“Tek kelime Abhazca bilmiyordum ama söylenenlerin anlamını kabaca çıkarabiliyordum…” Dr. Nevin Sütlaş.
Medya Günlüğü’de Dr. Sütlaş’ın “Dil öğrenme yeteneği” başlıklı yazısıyla ilgili yukarıdaki paylaşım dikkatimi çekti. Yazının giriş bölümünde Sütlaş, 15 yıl kadar önce atalarının ana yurdu olan Abhazya’yı görmeye karar verdiğini, Abhazca bilmediğinden dil sorunu olabileceğini düşünerek, turla yaptığı gezide yanına Abhazca bilen bir akrabasını yoldaş olarak aldığını belirttikten sonra kızıyla birlikte gittiği Abhazya gezisini anlatıyordu.
Yazıyı görünce Abhazya kökenli dostumu anımsadım. “Kafkasya sürgünleri” başlıklı Mayıs ayında kaleme aldığım yazımda, Abhaz dostumun sürgün yıllarına ilişkin düzenledikleri anma günlerinde neler yapıldığını sormuştum. Sürgün yıllarında yaşanılan acılara ilişkin anlattıklarını da yazımda paylaşmıştım.
Bu yazımın ardından kendisine “Abhaz kökenli olarak ne hissediyorsun geçmişe dair?” diye sormuştum.Yanıtı şöyleydi:
“Geçmişe dair hissettiğim üzüntü. Soykırıma uğrayan, dayatılana rıza göstermeyenlerin rastgele gemilere doldurulup, bu kargaşada farklı gemilere bindirildikleri için birbirini kaybeden ve bir daha birbirlerini bulamayan aile fertleri, hastalıktan ölenler, gemiler batıp Karadenizde kaybolanlar, yerleştirildikleri ülkelerde gözleri arkada vatan hasretiyle ölenler vs. Hissettiğimiz bunlar düşününce.”
Sormuştum, “Peki bugüne dair , geleceğe dair neler düşünüyorsun?”
Şu yanıtı vermişti:
“Herkes bulunduğu ülkeye entegre olmuş vaziyette şimdi. Burası bizim vatanımız. Sürgünle gelenler, çocukları bu ülkenin kurtuluşu için gözünü kırpmadan savaştı. Benim anneannemin babası Kurtuluş Savaşı şehidi. Eşimin iki büyük amcası Çanakkale şehidi. Biri kayıp şehid, diğerinin Çanakkale Şehitliğinde cam mozolede adı yazılı. Biz buralıyız. Vatanımız için yine canımızı veririz. Biz sadece kendi dilimizi, kültürümüzü, örfümüzü, adetimizi yitirmemek için birbirimize tutunan, iyi niyetli insanlarız. Lev Tolstoy bizden şöyle bahsetmiş: ‘Çerkesler, temiz denizlerde yaşayan deniz kestanesi gibidir. Gidip üzerine basmadıkça dikenleri ayağınıza batmaz.”
Gerçekten Çerkes kökenli insanlarımız bugün toplumumuzun ayrılmaz parçasıdır. Ülkemize değerli hizmetlerde bulunan Çerkes kökenli binlerce insanımız var. Mayıs ayındaki yazım vesilesiyle önemli kurumlarımızda çalışan Çerkes kökenli dostlarımın var olduğunu gördüm.
Bir dostum yazmış:
“Benim anne ve babamın ebeveynlerinin dördü de Kafkas göçmeni. İki dedem de öksüz ve yetim olarak Anadoluya ulaşmışlar. Herhalde yaşadıkları kıyamın sonucu olsa gerek.Bu bilgi dışında ailemizde, çekilen acılar hiç bahis konusu edilmezdi.”
Bir diğeri de demiş ki:
“Abhaz kökenli olduğumu yakın zamana kadar çok yakınlarım dışında kimse bilmezdi. Kafkasya’dan veya Balkanlar’dan göçenler Türk kimliğini özümsemişlerdir. Bir seferinde amirim ‘aman dostum siz Çerkesler de çok mütebbirsiniz’ (ihtiyatlı) dediğinde ‘doğrudur öyleyiz, bir vatan kaybettik, ikincisini riske atamayız’ cevabını vermiştim.”
Başka bir dostum da, “Ben de, anneannesi Çerkes bir birey olarak aynı duygularla yetiştim. Aynı terbiyeyi aldım. Çerkes kökenli olmak hiç ağır basmadı, gündem olmadı, konuşulmadı bile. Kuvvetli Türk kimliğim altında sadece tamamlayıcı bir unsurdu” demiş.
1864 yılında Kafkasya’dan Çanakkale’ye göç eden bir aileye mensup bir dostum da şu anısını anlatmıştı:
“Dedemin yaşadığı köyde köy halkı Çerkesçe konuşur, ne konuştuklarını ben anlamazdım. Dedeme ‘Biz Türk değil miyiz neden kimse Türkçe konuşmuyor?’ diye sorduğumda, dedem bir ceket giyip yanıma gelmişti. Ceketindeki İstiklal Madalyası’nı gösterip ‘Bu hayatımdaki en değerli armağandır. Yıllarca Başkumandanım Atatürk’ün askeri olarak bu topraklar için savaştım dedi ve ekledi ‘evladım biz sapına kadar Türk’üz, üstüne üstlük Çerkes’iz.’ Böylece kafamda Türk-Çerkes ikilemi kalmadı…”
Dr. Nevin Sütlaş’ın yazısı, Çerkes kökenli yurttaşlarımızın bu paylaşımlarını anımsattı. Abhaz kökenli dostum şu sıralar mühendislik fakültesi mezunu oğlunun bir işe girebilmesi için dualar ediyor. Oğul çalışmak için başvurduğu kurumların yazılı sınavlarını geçmiş, mülakatlarda elenmiş. Çok üzgünler…
Sorum uzerine “Abhazya’ya hiç gitmedim. Ama gitmeyi çok arzu ediyorum. Dr. Nevin Hanımefendi’yi tanımıyordum. Yazısını okumam iyi oldu… Ben birkaç kelimeden fazla Abhazca bilmiyorum. Ama derdini anlatacak kadar konuşabilen tanıdıklarım var.
Eskiden büyüklerimiz akıcı şekilde konuşurdu. Burada sayıca az ve zamanla başka sehirlere göç olunduğu icin genç nesillere aktarılamadı dil, seri konuşulamadığı için” diyor….
Fotoğraf: kocaelizirve.com
İlgili yazılar:
https://medyagunlugu.com/dil-ogrenme-yetenegi/
https://medyagunlugu.com/kafkasya-surgunleri/