Aylan bebek bir göçmen botundan denize düşüp minik bedeni cansız kıyılarımıza vurduğunda feci sarsılmıştık. Bazılarımız. Birçoğumuz da diyebiliriz.
Sonra aynı kıyıda yüzmeye, güneşlenmeye devam edenleri gösteren fotoğraflar yer almıştı basında ve biz, bazılarımız, hadi gene çoğumuz diyelim, bunu kabul edilemez bulmuş, insanlıkla bağdaşmaz diyerek isyan etmiştik. Şimdi Kartalkaya’daki otel yangınında bir kez daha kahrolduk. Olmaz dedik, olamaz dedik. Bir otel yangını nasıl olur da çabucak söndürülemez dedik. Sonra aynı bölgedeki tatilcilerin kömürleşmiş, içinde 78 kişinin bedeni, eti yanmış otelin önünden kızaklarıyla kayarak geçip gittikleri görüntüler geldi taş gibi oturdu ciğerimize.
Gene ezim ezim ezildik, gene insanlığımızdan ar ettik. Bazılarımız ‘’Eğer ateş düştüğü yeri yakıyorsa o memlekette insanlık yoktur’’ mealinde şeyler söylediler, yazdılar. Ama tarih boyunca bu hep böyle olmuştur ve böyle olmaya devam edecektir. Devlet dediğimiz mekanizmaya gereksinim duymamız tam da bu yüzdendir. Devlet yöneticileri de bunu bilir. En azından teoride öyledir. Ya da bilmelidir. O yüzden de cezaya tabi yasalar yapar.
Kimse, örneğin masraftan kaçınmak yani çok kâr etmek için başkalarının hayatını tehlikeye atacak şekilde davranamaz. Yasa buna cevaz vermez. Bunu garantiye almak için, çünkü devlet adamı gene bilir ki illa yasayı delmek, dolaşmak isteyenler olacaktır, denetim yapar. Devletin denetçileri görev alanlarına giren sektörlerde düzenli denetlemelerde bulunur, yasaya, yönetmeliğe aykırı hareket edenler hakkında yasal yetkisini kullanarak cezai müeyyideler uygular. Buna rağmen gene de arada denetimden kaçmayı başaranlar olacaktır zira beşerin söz konusu olduğu yerde hata sıfırlanmaz ama minimize edilebilir.
İnsan beşerdir. İnsan yolunda olan beşer. Bu yolda her bir beşer farklı farklı kilometrelerdedir ve asla herkesin aynı noktada, aynı seviyede, aynı olgunlukta ve vatandaşlık algısında olduğu bir toplum olmamıştır ve olmayacaktır. Bu sadece bir idealdir. O nedenle hedeflenebilir, ancak olmayacağı bilinerek hedeflenir. Bu sefer de nasıl bir eğitim en çabuk ve en etkili şekilde toplumun vatandaşlık ve insanlık duygusunu geliştirir diye sormak ve ona göre bir eğitim modelini yaratmak gerekir. Kısacası burada da iş ‘’Ben çok iyi bilirim, ben çok iyi yaparım’’ iddiasıyla ortaya çıkan ve seçilen siyasi erke düşer.
Evet kendimiz ölmesek de şahit olduklarımız karşısında neredeyse her gün ölüyoruz. Ezim ezim eziliyoruz. Ancak insanın beşerini suçlamak onu hiç tanımamak demektir. Toplumun kınaması evet önemlidir. Kınamalıyız. Bu da toplumsal yaptırım ve zaten toplumun işlevlerinden biridir. Ancak işin özünü asla kaçırmamalıyız. Hırsızlar, katiller, tecavüzcüler, gözünü kâr hırsı bürümüş işletmeciler ve başkalarının acısına duyarsız beşerler hep vardı ve hep olacak. İktidarlar bunların devleti ve toplumsal yaşamı kendi harami düzenlerine göre şekillendirmelerine engel olmak üzere vardır.
Yoksa ‘’Altında kalanın boynu kopar’’ ya da ‘’Güç güce yetenin’’ olur ve anarşi doğar ki işte bu insanlara ‘’Ya devlet başa ya kuzgun leşe’’ dedirten o korkunç cehennemdir.
Fotoğraf: Nilüfer Demir Kandırmış (DHA)