Yunan Dili ve Edebiyatı öğretmeni Kornilia Çevik Bayvertyan’ın felsefe ile yolunun kesişmesi, ortaokul yıllarında aldığı “Felsefe Metinleri” dersi sayesinde olmuş. Bayvertyan’ın ne lisansı ne yüksek lisansı ne de doktorası felsefe. Ama İstanbul Üniversitesi Klasik Filoloji Bölümünde okurken, seçmeli derslerinin tümünü Felsefe Bölümü’nden almış ve felsefe yaptığı her işi beslemiş. Felsefenin diğer disiplinlerle ilişkili olduğunun altını kalınca çizen Bayvertyan, “Hatta bu yüzden bazı ülkelerde felsefe eğitimi diğer disiplinlerle bir arada sürdürülüyor. Her alanı felsefe ile ilişkilendirebilirsiniz. Çünkü her alanın yaşam pratiği kendiliğinden insanı felsefeye yönlendiriyor” diyor. Bu haftaki konuğum Kornilia Çevik Bayvertyan’a göre felsefe, “Ezberlerin, değer yargılarının, inançların, izmlerin ve normların içerisinde, insana ve topluma karşı ‘temiz ve doğru’ bir düşünce oluşturarak yola devam etmeye yardımcı bir anahtar”.
Elif Şahin Hamidi
***
–Neden felsefe? Yolun nasıl felsefeye düştü?
-İstanbullu bir Rum’um, dolayısıyla ilk ve ortaokul eğitimimi Rum okullarında yaptım. Felsefe ile bu dönemlerde tanıştım. Ortaokulda, son sınıftayken –bugünün dokuzuncu sınıfına karşılık geliyor– “Felsefe Metinleri” dersini okuduk. Müfredat programımızda yer alan bu dersle bir yıl boyunca haşır neşir oldum. Ana konumuz “Sokrates’in Savunması” idi. Dolayısıyla bu durum benim için o yaşlarda, İlk Çağ felsefecilerine, Sokrates’e ve tabii ki felsefeye açılan ilk kapı oldu. Çok etkilendim ve sevdim. İstanbul Üniversitesi Klasik Filoloji Bölümünde okurken (1985-89), seçmeli derslerimin tümünü Felsefe Bölümünden aldım. Günümüzde bu eğitim “çift dal” olarak nitelendiriliyor. Seçtiğim alan olan “edebiyat” da zaten felsefeden ayrı düşünülemez. Dolayısıyla felsefe bir parçam oldu diyebilirim. Küçük bir toplum olan Rum toplumu içerisinde ünü sınırları aşmış Sayın İoanna Kuçuradi gibi bir felsefe duayeninin bulunuyor olması da beni ayrıca etkilemiştir. O zamanlar kendisini henüz yakından tanımadığım hocamızın, Ankara’daki çalışmalarını ilgiyle izliyordum. Nitekim bir şekilde yollarımız kesişti ve İoanna Hocanın şiir kitabı “Perdenin Arkası”nı onun da desteği ve yardımlarıyla çevirdik. Kendisine bu çabama can kattığı için müteşekkirim. Ayrıca İ.Ü. Felsefe Bölümü hocalarım Uluğ Nutku, Nejat Bozkurt ve Teoman Duralı’yı da bu vesileyle anmak istiyorum. Bana kattıkları için, sonsuz teşekkürler.
–Peki, felsefe sana ne yaptı? Felsefeyle birlikte değişen bir şey oldu mu hayatında?
-Felsefe kanına girince, etraflıca düşünmeye başlıyor, olaylar ve olgular hakkında derinleşiyorsun. Öze anlam katan ayrıntıları kaçırmamayı öğreniyorsun. Dolayısıyla farkındalığın ve duyarlılığın artıyor. Felsefi okumalarla hayata bakış açısı kazanıyorsun. Bunun içerisinde, etrafında olan biteni sebep-sonuç ilişkisini kurarak tartmak, pek tabii edebiyatı da bu eksende tartışmak var. İlk başlarda meşakkatli görünen bu düşünme biçimi, zamanla kişiliğinin bir parçası halini alıyor. Bir birey olarak toplumda var olmanın sorumluluğuna sahip olmak da kanımca böyle bir şey. Şahsen felsefe ile birlikte, daha çok düşünüp daha çok yazdım. Felsefe, günümüzün bilgi kirliliği sarmalı içinde daha temiz görmemi ve düşünmemi sağladı.
