Nikolay Çavuşesku 26 Ocak 1918’de Romanya’da Scorniceşti kasabasında doğdu.
Fakir köylü bir ailenin çocuğuydu. 11 yaşına kadar köy okulunda okudu. Daha sonra son derece sert olan babasından kaçarak Bükreş’e gitti. Bir ayakkabı tamircisinde çıraklık yaptı. Ustasının teşvikiyle 1932’de yasadışı Romanya Komünist Partisi’ne (PCR) üye olduğunda henüz 14 yaşındaydı. 1935’e kadar yasadışı eylemlerde bulunduğu iddiasıyla dört kez tutuklandı.
Polis kayıtlarına ‘tehlikeli komünist kışkırtıcı’ olarak girdi. Defalarca hapse mahkum oldu ve 1943’e kadar yaşamının önemli bir bölümünü cezaevinde geçirdi. 1939’da hapisten kısa bir süreliğine çıktığı bir dönemde kendinden 3 yaş büyük olan Elena ile tanıştı ve âşık oldu. 1947 Aralık ayında evlendiler. Elena da Nikolay gibi PCR üyesiydi.
Bu arada II. Dünya Savaşı bitmiş, Romanya’nın müttefiki Almanya savaşı kaybetmiş, ülke Sovyetler Birliği’nin etkisi altına girmişti. 1947’de komünistlerin iktidara gelmesi sonucunda Çavuşesku tarım bakanlığı görevine getirildi. Parti içinde hızla yükselmeye devam eden Çavuşesku 1954’te Politbüro’ya seçilerek parti hiyerarşisinde ikinci en üst pozisyona gelmiş oldu. 1965 yılında ise, 1943’te aynı hücreyi paylaşmış olduğu Gheorghe Gheorghiu-Dej’in ölümü üzerine PCR’nin birinci sekreteri oldu ve partinin başına geçti. 1967’de Devlet Konseyi başkanı da oldu ve konumu iyice kuvvetlendi.
Sovyetler Birliği’nden bağımsız bir dış politika izlemeye başlayan Çavuşesku, Batı dünyasında son derece popülerdi. Batı kendisini Sovyet karşıtlığı nedeniyle “reformist bir komünist” olarak değerlendiriyordu. Ancak iç politikada son derece katıydı. Ülkeyi demir bir yumrukla yönetti, Stalinist bir politika izledi. Zaten Sovyetler Birliği’ne muhalefeti de Moskova’nın Stalinizm’den uzaklaşmasından kaynaklanıyordu. Gizli polis teşkilatı vasıtasıyla, özgürlükleri baskı altına aldı. Medya üzerinde sıkı kontroller uyguladı. Muhalif görüşlere hiç tahammülü yoktu. Çin, Kuzey Kore ve Kuzey Vietnam’a yaptığı ziyaretlerde sosyalizmin en sert uygulamalarını gördü, Kuzey Kore’nin yönetim tarzından etkilendi ve dönüşünde Romanya’da uygulamaya başladı.
Çavuşesku nüfus politikalarına da ilgi duyuyordu. 1966’da nüfusu artırmak takıntısına saplandı. İlk iş olarak kürtajı yasakladı. Beş çocuklu annelere önemli avantajlar sağlamaya başladı. 25 yaşına gelmesine rağmen çocuğu olmamış evli veya bekar kişilere %10 ila 20 arası ek vergiler getirdi. Düşük nüfus artış hızı ve doğurganlık oranını yükseltmek için kürtajı yasakladı. Bu arada boşanmaları da zorlaştırmayı ihmal etmedi. Ardından doğum kontrolünü de yasakladı. Fakirlik nedeniyle bakılamayan çocuklar aileleri tarafından sokaklara bırakılmaya başlandı. Yetimhaneler doldu taştı.
