Danimarkalı filozof Sören Kirgaard, “Var olmak kendin olmaktır” der; ona göre varlık kendisi önce geldiğinden benlik henüz bitmiş değildir.
Danimarkalılardaki benlik duygusu sürekli kendini yeniler, kendini aşma şeklinde devam edegelir. Bunun bir oluşum olduğunu bugünkü Danimarka siyaset yapısında da görebiliyoruz. Bilimsel çalışmalara önem veren, bilimden beslenen bir ülke olması nedeniyle, gerek edebiyat, fizik, kimya, biyoloji alanında birçok bilim adamı Nobel Ödülü almış.
Ölü renklerin hakim olduğu ülkede, mat, gri renkler insanı depresyona sokacak kadar baskı altına alsa da, yeşil renklerle bezenmiş doğası bir nebze olsun moral ve huzur veriyor.
Danimarka zıtlıkların anlamlı, uyumlu olduğu nadir ülkelerden bir tanesi. Birleşmiş Milletler Dünya Mutluluk Raporu’nda en mutlu insanlar arasında her zaman ilk beşin içinde yer alır Danimarkalılar. Mutlu olmalarına rağmen güneş yüzünü fazla göstermediğinden depresyonun yanı sıra bazı sağlık sorunlarından dolayı intiharlar da azımsanmayacak kadar çoktur ülkede.
Danimarkalılar büyük çoğunluğunun ateist, deist düşüncede olmasına rağmen kilise vergisini, özgür iradeleri ile devlete ödemekteler. Halk bir yandan demokrasinin gerekliliğini, eşitlik, insan haklarını öne çıkaran söylemleri dile getirirken, monarşiyi de benimsemiştir. Kraliyet ailesinin önemi azımsanamayacak kadar çoktur. Kadının toplum içindeki özgürlüğü o kadar çoktur ki kadınlar için hayal edilemeyecek özgürlükler ülkesi durumundadır Danimarka.
Danimarka Kraliçesi II. Margrethe‘nin, imtiyazları, kullandığı yetki, görev, hak, özgürlük ve ayrıcalıkları Danimarka Anayasa’sında yer alır. Günümüzde, bu yetkilerinin büyük bir kısmını Kraliçe, parlamenter demokraside yürütmenin başı olan başbakan tarafından kullanılması için vermiştir. Kraliçe tarafından verilen anayasal imtiyazların başbakana verilmesindeki amaç ülkedeki demokrasiyi korumak, herhangi bir kesim veya kişi tarafından demokrasinin kötüye kullanılmasının önüne geçmektir.
Devletin sahip olduğu güç ve yetkilerin tek bir elde toplanmaması için yasama, yürütme, yargı organları arasında dağıtılmıştır.
Siyasi tarihine baktığımızda ise, küçük bir ülke olmasına rağmen Danimarkalıların kökleri Vikinglere kadar uzandığından olsa gerek dünyada meydana gelen uluslararası olaylara burnunu sokan bir ülkedir. Nüfus olarak Avrupa’da gözle görülebilir bir varlığı olmamasına rağmen dünya siyasetinde “ben de varım” mesajını hep haykırır.
Orta Çağ’da İskandinav bölgesinin en güçlü krallığına sahip olan Danimarkalılar, kendilerini kirli bir geçmişi olan Vikinglerin mirasçısı olarak görür. Vikinglerin Britanya, İzlanda, Grönland ve hatta Kuzey Amerika‘da ve dünyanın birçok yerine yapmış olduğu talan kültürüyle gurur duyarlar. Bunun en önemli sebebi ise Vikinglerin özgür bir ruh yapısına sahip olmaları ve Avrupa’da bilinen en eski krallık olmalarıdır.
Danimarka, İsveç, Norveç, İzlanda, Finlandiya, Grönland ve Faroe Adalarını da feodal bir şekilde konfederasyon olarak bir araya gelmeleri askeri, ekonomik, siyasi bir oluşumu meydana getirdi. Katolik olan İsveç 1521 yılında birlikten ayrılırken, Protestan olan Danimarka ile Norveç 1821 yılına kadar birliklerini sürdürdü. Bu devletler arasında din savaşları ülke içerisinde gücünn kırılmasına ve toprak kaybına sebep oldu.
