Kimi yazarlarımız söylemek istediklerini en iyi biçimde yansıtan Türkçe sözcüklerin hemen ardından bir ayraç açarak, yabancı karşılıklarını da eklemek gereksinimi duyuyorlar.
Örneğin ‘toplumsal çelişki’ den sonra (sosyal antinomi), ‘doğrudan doğruya’dan sonra (direkt), ‘duyarlık’ tan sonra (sensibilité), ‘tutucu’dan sonra (muhafazakâr), ‘geçerli’ den sonra (cari) vb. koyuyorlar… Örnekleri çoğaltmak mümkün. Böylesi bir yol, gereksiz bir açıklama olmaktan başka, okurun aklını da karıştırabilir. Genellikle, ayraç içinde eklenen yabancı karşılık, Türkçe sözcükten algılanan anlama hiçbir şey katmamaktadır. Anadili Türkçe olan birine, ‘toplumsal çelişki’ dedikten sonra, ‘sosyal antinomi’ diye üstelemenin hiçbir anlamı yoktur! Aynı şey, “duyarlık”, “doğrudan doğruya” sözcükleri içinde geçerlidir. Ben bir Türk olarak, ilkin “direkt”i değil, “doğrudan doğruya”yı öğrenmişimdir. Dilimizin öz değerlerine su katmak, gereksiz karışıklığa yol açıyor. Anlaşmayı kolaylaştıracak yerde, anlaşma sürecini kesintiye uğratıyor. “… Bu doğrudan doğruya, acaba, bizim doğrudan doğruya değil mi?…” diye kuşku uyandırıyor okurda.
Benzeri tutumun bir başka gösterisi de, Türkçe yeterli karşılıklar bulunduğu halde salt özenti olarak yabancı sözcükler kullanmak, örneğin ‘artistik’ deniliyor, ‘poetik’ deniliyor. ‘Formasyon’, ‘faktör’ vb. deniliyor. Aynı cümlede, hem ‘sanat’ hem ‘artistik’ sözcüğü yan yana yer alıyor. Çoğunlukla bu ‘sel-sal’ ekine duyulan tepkinin sonucu. Mademki elimizde istediğimiz gibi evirip çevirebileceğimiz bir ek vardır, mademki bunun kullanılmasını engellemek olanaksızdır, o halde az anlaşılır, yabancı sözcüklere başvuracağımıza, ‘sanatsal’ diyelim, daha iyi… Amaç anlaşmayı sağlamaksa, en anlaşılır biçimi seçmek bir zorunluluktur.
Soyut Türkçecilikten ileri gelen bir davranış da, zincirleme türetme hastalığı (sonuç olarak) ‘çıkarmak’ yerine, ‘çıkarımlamak’ deniliyor; ‘almak’ sözcüğünün tamı tamına karşılayacağı bir eylem, ‘alıntılamak’ la dile getiriliyor. Zaten ‘çıkarım’ı ‘çıkarmak’tan, ‘alıntı’yı, ‘almaktan türetmişiz. Yeni bir ihtiyaç doğmadan, salt türetme aşkına, yine ‘çıkarmak’ yerine kullanmak için, kalkıp, ‘çıkarım’dan ‘çıkarımlamak’ yapmak, biraz ters düşüyor bana. “Aşağıdaki parça, şu yazıdan alınmıştır” demek varken, “alıntılanmıştır” demenin hiçbir anlamı yok. “Bundan çıkardığım sonuç şudur” cümlesi mi daha Türkçedir, yoksa “bundan çıkarımladığım sonuç şudur” cümlesi mi? Bir şeyi en az çaba harcayarak anlatma olanağı varken kalabalık türetmelere gitmek, dil ekonomisine aykırı düşen bir tutumdur.
Ne Türkçe karşılıkları varken yabancı sözcüklerde diretmeye ne de anlaşmayı tehlikeye düşürecek Türkçeciliğe taraftarız. Çünkü dilin tek amacı, insanlar arasında anlaşmayı sağlamaktır…
(Mustafa Gökçek, haberhurriyeti.com)
Yazının orijinali için tıklayın