Zamanla kendine özgü enteresan uygulamaları daha da arttı. Kentlerin belli mahallelerini yıkarak yeni yerleşim yerleri oluşturmaya ve büyük çaplı inşaat projelerini uygulamaya karar verdi. Bu sayede çok yönlü gelişmiş bir toplum oluşturacağına inanıyordu. Bu çılgın proje kapsamında 1980’li yıllarda başkent Bükreş’in %20’si yıkıldı ve kentin özgün mimarisi yok edildi. Yerine, tekdüze betonarme toplu konutlar inşa edildi ve buralara kentleştirme iddiasıyla çiftçiler yerleştirilmeye başlandı.
Bu proje kapsamında şimdilerde parlamento binası olarak da kullanılan, 1100 odalı dev bir külliye inşa edildi. Bina dört devlet dairesini içerecek şekilde planlanmıştı. Ayrıca Çavuşesku’nun kendi kişisel rezidansı da aynı binada yer alıyordu.
Bu bina, yapıldığı dönemde dünyanın en pahalı yönetim yapısıydı. Binanın yapımı için 30 bin konut yıkıldı. Kentin özgün mimarisi yok edildi. 2000’li yılların ortalarında Bükreş’e bir iş için gittiğimde beni kentte gezdiren Rumen arkadaşım külliyenin pek çok odasının hala boş olduğunu vurgulamıştı. Bugün çok amaçlı olarak kullanılmaya çalışılan bina Romen Parlamentosu’na da ev sahipliği yapmaktadır.
Sovyetlere kafa tutması nedeniyle Batı’nın sempati duyduğu Çavuşesku, çılgın projelerini gerçekleştirmek için 13 milyar dolarlık ağır bir dış borç yükü altına girdi. Batı’dan sağladığı bu kaynağı ekonomik kalkınma planının finansmanında kullanacaktı. Ancak, para bürokratik engeller, yolsuzluklar ve beceriksizlikler sonucu heba edildi. Çavuşesku durumu fark edince tüm dış borçları geri ödemeye, bir daha da dış borç almamaya karar verdi.
1980’lerde ülkenin tüm tarımsal ve endüstriyel üretiminin, dış borçların ödenebilmesi için ihraç edilmesine karar verdi. Bu karar sonucunda Romanya’da kıtlık baş gösterdi. Yiyecek maddeleri karneye bağlandı. Isınma, gaz ve elektrik kesintileri olağan hale geldi. Hayat standardı hızla düşüyor, halk yoksullaşıyordu. Resmi açıklamalarda ise ülkenin borçlarını ödemesi için halkın bir süreliğine acı çekmesi gerektiği vurgulanıyordu. Balkanlar’ın dondurucu kışında binalar ısıtılamıyordu. Evler o kadar soğuktu ki ‘pencereleri biraz açalım da ev ısınsın’ diye espriler yapılıyordu. Ancak, halk günlük hayatlarını sürdürebilme gailesi içerisinde çok kızgındı.
1989’a gelindiğinde Çavuşesku tamamen gerçeklerden kopmuştu. Külliyedeki rezidansında yakın çevresiyle ve ailesiyle birlikte halktan kopuk bir yaşam geçiriyor, özel uçağıyla yurt dışı ziyaretler yapıyordu. Sık sık devlet televizyonuna çıkıyor, gıda kuyruklarında perişan olan, evlerinde soğuktan donan Rumen halkına yiyecek maddeleriyle dolu marketlere yaptığı ziyaretlerde açıklamalarda bulunuyordu. Yaptığı konuşmalarda ülkenin kendi yönetimi altında ulaştığı yüksek yaşam standardını anlatıyordu. Televizyonlarda üretimde rekor kıran çiftlikler ve sanayi kurumlarını halka bağıra çağıra yaptığı konuşmalar desteğinde gösteriyordu. Bu programlar öncesinde propaganda ekibi marketleri gıda ve diğer tüketim mallarıyla tıka basa dolduruyor, ziyaret ettiği çiftliklere besili inekler ülkenin dört bir yanından taşınıyordu.
