Ümit Aslanbay
Netflix’in “Türkiyeli” denemeleri Kulüp ile sonuca ulaştı. Tılsımlı gömleğiyle İstanbul’u kurtaran, bir Malkoçoğlu olamayan “Muhafız” ve Göbeklitepe’yi heder eden “Atiye”den sonra “Fatma” ile “Bir Başkadır” başarının sinyallerini vermişti. Bu kodlanmış ya da Türkçedeki deyimiyle “contalanmış” Netflix şaheserinin adı, tek sözcükten oluşuyor. Türkiye’nin sabık Eurovision şarkı yarışmalarındaki kurnazlığına başvuruluyor. Türkçeye yerleşmiş yabancı sözcüklü “pidgin”lik hali, günümüzün “win win dünyasında” kazanca çevriliyor, devamı geliyor.
İstiklal Caddesinde yoğun yağmur altında öpüşenler (Bugün zaten hiç düşünmeyin); yarım yamalak sırılsıklam koreografide, Fıstık İsmet, Gene Kelly; Raşel ise Debie Reynolds olur adeta. Çalan “Singing In The Rain” yerine Vivaldi’dir. “Beraber ıslandık yağan yağmurda” parçası beklemek insafsızlık olurdu. Otomobille çıkılan Yeşilçam şaşmazındaysa; ne koşturan sevgilileri ne de Boğaz’ı görürüz. Çünkü, mekan, yine filmlerden bildiğimiz Hollywood sırtlarına benzer. Üstelik Fıstık İsmet, ağaçlar arasında peşinden koşturamadığı sevgilisine çiçek dahi vermediği gibi üstüne üstlük bir tokat aşkeder. Hırsızlık yaptığı için düştüğü karakolda polislere bağırıp çağıran, “gardiyana” (Türk karakollarında olmaz) hakaretler savuran ve sonra şikayetçinin bir telefonuyla salıverilen Raşel ile müştekinin adını, adresini; komiserden bir çırpıda alan Matilda ise bize Türkiye’den daha çok Türkiye’ye dışardan ve tepeden bir bakışı anlatır. Ancak, Kulüp’un esas sorunu buralarda değil daha baştan, “yanlış hayat doğru yaşanmaz” deyişiyle başlar.
Dizide önce Galata’da bir terasta, güvercinlerin de eşlik ettiği cinayet anını görürüz. Ardından yazıldığı gibi, “17 yıl sonraya” gideriz. 1942-43’lerden Varlık Vergisi yıllarından hesaplarsak bu 1960 genel affı olmalı. Matilda, genel afla dışarı çıkar çıkmasına da ne hikmetse 1950’lerde yaşamaya başlar. Film icabı 1955 yılındaki 6-7 Eylül olaylarını görmesi gerekecektir. Her dizi izleyicisi dramatizasyonu tadacak zahir. Lakin, Kulüp’teki “ticari” kodlamalar zamanı ve mekanı eğip bükerken kendi iddiasını da yok eder: İlk olmak, tarihe ışık tutmak… Matilda’nın cinayet işlemesinin esas nedeni olan 1942 yılındaki Varlık Vergisi; çıkaranlar ve uygulayanlar dahil Türkiye’de eleştirilmiştir. Kulüp ilk değildir. Salkım Hanım’ın Taneleri (1990) romanı tek yanlı olsa da, onlarca baskı yapmıştır. 1999 yılında filme çekilmiştir. Yahudi karakterler ise bu kez nedense Ermeni olmuştur. Zamanın ruhu olmalı! Varlık Vergisi’nden 17 yıl sonra gerçekleşen 6-7 Eylül olaylarını konu edinen film Güz Sancısı da 2008 tarihini taşır. Hepsi kıyasıya (acımasız) eleştiri yüklüdür.
Gösterilenler ve gösterilmeyenler
Türkiye o yıllarda 2. Dünya Savaşı’na girmemek için çırpınıyor, ekmek vesikayla veriliyor, sınırlarda faşist Almanya’nın işgal tehlikesine karşı 1 milyon kişilik bir ordu besleniyordu. Almanya’dan, İngiltere’den ithal ettikleri ile “savaş zengini” olanlardan (kimlerdi acaba?), Varlık Vergisi’nin, bu kayıtların tutulmadığı, kimin zengin olunduğunun bilinmediği bir ülkede, tamtakır bir hazineye gelir sağlamak amacıyla çıkarıldığından, Matilda’nın “tayyi zaman-mekan” ederek yaşadığı 6-7 Eylül olaylarının sorumlusunun ise artık tek parti yönetimi değil, Amerikancı Menderes hükümetinin olduğundan söz edilmez Kulüp’te…
Fonda ne yeni hayat ve çok partili partili rejim-Amerikancı DP iktidarı, ne de Kore’ye gönderilen askerler vardır. Ülke, İstiklal Caddesinde gelip geçen (aynı) otomobiller, şık dükkanlar ve tek bir eğlence mekanından oluşmuştur. Dizinin övgüye boğduğu danışmanlara ne danıştığı ise kullanılan “Ladino” dili dışında tam bir muamma. Çelebi’nin (Fırat Tanış), son derece kötüyken bir anda nasıl son derece iyi olduğu bilinmez ama Varlık Vergisi’ni ödemeyenlerin Erzurum Aşkale’ye açık kamyonet kasasında gönderilmeleri bir fiyasko. “Moda’da geçici olarak tutuldukları mekandan Haydarpaşa’ya açık kamyon kasasında gönderildiler” denilemez çünkü dizide hiç öyle anlatılmıyor.
Son söz: Netflix’in ilk sezonunda durdurulan, 1930’lu yıllarda geçen Damnation dizisinin devamını bekliyoruz. Iowa’da grev yapan çiftçilerin evlerine, paralarına nasıl el konulduğunu anlatan. Zaman ne eğilmiş ne de bükülmüştü. Tam orada geçiyordu. Komünist rahip ve bir o kadar komünist sevgilisi sıkışmış savaşıyorlardı…
Not: Bu yazım ilk olarak Cumhuriyet Pazar’da yayınlanmıştır.