Amaç enerji güvenliğidir. Bugün bu kavram, yalnızca ihracat ve teslimat güvenliğini değil, aynı zamanda siyasi alanda, kritik altyapıda ve çevre korumada (iklim değişikliği açısından) güvenliği de içeren farklı ve daha geniş bir anlama sahiptir.
Neticede bu durum istikrarlı gelişmeyi tehdit eden faktörlerdendir. Küresel çağda enerji güvenliği açısından karşılıklı bağlantı ve bağımlılık ilkesi hayati önem taşımaktadır. Enerji piyasasındaki taraflardan hiçbiri, piyasada yer alan diğer tarafların menfaatlerini ve güvenliklerini dikkate almadıkça kendi güvenliğini sağlayamaz ve kendi çıkarlarını gerçekleştiremez.
Son on yılda, yenilikçi arama teknikleri İsrail, GKRY ve Mısır kıyılarında çok sayıda önemli doğal gaz sahasını ortaya çıkardığı belirtilir. Daha fazlasının geleceğine dair işaretler bulunduğu vurgulanmaktadır. Türkiye ile Yunanistan ve/veya KKTC ve GKRY arasında, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz yataklarına ilişkin Yunanistan ve GKRY’nin rakip ve yayılımcı ve otorite dışı yetki iddiaları nedeniyle bölgede gerilimlere yol açan gerilimler yaşandığı dönemlerden bugüne Türkiye enerji konusunda önemli adımlar atmıştır. Elbette dünya enerji jeopolitiği ele alınırken petrol ve gaz halen en önemli sektörlerden olduğundan ötürüdür ki doğu Akdeniz’de bu yönde ihtilaflar zaman zaman öne çıkmaktadır. Mesele kimin ne kadar hakça ve adil baktığıdır.
Diğer taraftan Avrupa, ABD-Çin rekabetinin ötesinde yer alan, yenilenebilir enerji açısından kıta çapındaki jeopolitik stratejisi kapsamında, kendi seçeneklerini etkileyeceği bir dünyada Akdeniz’de izleyeceği politikalar iç içedir. Avrupa şayet “tarafsız“ bir politika tercihinde bulunur ve Türkiye ve KKTC’nin meşru hak ve menfaatlerini görmezden gelme siyasetini bir kenara bırakırsa, çok yönlü kazançlara sahip olacaktır. Bu kazançlar ekonomik refahtan, güvenliğe, sürdürülebilir kalkınmadan, işbirliğine çeşitli istikrar alanlarını gösterecektir. Aksi takdirde kaybeden Türkiye olmayacaktır.
Meseleyi biraz daha açacak olursak, Rusya-Ukrayna 2009 Krizi sonrasında Avrupa’nın enerji alternatifi arayışları, 2022 Rusya-Ukrayna savaşında da kendisini göstermiştir. Apaçık şekilde ifade etmek gerekir ki halen Avrupa için fosil enerji vazgeçilmez güç kaynağı olarak görülmektedir. Bunun için Türkiye nasıl Karadeniz’de ana aktörse, doğu Akdeniz’de de merkez ve ana ülkedir. Bugüne kadar Yunanistan ve /veya GKRY ile ilerletilmek istenen enerji projelerinin Avrupa’ya maliyet ve kompleks yapıdan ve/veya istikrarsız siyasi atmosfer ortaya sunmasından öte gelişmelere sahne olamamıştır. Bu siyasi ihtilafların oluşturucu yönü tek yönlü tek çıkara odaklı Avrupa siyasetinden kaynaklıdır. Neticede öyle görünüyor ki AB ayrı bir aktör olarak doğu Akdeniz’de GKRY ve Yunanistan üzerinden etkinlik kurma stratejisi izlemiş ancak, başarısız olmuştur. Bu nedenle Türkiye -Yunanistan arasında diyalog ve hakça çözüm stratejisi Avrupa için de avantaj olacaktır. Zira Türkiye Mavi Vatan Doktrini çerçevesinde Türk deniz yetki alanlarında ve buna bağlı kara ve deniz alanlarında icra ettiği enerji faaliyetleri ve/veya ikili anlaşmaları sadece KKTC değil, Libya, Mısır, Filistin, Lübnan, İsrail’in ve kıtalararası ekonomi-enerji güvenliğinin tesisi içindir.
O halde; Akdeniz’de enerji jeopolitiği dendiği zaman ne anlamamız gerekir? Esasen enerji jeopolitiği Akdeniz’de tüm devletlere nasıl bir güç kattığı konusu öne çıkaran bir kavramdır. Mamafih, enerji jeopolitiğinde tarihsel süreçte Doğu Akdeniz sadece denizden değil muhtemelen en önemli kara yollarından kıtaları bağlayan bir otoyol olmuştur.
Tarihte Doğu ile Batı’nın, Avrupa ile Afrika’nın buluştuğu rota mal ve kültür alışverişinde ve askeri rekabet alanı olmuştur. Bugün ise daha da artan önemle, Doğu ile Batı arasında bir kavşak noktasındadır. Türkiye için Akdeniz hayati bir konumda ve önemdedir. Zira Akdeniz Türkiye ile bire bir bağlantıdır. Türkiye dendiğinde doğu Akdeniz tarihinde büyük strateji vardır. Bu bağlantı, sadece Avrupa’ya değil, Asya ve Pasifik Hakimiyetleri ile iletişim hattı ve dolayısıyla Türk dış ve savunmasının başlıca ana güvenlik meselelerinden biridir. Buna rağmen Türkiye Akdeniz’in bir çatışma noktası değil, işbirliği noktasında barış alanı olmasını arzu etmektedir.
Türkiye’nin gerek Doğu Akdeniz gerek Afrika ve/veya Asya’da ilerlettiği başarılı jeopolitik konumu diğer rakip devletler tarafından “tehdit“ algısı içerisinde görülse de esasen ve öz itibarıyla Türkiye stratejisi “dünyada adil, hakça, eşit temelde iş birliği“ mottosu üzerine tesis edilen gerçekliği yansıtır.
Bu büyük stratejide, Türkiye’nin Akdeniz’deki rolü Doğu’ya giden rotada Cebelitarık, Süveyş’in, Malta’nın, Kıbrıs adasının, ve/veya diğer komşularla Libya, Mısır, Lübnan, KKTC, İsrail, Yunanistan, Filistin, Suriye ile toprak bütünlüğünü koruyan temelde ilişkileri ilerletmek zemininde olduğu gerçekliği çarptırılmamalıdır.
(Doç. Dr. Emete Gözügüzelli, tasam.org)
Makalenin devamını okumak için tıklayın