Monarşiden temsili demokrasiye geçişin başlangıcı…
Danimarka‘da 1849‘da ilk demokratik parlamentosunu kurduğunda parti kavramı henüz yoktu, Parlamento üyeleri yalnızca kişisel nitelikler ve görüşler temelinde seçilirdi.
Partiler olmadığı için anayasaya göre seçilen üyeler seçmenlerin bağlayıcı yetkilerini yerine getirmeleri gerektiğini vurgulamaları önemliydi.
Danimarka‘da 1849-1953 arasında Rigsdagen’da birçok farklı kesimin oluşturduğu Liberal Sol (Venstre), Muhafazakar Parti (Konservativ) kulüpler şeklinde olan ilk parti hareketleriydi. 1870’ te ise Sosyal Demokrat parti kuruldu.
1953 yılına kadar Rigsdagen adı verilen iki başlı yönetim nedeniyle Danimarkalılar ekonomik, sosyal, siyasi, statü olarak farklı iki kesim tarafından yönetiliyordu. Parlamento, çiftçi, eğitimli, zengin olan esnaf ve sıradan halktan oluşuyordu. Landstinget bölge meclisleri denilen eski aristokrat sınıfından gelen kişiler ülkeyi yönetiyordu.
Danimarka’da 1848 yılında bu yana parlamenter monarşiye dayalı çok partili demokratik siyasal sistem uygulanmakta. Halkın katılımını sağlamak amacıyla kararlar Danimarka Millet Meclisi, bölge kurulları ve belediye yönetimlerince alınmakta.
Danimarka’da var olan kuvvetler ayrılığının monarşi içerisinde özümsenmesi
demokratik parlamenter sistemlerde devletin çatısını yasama, yürütme ve yargı oluşturmakta.
Yasama görevi kral, kraliçe ve meclisin, yürütme kralın, yargı ise mahkemelerin elinde. Danimarka’da var olan kuvvetler ayrılığı, güçler arasındaki dengelerin güvenliğini sağlama ve bir kurumun diğerinden daha güçlü olmasını engellemektedir. Kraliçenin dahi müdahale edemediği tek erk yargıdır. Anayasa’da kuvvetler ayrılığının yanı sıra Danimarka halkının temel hak ve özgürlüklerine demokratik sistem anayasa tarafından güvence altına alınmıştır.
Yasama erki parlamento ve meclisler, yürütme erki başbakan ve bakanlar kurulu, yargı erki ise bağımsız yargıçlar tarafından kullanılmaktadır. Bu üç erk eşit koşullarda ve birbirine mesafeli ve saygılı bir biçimde görevlerini yerine getirirler. Bu üç erk arasında öncelik ya da üstünlük söz konusu değildir. Danimarka yönetsel yapısının tarihi incelendiğinde devletin geçmişten günümüze kadar olan süreçte başlıca siyasal, sosyal, kültürel ve ekonomik koşullar tarafından etkilendiği anlaşılmaktadır.
Her dönem farklı özellikler ve nitelikler göstermişse de, Danimarka tarihi içinde belki de devletin değişmez tek asli amacının, ulusal birliğinin sağlanması konusundaki politikalarda birleştiği söylenebilir.
Danimarka devletinin sahip olduğu siyasi güç ve yetkiler anayasanın içerisinde belirlenmiştir. Danimarkalıları, devlete karşı korumak için devletin hukuk kuralları anayasal ve yasal kurallar, normlar ile sınırlandırılmıştır. Danimarka hükümet ve kabine faaliyet toplantılarının tutanaklarının birer kopyası, kraliçe tarafından alınır. Kraliçe yılda en az 6 veya 8 defa kabineyi huzuruna kabul eder. Bu toplantılarda hükumetin gündemine dair meseleler tartışılmakta ve Kraliçe’nin fikri alınmaktadır. Kraliçe’nin özel sekreteri hükümet ile iletişim kanallarını sağlar, bu kişi herhangi bir siyasi parti üyesi değildir.
Danimarka’nın tarihsel süreçten anlaşılmaktadır ki, iyi işleyen bürokrasi, rasyonaliteye bağlı, mutlak monarşi ve krala sadakatle başlamıştır. Anayasa’da krala ve kraliçeye sadakat, memurları kendi içinde tutarlı bir rasyonaliteye sevk etmiştir. Mutlak ve kalıtsal monarşinin yerleşmesinde Protestanlığın etkileri olduğu anlaşılmaktadır. Bu nedenle hem rasyonel bürokrasi hem de Protestan ahlak anlayışının anayasal devletten çok önce yerleşerek Danimarka’nın modernleşmesinde etkili olduğu görülmektedir.
Danimarka’nın politik sistemi incelendiğinde kraliyet sonrasında karşımıza çıkan en önemli kurum Millet Meclisi’dir (Folketing). Danimarka’da yasama kuvveti hükumetle birlikte parlamentodadır ve meclisin en önemli görevi yasa yapmaktır. Danimarka siyasetinin eğer bir özelliği yasama egemenliğine bağlı bir parlamenter demokrasi rejimi uygulamasıysa, diğer özelliği de bu parlamenter rejim uygulamasının dayandığı temel ilkenin çoğulculuk ilkesidir. Danimarka parlamenter demokratik rejiminde yargı da, yasama ve yürütmeden bağımsız bir konumdadır.
Sanayi Devrimi sonrası gelişen işçi sınıfı kendisini Sosyal Demokrat Parti’de temsil ederken, çok daha erken dönemlerde tarım faaliyetleri nedeniyle güç kazanan toprak sahipleri kendilerini Muhafazakar Parti’de, sanayi alanında üretim yapan fabrika işletme sahipleri zenginleşince Liberal Parti’de örgütlenmiştir.
Bugün halen yürürlükte olan Danimarka Anayasası 1953 yılında IX. Frederik tek başlı yönetim mantığı ile parlamenter sistemi kabul edilmiştir. Danimarka birinci ve ikinci dünya savaşlarına katılmamış, fakat buna rağmen İkinci Dünya Savaşı’nda Almanya tarafından işgale uğramıştır.
Anayasa’da 1953 yılında yapılan yenilemeden sonra Meclis (Folketing), 179 üyeden oluşmaktadır. Bu milletvekillerinden ikisi Faroe adalarından, ikisi de Grönland’dan seçilmektedir. Parlamento seçimleri, dört yılda bir yapılmaktadır. Faroe Adaları ve Grönland özerk bölgelerdir.
Danimarka‘daki seçim anlayışı uygulanan sistem tipik bir çoğunluk sistemi uygulaması olup en çok oy alanın iktidarı kazandığı bir sistemdir. Danimarka‘da seçimler iki blok arasında geçer. Mavi Blok sağ, Kırmızı Blok ise sol kesimi ifade etmektedir. Seçime giren iki blok arasında çoğunluk seçim sistemi uygulandığı için en çok oy alan Anayasa’da ifade edilen yürütme organı olarak hükumeti kurma görevini üstlenir. Bir partinin meclise girmesi için sadece oyların yüzde 2‘sini alması yeterlidir.
Danimarka tarihini incelediğimizde ilginç olan eskiden kadınlar, marangozlar, fakirler, yabancılar, iflas edenler, aptallar ve suçluların oy kullanma hakkına sahip olmaması. Bugün yasal olarak kısıtlanmamış ve 18 yaşını doldurmuş her vatandaş genel seçimlerde oy kullanma hakkına sahiptir. 18 yaşını gelmiş, olan etnik yabancılar Danimarka vatandaşı ise, parlamento seçimlerinde hem aday hem de oy kullanabilme hakkına sahiptir. Danimarka vatandaşı olmayan etnik yabancılar sadece bölge ve belediye seçimlerinde hem aday olup hem de oy kullanabilir.
Başbakan adayı, kabinedeki bakanlarla beraber Amalienborg Sarayı’na gidip, kraliçenin onayını alır. Başbakan sarayın önünde bütün bakanlarla beraber birlik, beraberlik fotoğrafı vererek Danimarkalılara yeni hükumetini tanıtır. Bakanlık görevini uygulamada bakanlık bürolarında çalışan bürokratlar yani ekonomi mühendisi dediğimiz teknokratlar bu görevi üstlenir. Danimarka’da hükumetin icraatlarına yardımı olan yol gösterici bakanlık, başbakanlık çalışanları, bu devlet memurları politik olarak tarafsız olmak durumundadır. Devlet kurumlarında bürokrasinin doğru bir şekilde yürütülmesi için bürokratlar bakana taktik ve tavsiyede bulunur.
Milletvekili seçilme yeterliliğine sahip olanlar da dışarıdan bakan olabilirler. Danimarka Anayasası dışarıdan bakan olabilecek kişilerin sayısını da sınırlandırmamıştır, Bunun en güzel örneği, 1 Kasım 2022’deki seçimlerin ardından kurulan koalisyon hükumetinde başbakanlık görevini üstlenen Mette Frederiksen’in kabine üye sayısını 23 yapıp parlamento üyesi olmayan iki kişiyi bakan yapmasıdır. Bugünkü hükumetin başı Mette Frederiksen olurken Sosyal DemokratPparti 11 bakanlık, Liberal Sol Parti (Venstre) 7 bakanlık, Ilımlılar Partisi (Moderaterne) 5 bakanlık alarak hükümet kurmuştur.
Danimarka siyasetinde hukuken, yürütme yasamadan bağımsızdır. Ancak, fiilen yürütmenin en etkili kurumu başbakanlıktır. Danimarka‘daki bakanlık, politik olarak tarafsız devlet memurluğu hizmetine dayalıdır. İş yükünün ve bakanlık ilişkilerinin karmaşıklığında Danimarka sisteminde bakanlık işlerinden sorumlu kişi yalnızca bakandır. Hemen hemen demokratik ülkede olduğu gibi bakanlar kurulu yürütmenin en önemli organıdır. Yürütme yetkilerini fiilen kullanan ve ülkeyi yöneten, devlet faaliyetlerine belli bir yön tayin ederek bunu gerçekleştiren organ bakanlar kuruludur.
179 milletvekili arasında nüfus yoğunluğu çok olan Türk, Kürt, Pakistanlı, ya da bir Arap milletvekilinin seçimleri kazanamaması Danimarka’da yaşayan yabancıların bir ayıbı diyebiliriz. 1 Kasım 2022 seçimlerine giren etnik kökenli 25 milletvekili adayın hiçbiri kazanamadı.
Danimarka’daki yargı kuvveti, yasaların anayasaya uygunluğunun denetimini sağlayarak, bireylerin haklarını ve özgürlüklerini hukuki planda güvence altına alır. Yargı denetimi devletin çeşitli organlarının, kendilerine Anayasa ve kanunlar tarafından tanınmış yetkilerinin sınırlarını aşıp aşmadıkları bağımsız mahkemelerce denetlenir.
Yürütme ve idare organlarının işlemlerinin, bağımsız yargı mercilerince denetlenmesi, hukuk devleti ilkesinin vazgeçilmez gereğidir. Danimarka’da yargıçlar önlerindeki somut olay hakkında yürürlükteki yasalar çerçevesinde karar verirken herhangi bir gücün etkisi veya baskısı altında kalmaz.
Danimarka’da yargıçların başbakandan daha yüksek maaş almalarının sebebi maddi menfaatlerini düşünmeden adil karar vermeleri içindir. Adalet kurumunda çalışan yargı personeli kendi içinde bağımsızdır.
Yargı personeli, yargıçlar aynı veya üst düzeydeki meslektaşlarını etkileme, telkin, talimat ve emirlerine karar verme sürecinde muhatap olmazlar.