–Kimileri felsefeden korkuyor. Felsefeden korkmaya gerek var mı sence ve bu korku nasıl aşılabilir?
-Bence bu korku insanın felsefi düşünceden hareketle kendisi ve toplumla yüzleşmesinden kaynaklanıyor. Bu açıdan bakıldığında zor bir mesele. Özellikle yaşadığımız çağın “değerler” karmaşası göz önünde bulundurulduğunda. Felsefi duyarlılık kazandığın zaman “çok mutlu” olamıyorsun. Çünkü maalesef yaşadığımız dünyada olup bitenler iç açıcı değil.
Bir de felsefeyi zor bir alan olarak değerlendirip çekinenler var. Derin okumalar ve adanmışlık gerektiren bir bilim olarak felsefeyi anlamak için her bilimde olduğu gibi temel okumalarla başlamak gerekir. Ayrıca iyi bir “mentor” çok önemli. Bilir bilmez tepeden okumalar kafa karıştırıcı olmakla birlikte kişiyi handikapa düşürebilir.
–Felsefe ve diğer disiplinler arasındaki ilişki hakkında ne düşünüyorsun? Disiplinler arasılık neden önemli? Felsefe neden herkese lazım ya da lazım mı?
-Kesinlikle felsefe diğer disiplinlerle de ilişkili. Hatta bu yüzden bazı ülkelerde felsefe eğitimi diğer disiplinlerle bir arada sürdürülüyor. Her alanı felsefe ile ilişkilendirebilirsiniz. Çünkü her alanın yaşam pratiği kendiliğinden insanı felsefeye yönlendiriyor. Örneğin, bugün “yapay zekânın topluma etkileri” ile ilgili süregelen tartışmalarda felsefi bakış açısı olmadan konuya yaklaşmak ya da çözüm aramak mümkün mü? Değil. Bunun gibi her alanda birçok örnek verilebilir.
–Peki felsefe karın doyurur mu? Aileler, çocukları aç kalacak diye felsefe okumalarını pek istemiyor gibi de…
-Felsefe eğitimi alarak felsefi düşünce biçimi kazanmış insanlar, yani teoride kalmayıp felsefeyi hayata geçirmiş bireyler, ilgi alanları doğrultusunda çözüm yolları üretecek görüş ve kabiliyeti zaten edinirler. Ayrıca başarılı olması için insanın seçtiği iş alanını sevmesi, severek yapması çok çok önemli. Kişi felsefeyi severek seçmiş, felsefeye baş koymuşsa aç kalmayacaktır. Ama hasbelkader felsefe alanında kendilerini bulanlar, üniversite puanı o kadarına yettiği için felsefe okuyanlar, puanları kadar yol alırlar. Öte yandan, sadece teori ile sınırlı beyinler hangi alanın mezunu olurlarsa olsunlar ekonomik kazanımları ile ilgili zorluk yaşayacaklardır. Şahsen, felsefenin karın doyurup doyurmama sorunsalını da tek başına, çağımızın rahatsızlıklarından biri olarak görüyorum. Bir şekil tartışmasından başka bir şey değil. Çocuk en azından öğretmen olup eğitim hayatına katılacaktır. Bu az bir şey mi? Neticede toplumun sadece köprüye, arabaya, uçağa mı ihtiyacı var? Tabii bu durum bir anlamda bugün eğitimciye verilen değerle de alâkalı bir şey. Eğitime bu gözle bakan kafaların değişmesi gerekiyor ki, bu da felsefe eğitiminin rolünü idrak edip onu kabul etmekten geçiyor.
