21.4 C
İstanbul
1 Temmuz 24, Pazartesi
spot_img

Canı sıkılan adam

Şairin mizacı ya da psikolojisi -şiirlerinin dibine çöken bir tortu gibi- seçtiği kelimelere, çizdiği karakterlere, betimlediği mekânlara değin siniyor kanaatimce.

Edip Cansever’in şiirleri de böyle; mizacından ve ruh hâlinden olabildiğince besleniyor. Bu nedenle şairin mizacına ve şiirinin oluşum sürecindeki psikolojisine dair bilgiler, zaten örtük olan eserlerini açabilmek için gerekli.

“Çağrılmayan Yakup” şiiri de böyle; hayata karşı alınan bir tavrı, bir ruh hâlini yansıtıyor ve daha kuşatıcı bir çözümleme yapabilmek için Cansever’in mizacına, psikolojisine dair bilgilere ihtiyaç var. Ama şairin mizacını ve şiirin oluşum sürecindeki ruh hâlini bilebilmek de öyle pek kolay değil. Varsa ancak günlükleri, anıları, mektupları ya da bazı söyleşilerinden birtakım bilgiler çıkarabilmek mümkün.

Nitekim Alev Ebüzziya ve Erdal Öz’e yazdığı mektuplar ile bazı söyleşi ve yazılarında bu tür bilgilere ve “Çağrılmayan Yakup”un oluşum sürecindeki ruh hâline dair birtakım ipuçlarına rastlayabiliyoruz.

Cansever’in mizacını ve psikolojisini anlatabilecek başlıca anahtar kelimeler, sıkıntı ve yalnızlıktır. Çoğu şiirinin öznesinin genelde huzursuz, bunaltılı, yalnız ve uyumsuz bir antikahraman olmasının nedenlerinden biri de bu olsa gerek. Nitekim aynı durumu Erdal Öz de fark etmiş olmalı ki dostunun kendisine yazdığı mektuplara daima sıkıntılı bir ruh hâlinin yansıdığını “Bu birbirinden güzel mektupların elimde kalanlarını sıraya koyup topluca okuyunca, sıkıntı ve yalnızlığın, bu mektuplara kaynaklık ettiğini bir daha gördüm. Sevgili dostum Edip Cansever’in şiirlerindeki ana temalar da bunlardı” sözleriyle belirtir.

Gerçekten de öyledir, 1958’le 1962 yıllarında Öz’e yazdığı mektuplarda, “Bana öyle geliyor ki, biz buyuz işte… Sıkılan adamlarız.”, “Kafamın içi bomboş. Dipsiz bir kuyudayım sanki.”, “Müthiş sıkılıyorum. Daha kötüsü, insanlardan soğuyorum galiba…”, “çok şey buluyorum sıkıntılar içinde…”, “başka sıkıntılarımın da kapsadığı bir sıkıntının içindeyim” gibi ifadelere sıkça rastlanır.

Bu ruh hâli, “Bugün her şey sıkıntılı.”, “İçimde hiçbir zenginlik yok.”, “Fena sıkılıyorum, değil mi?”, “Gene başladı can sıkıntısı”, “anlamsızlığın, sıkıntının çağdaş bir yüküyüm sanki.”, “Yani sıkıntının ta kendisiyim.”, “Kalabalıkların içinde yalnızlık, uğultulu yalnızlık!”, “Tek kelimeyle sıkılıyorum.”, “Üzülerek söylüyorum Alev, neyi ne yapsam korkunç bir acı duyuyorum. Sıkılıyorum, sıkılıyorum, sıkılıyorum” vb. ifadelerden de anlaşılacağı üzere daha da ilerlemiş biçimde 1962-1976 yılları arasında Alev Ebüzziya’ya yazdığı mektuplara da sık sık yansıyor.

Hatta muhtemelen 1966’nın Ocak ayında yazdığı bir mektubundaki, “Kötü bir şekilde anladım dünyayı. Belki her şey iyiydi. Ama ben öyle anladım. Kıstırılmışım, kurtulamıyorum. Bana çabuk yaz. Her şey saçma ve ölü. Çabuk yaz. Çıkaramıyorum boğazımdaki izi. Belki de tanıman kötü oldu; senin pırıl pırıl dünyana, kapkara bir böcek gibi yapıştım. Ve anlaşılacak hiçbir yanım yok. Bir değerim de yok. Çelişmeler… Yalnız onlar var, aç kurt sürüleri gibi, delik deşik ediyorlar gövdemi” cümleleri şairin oldukça karamsar ve huzursuz bir psikoloji içinde bulunduğunu gösteriyor.

(Alâattin Karaca, tdk.gov.tr)

Yazının devamını okumak için tıklayın

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Önceki İçerikLaçileri bilen var mı?
Sonraki İçerikBoşanma ve kalp krizi
Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
678TakipçilerTakip Et
11,600TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler