Adı çok da bilinmeyen bir boy olduğu için ilgililer dışında pek bilinmiyorlar. Ama çok önemli bir Türkmen boyu. Anadolu’da birçok yerde izlerine rastlanıyor. Manisa, İzmir, Çanakkale, Balıkesir, Sivas’ta Çepni köyleri var. Ama en başta Karadeniz Bölgesi’nin Türkleşmesini üstlendikleri için asıl o bölgede bulunuyorlar. Giresin Vilayet-i Çepni adıyla anılıyor tarihte. Trabzon, Kürtün, Doğankent, Tirebolu, Ordu, Ünye, Mesudiye, Gürgentepe. Koyulhisar, Suşehri, Akıncılar, Canik, Espiye, Görele, Çavuşlu, Eynesil, Beşikdüzü gibi yerlerde, Çorum’da, Rize’de, Gümüşhane’de, Kastamonu’da Çepni köyleri bulunuyor.
Ben fazla gevezelik etmeyeyim, sözü tarihçilere bırakayım izninizle…
“Türkistan ve Horasan’da öbür boylarla birlikte yaşayan Çepniler, Selçuklular’a katılıp Anadolu’ya geldi. Başta Karadeniz olmak üzere Anadolu’nun Türkleşmesinde önemli rol oynadılar. 1515 yılındaki tahrir defterlerine göre şimdiki Giresun ve civarındaki iller Vilayeti Çepni isimli bir idari bölge olarak gösterilmiştir.
Prof. Dr. Faruk Sümer Oğuzlar/Türkmenler isimli eserinde Çepnilerin, Hacı Bektaşi Veli’nin müritlerinden olduklarını ve Anadolu’nun değişik yerlerinde yaşadıklarını, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Bayburt olmak üzere Karadeniz Bölgesi’nde yoğun olarak yaşayan Çepnilerin ise çoğunlukla Sünni olduğunu, ancak zamanında Alevi olduklarını ve sonradan Sünnileştiklerini yazar.
Karadeniz bölgesindekiler çoğunlukla Sünni olmakla birlikte, Alevi olan gruplara da rastlanır. Prof. Dr. Irene Melikoff, Hacı Bektaşi Veli ve onun ilk müritlerinden olan Kadıncık Ana ve Abdal Musa’nın da Çepni olduğunu yazar.
Vilayet-nameye göre Kırşehir’in Suluca Kara-Hüyük köyüne gelen Hacı Bektaş-ı Veli’nin ilk müritleri Çepni’den idiler. Bu husus aynı zamanda bu boyun mensuplarından mühim bir kısmının niçin Alevi olduğunu izah edebilir.
Çepnilerin mühim bir kısmı 1240’taki Baba İshak Türkmenleri’nin isyanına katılmıştır.
Çepnilerin mühim bir kısmının 1277 yılında Sinop çevresinde yaşadığı görülüyor. 1404 yılında Timur’a giden İspanyol elçisi Clavijo Ordu ve Giresun’un 10.000 kişilik bir Çepni kuvvetine sahip Hacıemiroğulları Beyliği’nin kurucusu olan Hacı Emir Bey’in oğlu Hacı Süleyman Bey’in elinde olduğunu yazar.
Çepni boyunun özelliği ‘nerde yağu görse orda savaşır’ olarak anlatılmaktadır. Onların haksızlıklara karşı gelen ve savaşçı karakterleri, önemlerini günümüze yansıtacak kalıcı sanatsal ürünler meydana getirmelerini engellemiştir. Çepnilere ait kabileler, değişik tarihlerde farklı cephelerde savaşmışlar ve ordu ile gittikleri bölgelere yerleşmişler. Savaşlarda nüfusları azalmıştır.
Türkmen Safevi İmparatoru Şah İsmail’in şahsi muhafızlarının Çepnilerden olduğu gibi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün de özel muhafızları ve bu muhafızların komutanı Giresunlu Topal Osman Çepnidir.” (1)
Topal Osman’ı biraz tanıtmak gerek. Milli mücadeleye destek vermesi yanında yapıp ettikleriyle halkın tepkisin çekmiş biri. Daha ayrıntılı bilgi almak isteyenler şu adrese gidip öğrenebilir, ben yalnızca minik bir bilgi vereceğim.
“Giresun Reji Müdürü Nakiyüddün Efendi, 15 Ocak 1922’de Mustafa Kemal Paşa’ya yazdığı mektupta Balkan Savaşları’nda bir ayağını din ve millet uğruna feda ettiğini ileri süren Osman’ın I. Dünya Savaşı sırasında Ayvasıl köyü ihtiyar heyetinden elde ettiği sahte mazbatayla askerlikten atılmış Yüzbaşı Niyazi Efendi ile birlikte ordudan aldığı buğdayları Panço adındaki bir Rum ile birlikte 100 bin liralık sahte bir mazbata ile Giresun Nokta Kumandanlığı’na satarak halk ve devleti dolandırdığını, Rum ve Müslümanlar’ın arazilerini gasp ederek kendi ve akrabaları arasında pay ettiğini, belediye reisi iken Müdafâ-î Hukuk Riyaseti’ni de ele geçirerek kendi menfaatlerini korumak için millî mücadeleye katıldığını, Koçgiri’den ganimet olarak 60 bin lira değerindeki sığır ve koyunu gasp ederek Giresun’a getirdiğini, başkasının kente kasaplık hayvan sokmasını da engelleyerek fahiş fiyattan para kazandığını, kardeşiyle birlikte hükümetin kentte banka kurmasını engellediğini, 30 bin liraya mal olan bir kereste fabrikasını 1500 altına aldığı gibi çeşitli kötülüklerini anlatmıştır…
1923’te Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey cinayetinin azmettiricisi olduğuna karar verilince hakkında tevkif kararı verildi. Çıkan çatışmalarda yaralı olarak ele geçirilmiş ancak İsmail Hakkı Tekçe tarafından başı gövdesinden ayrılmak suretiyle öldürülmüştür.”
Yeniden Çepnilere dönelim…
“Tufan Gündüz ve Ali Çelik gibi tarihçiler, Çepnilerin Şah İsmail’in dedesi Cüneyd’in şeyhliği (şeyhlik dönemi 1447, 1460, m.g.) döneminde kızılbaşlığa intisap edip Safeviyye müridi olduklarını belirtir. Akkoyunlu Devletinde uzun süre kaldıktan sonra, Şah İsmail’in kurduğu Safevi Devletinin kurulmasında da rol oynayan Türkmen boylarındandır.
Bektaşi tarikatına bağlı mensup olan Çepniler, Kızılbaş oldukları için, bazı oymakları Çaldıran Savaşı sırasında, bazı oymakları çeşitli tarihlerde Safevilere katılmış olup, devlet idaresinde yüksek makamlara kadar gelmiştir. Kızılbaşlıkla ilintileri sebebiyle Osmanlı Ordusu’na bu boydan asker alınmamıştır.
Fetihten önce ve sonraki ilk yüzyılda Hıristiyan, Rum ve Laz nüfus ekseriyeti oluştururken, 1583’e gelindiğinde tahrirler ışığında Hıristiyan Rumların devşirildiği bulgusuna rastlanır. Trabzon’dan sürülen Hıristiyan kitlelerin yerini iskânla gelen Türkmenlerin doldurması ve bu Türkmen kitlesinin başlıca unsuru olan Çepnilerin Bektaşi tekke ve zaviyeleri açarak ihtida faaliyetlerine yön verdiği anlaşılır. Güvenç Abdal Tekkesi bu konuda önemli bir örnektir.” (2)
Karesi Sancağı
Fark ediyorsunuz, değil mi? İhtida etme faaliyeti var yoğun olarak. İhtida, inançsız iken veya başka bir dine mensupken İslâm dinini benimsemeyi ifade eder. Çepnilerin ihtida faaliyetlerini özendirmek ya da zorlamak için Bektaşi tekke ve zaviyeleri açmaları ilginç bir uygulama gibi görünüyor. İslam’da zorlama yoktur denir ya bu sanki pek öyle değil. Zaten gayrimüslimlerden alınan cizyeden kurtulmak için de İslam’a geçenler vardır. Halk ise cizyeye haraç diyordu. Yani onların gözünde de cizye Müslüman olmayanlardan alınan bir haraçtı. Ama aslında cizye baş vergisiydi, haraç ise arazilerden alınan vergiydi, tabii her ikisi de gayrı müslimler içindi. Baş vergisi gayrı müslim erkekler daha doğrusu hane reisleri tarafından ödenirdi. Askere alınmayan Hıristiyanlar kendilerinin korunması karşılığında devlete bunu ödemekle yükümlüydü.
“Osmanlı uygulamasında cizye miktarı gayrimüslimin malî durumuna göre belirlenir. Buna göre vergi mükellefleri âlâ (zengin), evsât (orta halli) ve ednâ (fakir) olarak üçe ayrılmıştır. Kadınlar, çocuklar, sakat ve yaşlılar ile din adamları bu vergiden muaf tutulmuştur. Özellikle din adamlarının bu vergiden muaf tutulmaları dikkate değer bir durumdur.” (3)
Peki Müslüman tebaa vergi vermiyor muydu?
Vermez mi…
“Zekât, zekât-ı sevâim (hayvanlardan alınan vergi olup Osmanlı Devleti’nde ağnam vergisi olarak alınmıştır), öşür (zirâî ürün vergisi), rikâz (maden ve define vergisi), zekât-ı âşir (gümrük vergisi).” (3)
Bunları da Müslüman halk ödüyordu.
Neyse yine Çepnilere devam edelim.
Çepniler nasıl konuşur?
Dillerini anlayabilmek çok zordur. Şimdi vereceğim örneklere bir bakın bakalım anlayabilecek misiniz?
“Yalazı tunataza özgüidiş : Silahı karıma verdim
Silik manışla halanıyo, ziade gevikleşmen : Jandarma bir yabancıyla geliyor, fazla konuşmayın.