Çavuşesku azınlıkları şeytanlaştırarak kendini destekleyen tabanı konsolide etmeye de çalışmaktaydı. Özellikle Romanlar (Çingeneler) ve Macar azınlık hedefindeydi. Bu çabalar esnasında, istihbarat teşkilatı Aralık 1989’da Temeşvar kentinde, Macar azınlıktan bir din adamını evinde gözaltına alma girişiminde bulundu. Din adamına atılan suç, halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etmekti.
Bu olay Temeşvar’da Macar azınlığın tepkisine neden oldu. Macar azınlık din adamının evinin çevresinde toplandı. Spontane bir şekilde gelişen olaylar Romen asıllı öğrencilerin de Macar azınlığa destek vermesiyle büyüdü. Hükümet karşıtı gösterilere dönüştü. 17 Aralık’ta polis, asker ve istihbarat elemanları halkın üzerine ateş açtı. 18 Aralık’ta Çavuşesku, olayları önemsemediğini göstermek istercesine Temeşvar’daki olayların bastırılması işini eşi Elena’ya bırakarak İran’a bir resmi ziyarete gitti. Elena zaten başbakan yardımcılığı görevini yapmaktaydı.
20 Aralık’ta geri döndüğünde olaylar kontrolden çıkmaya başlamıştı. Aynı akşam televizyonlardan külliyeden canlı olarak yayınlanan bir konuşma yaptı. Konuşmasında, Temeşvar olaylarının dış güçler tarafından kışkırtıldığını iddia etti. Ülkede her şey aslında güllük gülistanlıktı.
Ancak halk yabancı radyolar ve kulaktan kulağa yayılan haberlerle Temeşvar olayları hakkında bilgileniyordu. 21 Aralık’ta Bükreş’te büyük bir protesto gösterisi düzenlendi. Ancak devlet televizyonları bu gösteriyi Çavuşesku’ya destek için yapılan bir gösteri olarak yayınlamaya başladı. Gösteriler sürerken Çavuşesku külliyenin balkonuna çıkarak bir konuşma yapmayı denedi. Bu konuşmasında asgari ücretin 11 kat artırılacağını halka müjdeledi ancak halk artık kendisini dinlemiyordu. Yuhalanmaya başlandı. İlk defa durumun ciddiyetini kavramıştı. Eşiyle birlikte balkondan ayrıldı ve binaya girdi. Ertesi sabaha kadar orada kaldılar.
Aynı gün Bükreş’in meydanlarında polis ve askerle halk arasında çatışmalar çıktı. Silahsız halk ateş açılarak dağıtıldı. Ölü sayısı belli değildi.
Ertesi sabah çatışmalar tüm kentlere yayılmıştı. 1000’in üstünde gösterici çatışmalarda öldü. Binlerce yaralı vardı. Nikolay ve Elena Çavuşesku ise külliyenin çatısından helikopterle kaçtılar. Bu esnada göstericiler külliyenin kapısını zorlamaya başlamıştı. Uçuşları, artık taraf değiştirmiş olan ordu tarafından bir süre sonra engellendi ve inmeye zorlandılar. İndikleri Târgoviște kentinde yerel polis tarafından askerlere teslim edildiler.
25 Aralık Noel gününde küçük bir odada, Romanya’nın geçici hükûmetinin talimatı üzerine alelacele oluşturulan bir askeri mahkemede yargılandılar. Çavuşesku’nun ‘Ben hala cumhurbaşkanıyım, dokunulmazlığım var, beni yargılayamazsınız’ sözleri mahkemece dikkate alınmadı. Çavuşesku çifti, başta nedensiz ve kanunsuz zenginleşme olmak üzere pek çok gerekçeyle askeri mahkemece ölüme mahkûm edildi. Elleri bağlı olarak çıkarıldıkları duruşma salonunun hemen yakınında bir duvarın önünde kurşuna dizildiler.