oysa yoğurt, büyük olasılıkla Türklerin dünya kültürüne kazandırdığı bir üründür. En azından dil bilimsel araştırmalara göre öyle görünüyor: Pıhtılaşma sonucunda sütün katılaşarak yoğunlaşması anlamında: Yuğrut > Yoğrut > Yoğurt sözü gelişerek tüm dünyaya yayılmıştır.
Kefir sözünün “Kafkas” terimi ile bağlantılı olarak bir Türki dilden gelmediği ancak Farsçada köpükleşme anlamındaki “Kêf-” sözünden kök aldığı varsayılabilir. Nitekim, Türkçede “köpük tutan gereç” anlamında kullanılan “Kevgir” sözü de aynı Farsça kökten gelmektedir.
Dışarıdan alınan bakteriler midenin asidik ortamında ve ince bağırsağın tuzlu su ortamında yok olurken, fermente gıda bakterileri buralarda canlı kalmayı başarır. Ardından kalın bağırsağa ulaşır ve burada sindirilirler, bunun için de kolon dostu olarak bilinirler.
Sağlıkla ilgili moda akımları izlemek, hiç de sağlıklı değildir. Zengin doğal probiyotikler kazanmanın yolu; endüstriyel probiyotik ürünler yerine, geleneksel yöntemlerle evde üretilmiş yoğurt ve sirkesiz turşu gibi doğal probiyotiklere yönelmektir.
halilocakli@yahoo.com
Not: Bu yazı probiyotiklerin antik sağlık felsefesi Ayurveda’ya göre yorumlanışını anlatmaktadır, hekim önerisi yerine geçmez.