Hontayı paylıhlikmi : Buğdayı çalalım mı
Tunataz velekledi : Kadın doğum yaptı
Elgüne malamat yettik : Millete rezil kepaze olduk
Gücükleme Mehmedou gırana salıkla : Sen oturma Mehmet’i köy meydanına gönder
Narlık velekledi zeela uura : Güneş doğdu, akşam üstü buraya gel
İdriso gonuş çiylen gili gili biter : İdris söyler misin, -bu- verimsiz toprakta mısır yetişir mi?
Çepnice veya Çepni dili, eski tarihlerde çoğunlukla Batı Asya’da konuşulan, Türk boylarından Çepni Boyu’na ait bir dildir. Aynı dil birliği içinde, kendine özgü sözcükleriyle Çepni dili bilenler kendi aralarında anlaşmalarını sağlayan bir özel dildir, o dili konuşan kişilerin çoğunluğu Giresun, Ordu Gümüşhane’dir.
Dil, tümce yapısı açısından genellikle özne-nesne-yüklem sırasına sahiptir. Almanca, Arapça gibi dillerin aksine Gramatik cinsiyetin (erillik, dişilik, cinsiyet ayrımı) bulunmadığı Çepnice’de söz varlığının bir kısmı Eski Türkçe, Osmanlıca ve kendine has bir dildir. Ayrıca Azerice, Türkçe ve Türkmence gibi diğer Oğuz dilleri ile Çepnice düşük oranda karşılıklı anlaşabilirlik gösterebilir. Dil ortalama 1242-1906 yıllarında Çepniler tarafından kullanılmıştır.” (4)
Çepniler Balkanlar’da
Çepniler yalnız Anadolu’da değil Balkanlar’da da bulunur. Peki oraya nasıl gitmişler? Yukarıda belirttik, Horasan ve Türkistan’dan Selçuklulara katılıp Anadolu’ya gelen Çepniler Selçuklu Sultanı 2.İzzeddin Keykavus’un Bizans’a sığınmasıyla birlikte Sarı Saltık komutasında Dobruca’ya gidiyor.
“Osmanlı devleti kurulmadan önce Sarı Saltuk ve İzzeddin Keykavus’la* birlikte Deliorman ve Dobruca bölgelerine geçen Türkmenler Çepni boyundandır. Deliorman ve Dobruca’daki bu Çepniler hem yerel Kıpçak ve Peçenek halklarıyla hem de daha sonra gelen diğer Türkmen boylarıyla karışmışlar ve Çepnililik bilincini yitirmişlerdir. Ancak Çepni inancı olan Bektaşiliği devam ettirmektedirler. Birçoğu da Batı Anadolu’ya geri göçerek** bugünkü Batı Anadolu Çepnilerini oluşturmuştur. Dobruca’da bulunan Türkler kendilerinin Türkmen olduklarını ve inanç önderlerinin Sarı Saltuk olduğunu söyleyerek bu gün bile camilerde ve tekkelerde onun adına dualar ederler. Romanya ve Moldova’daki İzzeddin Keykavus taraftarı bir grup Çepni ise Hristiyanlığa geçmiştir.” (5)
Çepniler Anadolu’da eriyerek diğer boylarla birlikte Anadolu halkını meydana getiren birimlerden biri haline gelmiştir. Bugün Türkiye çapında kurdukları derneklerin çatısı altında varlıklarını sürdürmektedirler. (https://www.facebook.com/groups/446480450018424/)
Manşet fotoğrafı: Pinterest
* Yazıcıoğlu Ali’nin Oğuznâmesine göre 660’ta (1261-62) Selçuklu Sultanı II. İzzeddin Keykâvus, Moğollarca desteklenen kardeşi Rükneddin Kılıcarslan’a yenilip beraberindeki Türkmenlerle birlikte İstanbul’a İmparator 8. Mikhail Palaiologos’a sığınmış, imparator kendisine Dobruca’da yer gösterince beraberindeki Türkmenler’le Rumeli’ye geçerek buraya yerleşmiştir… Dobruca’da iki kasabada otuz kırk obalık bir nüfus oluşturan bu Türk gruplarına Sarı Saltuk liderlik yapmış, ancak Bulgar beylerinin bölgede güç kazanmasıyla birlikte (1304) bunlar Batı Anadolu’ya geçerek Karesi’ye yerleşmiştir. Karesi Sancağı, Osmanlı Devleti’nin Anadolu Eyaleti sınırları içindeki sancaklarından biri. Osmanoğulları’na ilk katılan beylik olan Karesi Beyliği’nin bulunduğu bölgede kurulmuştur. Osmanlı Devleti’nin yıkılmasıyla yerine Balıkesir ili kurulmuştur.
** Çepnilerin Anadolu’da Karesi Beyliği’ne göç ettikleri tarih 1300’lerin başıdır. Karesi Beyliği bugünkü Balıkesir ili ve çevredeki illerin bazı bölümleri üzerinde bulunmaktaydı.
KAYNAKLAR
1- https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87epniler
2- https://www.academia.edu/33122279/TRABZONDA_%C3%87EPN%C4%B0LER_XV_XVI_Y%C3%9CZYILLAR_
4- https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87epnice
5- https://tr.wikipedia.org/wiki/%C3%87epniler