Dr. Hüseyin Korkmaz (tasam.org)
ABD ve Çin arasında derinleşen küresel rekabetin yoğun ama örtülü bir şekilde devam ettiği Orta Doğu’da kritik gelişmeler yaşanıyor. Çin Devlet Başkanı Şi Cinping’in uzun zamandır beklenen Suudi Arabistan ziyareti büyük güç rekabetinde bir denge tutturmaya çalışan ve riskten kaçınan bölgesel güçler açısından büyük önem arz ediyor.
Bu ziyaret Pekin’in bölgeye olan ilgisini yeniden teyit ederken Washington cenahında beliren endişeyi de derinleştiriyor. Ş’nin Suudi krallığını “çok kutuplu dünyada önemli bir güç” olarak çerçevelemesi bölgesel açıdan jeopolitik bir reform döneminin şafağında olduğumuzu gösteriyor.
Suudi Arabistan ile Çinli şirketler çeşitli alanlarda 34 yatırım anlaşmasına imza atarken söz konusu anlaşmalar; yeşil enerji, bilgi teknolojisi, bulut hizmetleri, ulaşım, lojistik, medikal endüstriler, konut ve inşaat fabrikaları gibi çeşitli sektörleri kapsıyor.
Suudi Arabistan’ın yatırım bakanı yaklaşık 50 milyar dolarlık bir anlaşmalar paketinden bahsetti. Çin ve Suudi Arabistan arasındaki ticaret 2021 yılında 80 milyar doları aştı ve Çinli şirketler 2005’ten bu yana Suudi Arabistan’da 36 milyar dolardan fazla yatırım yapmış durumda. Çin’in bölgeye yaptığı toplam yatırımlarda 106 milyar dolar yatırım yapılan Suudiler ilk sırada.
Öte yandan 2022’nin başlarında Aramco, kuzeydoğu Çin’de 10 milyar dolarlık bir rafineri ve petrokimya kompleksi inşa etmeye karar verdi. 2024 yılında faaliyete geçmesi beklenen proje, günde 300.000 varil kapasiteli bir rafineri olacak. Ayrıca Çinli Sinopec, Kızıldeniz kıyısındaki günlük 400.000 varil kapasiteli Yanbu rafinerisinin %37,5 hissesine de sahip.
Suudi medyası söz konusu ziyareti Arap-Çin ilişkileri ‘yeni bir düzeye yükseltilecek’ şeklinde yorumlarken Çin medyasında da bahse konu ziyaretin “çığır açıcı“ olduğu özellikle vurgulandı. Bu durum Suudi Arabistan’ın bölgesel güvenliğin hamisi olan ABD’den belirgin bir şekilde uzaklaştığına işaret ediyor.
Suudilerin buradaki asıl endişesi ABD-Çin rekabetinde bir mücadele alanı olmaktan çekinmek. Bu nedenle Suudiler çeşitlendirilmiş bir diplomasi benimseyerek klasik bir riskten korunma (hedging) yaklaşımı geliştiriyor. Rakip büyük güçler arasında dengeyi amaçlayan bu yaklaşım Orta Doğu’da ağırlık kazanabilir.
Suudiler içine girdiğimiz çok kutuplu türbülans döneminde temkinli bir şekilde Çin ile angaje olmanın yollarını arıyor. Ancak böyle bir angajmanın bölgenin güvenliğinde “belirleyici” bir role sahip ABD tarafından iyi karşılanmayacağı kesin. Bu nedenle Suudilerin her halükârda “tehlikeli ama fırsatlarla dolu” bir rotaya girdiğini söyleyebiliriz.
Akla ister istemez ABD Başkanı Joe Biden’ın bu yılın temmuz ayında Riyad’ı ziyaret ettiğinde sarf ettiği şu sert sözler geliyor:
“Çin, Rusya veya İran tarafından doldurulacak bir boşluk bırakmayacağız. ABD hiçbir yere gitmiyor.“
Bu iddialı açıklamalara rağmen ABD’nin küresel ve dolayısıyla bölgesel nüfuzunda bir gerileyiş olduğunu söylemek mümkün. Buna karşılık “zayıf bir hegemonik dürtü” ile hareket eden Çin, enerji ihtiyacını güvence altına almak ve ticaret rotalarının jeopolitik konumunu kullanabilmek için Orta Doğu’ya büyük ilgi gösteriyor.
Bölgedeki jeopolitik istikrar ve güvenlik Çin açısından son derece önemli. Halihazırda ABD tarafından inşa edilen bölgesel güvenlik mimarisi de aslında Çin’in işine geliyor. Bu nedenle Çin şu aşamada var olan statükoya yatırım yapan ama fırsatları da kollayan bir stratejik aktör konumunda.
Şi’nin bu çok konuşulan Suudi Arabistan ziyaretinde kapsamlı bir stratejik ortaklık anlaşması imzalandı. Çin’in diğer ülkelerin içişlerine karışmama ilkesine göre hareket eden dış politikasında kapsamlı stratejik ortaklık önemli bir seviye. Ama bir ittifak olmadığı kesin.
Çin, Orta Doğu’da kendine has bir pozisyon inşa ediyor. İran ile 400 milyar dolarlık bir anlaşma yaparken Suudi Arabistan ile SİHA fabrikası kurup İsrail ile liman anlaşmaları yapabiliyor. Bu esneklik Çin’e büyük bir manevra alanı sağlamakla beraber Ortadoğu politikasını “gri bir alana” kaydırıyor.
Bu nedenle son ziyaret sırasında petrol ödemelerinin yuan ile yapılmasının görüşülmesi ve yapılan zirveler hem Çin’in Orta Doğu politikasında stratejik bir hazırlığa hem de Suudi Arabistan cenahında dönüşüm geçiren bir dış politikanın emarelerine işaret ediyor.
Suudi Arabistan’ın Al Riyad gazetesinde yayınlanan Şi imzalı “Bin Yıllık Dostluğumuzu İleriye Taşımak ve Birlikte Daha İyi Bir Gelecek Yaratmak” başlıklı makalede iki ülkenin “Vizyon 2030” ve Kuşak-Yol Girişimi kapsamında dünyanın refahı için birlikte çalıştığı vurgulanıyor.
Şi, “Dünyanın yüz yıldır tanık olmadığı benzeri görülmemiş değişikliklerin ışığında hem Çin hem de Arap ülkeleri ulusal kalkınmayı hızlandırma gibi tarihi bir görevle karşı karşıyadır“ derken sistemik dönüşüme ayak uydurulmasının gerektiği yönünde bir uyarıda bulunuyor.
Çin tarafının özellikle “kapsamlı stratejik ortaklık” vurgusu yaptığını söyleyebiliriz. Politik ya da güvenlik odaklı herhangi bir cümle yok. Şi özellikle iç işlerine karışmama prensibini vurguluyor. Temel odak noktalarının ekonomi ve enerji alanında daha fazla iş birliği ve stratejik koordinasyon olduğu belirtiliyor.
Makalenin devamını okumak için tıklayın