–Felsefeci sadece felsefe mi yapar: Sadece kitaplara gömülüp okur, yazar, düşünür mü? Ya da hangi alanlarda iş yapar, yapabilir?
-Felsefeci, saydığınız mesleklerin yanı sıra “insanı” ve “toplumu” ilgilendiren birçok alanda iş yapabilir. Önemli olan bu yola bilinçlice baş koymaktır. Felsefe uzmanlığının sadece akademik hayatla ya da yazmakla sınırlı olduğu düşüncesi, sığ bir düşüncedir. Topluma, insanlığa yön vermiş büyük otoritelerin bile –Karl Marx, Friedrich Engels gibi– bir yönüyle filozof olduklarını hepimiz biliyoruz.
–Gündelik hayatta insanların genellikle ezberler, ön yargılar, değer yargıları, inançlar, izmler, ahlaksal normlar üzerinden değerlendirmeler yapıp, değer harcadıklarını görüyoruz. Çoğu çatışma, kavga gürültü de buradan çıkıyor. Bu noktada felsefe bir çıkış kapısı aralayabilir mi insana?
-Yine yaşadığımız çağdan bahsedeceğim. Değerler kargaşasının yaşandığı zorlu bir dönemden geçiyoruz. “Doğru”ya, “doğru bilgi”ye ulaşmak, “olaylara karşı doğru tavrı” belirlemek zor. Felsefe bu konuda bir anahtar adeta. Ezberlerin, değer yargılarının, inançların, izmlerin ve normların içerisinde, insana ve topluma karşı “temiz ve doğru” bir düşünce oluşturarak yola devam etmeye yardımcı bir anahtardır felsefe.
–Felsefeyle ilgilenenlere, felsefe okumak isteyenlere ne tavsiye edersin?
-Bir eğitimci olarak, her zaman, gençlerin sevdikleri alanlara yönelmesini tavsiye ediyorum. Severek yapılan her işte başarı mutlaktır. Bunun bir realite olduğu birçok başarı hikâyesinde tespit edilebilir. Tabii bu noktada başarı kriterlerini doğru koymak lazım. Başarı nedir? Kimi, kimleri başarılı sayıyoruz? Ayrıca farklı alanlarda yetişenlerin de felsefenin disiplinlerarası köprü yönünü kullanması için felsefi eğitim almalarının ya da felsefi okumalarla kendilerini geliştirmelerinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Birçok alanda olduğu gibi, kaynak bilginin orijinaline ulaşmak açısından “yabancı dil bilmek” de bu noktada ayrıca önem taşıyor.
Felsefe okumak isteyenlerin yolu açık olsun. Ön yargıları bir kenara bırakıp bu istekleri doğrultusunda gerekli adımları atmaktan çekinmesinler, yılmasınlar.
Sevgili Elif, bu söyleşi dizisinde bana da yer ayırdığın için teşekkür ederim. “Felsefe”yi temel alan bu tip platformların felsefe eğitiminin devamlılığı açısından çok kıymetli olduğuna inanıyor ve çabanızı destekliyorum. Sesinizi büyük kitlelere duyurmanız dileğiyle…
Gelecek hafta: Ali Bulunmaz’la söyleşi
***
1. Söyleşi Elif Karakaş: Felsefe adındaki kraliçe
2. Söyleşi Alper Hasanoğlu: Felsefeden korkan terapi görsün
3. Söyleşi Ertan Tunç: Her yol felsefeye çıkar
4. Söyleşi Beste Nâsır: Felsefe insanlaşma yolculuğudur
5. Söyleşi Serhan Kansu: Felsefe bir ışık yakar
6. Söyleşi Hâle Seval: Felsefe hayatımızın içinde
7. Söyleşi Furkan Soltekin: Ezberle savaşmak için felsefe
8.Söyleşi Uğur Selçuk Güneşli: İnsana yakışır bir yol aradım
Yazar hakkında
Elif Şahin Hamidi 1979 yılında doğdu. 1998 yılında, Trakya Üniversitesi EMYO Serigrafi Bölümünden, 2004 yılında, Anadolu Üniversitesi İletişim Bilimleri Fakültesi Basın-Yayın Bölümünden mezun oldu. 2018 yılında, Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Anabilim Dalı İnsan Hakları Yüksek Lisans Programını tamamladı. Prof. Dr. İoanna Kuçuradi’nin danışmanlığında “Gazetecinin İşi, Hak Gazeteciliği ve İnsan Hakları” başlıklı bir tez yazdı. Şu an aynı üniversitede felsefe doktorası yapıyor.
Öğrencilik yıllarından bu yana çeşitli mecralarda muhabir, editör, genel yayın yönetmeni olarak görev yaptı ve yazmayı hep sürdürdü. Kitap değerlendirme yazıları, yazarlarla yaptığı söyleşiler, hazırladığı dosya konuları ve haberler farklı mecralarda yayınlanıyor.
2014 yılında Beta Yayınları tarafından yayımlanan Sıradışı Uyumsuz Muhalif: Bir Entelektüeli Yitirmek/Vakur Kayador’un Ardından başlıklı kitapta, “Hep Vakur ve Hep Yalnızdı” başlıklı yazısıyla yer aldı. Ayrıca Ercan Kesal ile Peri Gazozu adlı kitabı üzerine yaptığı söyleşi, 2017 yılında yayımlanan Aslında adlı kitaba dahil olurken, Murat Gülsoy’un Nisyan adlı romanıyla ilgili değerlendirme yazısı, 2018 yılında yayımlanan Murat Gülsoy: Edebiyatta 30. Yıl/Basında Yazılanlar adlı kitapta kendine yer buldu. Prof. Dr. Şehnaz Ceylan’ın editörlüğünü yaptığı ve Ekim 2020’de yayımlanan Çocuk Edebiyatı başlıklı kitaba, “Kitaplara ve Okumaya Dair” başlıklı yazısıyla katkıda bulundu. 2021’de yayımlanan Etik, Hukuk ve İnsan Hakları/İoanna Kuçuradi’ye 85. Doğum Günü İçin adlı armağan kitaba, yüksek lisans tezinden hareketle, “İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi” başlıklı bir yazı yazdı. “Toz, Ölüler ve Diriler” başlıklı öyküsü, Sözcükler Edebiyat Dergisinin Mayıs-Haziran 2022 sayısında yayımlandı. Kasım 2022’de yayımlanan Edebiyatta Denizcilik Denizcilikte Edebiyat adlı kitaba, Nazlı Eray’ın Pasifik Günleri romanı hakkında bir yazıyla katkı sunarken, Şubat 2023’te yayımlanan Edebiyatta Hukuk adlı kitaba, Aristophanes’in Kadınlar Savaşı/Lysistrata oyunu hakkındaki “Barış Düşünün Peşinde: Lysistrata” başlıklı değerlendirme yazısıyla katkıda bulundu. Son olarak, İoanna Kuçuradi için hazırladığı Ömrümüzü Yönlendiren Rastlantıların Kavşağında: İoanna Kuçuradi başlıklı armağan kitap, Mart 2024’te, Kuçuradi Felsefe ve İnsan Hakları Vakfı Yayınları’ndan çıktı. Ayrıca yüksek lisans tez çalışması, İnsan Hakları Işığında Gazetecinin İşi başlığıyla, yine Mart 2024’te kitaplaştırıldı.
Maltepe Üniversitesi İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezinde Uzman olarak görev yapıyor ve Prof. Dr. İoanna Kuçuradi ile birlikte çalışıyor. İnsan Hakları Anabilim Dalı ve İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi Danışma Kurulu Üyeleri arasında yer alıyor. Ayrıca, İnsan Hakları Araştırma ve Uygulama Merkezi ve UNESCO Felsefe ve İnsan Hakları Kürsüsü Bültenini hazırlıyor.