12.9 C
İstanbul
20 Nisan 24, Cumartesi
spot_img

Çalışma saatlerinden distopyalara

Ulaş Başar Gezgin (ulasbasar@gmail.com)

Çalışma Saatlerinin Kısalması: 

Son dönemler yaygın konuşulan bir konu, yapay zekanın üretimde yaygınlaşmasıyla oluşacak devasa işsizlikle dünyanın nereye gideceğiydi. Ben bir kitabımda (*) bunun yanlış olduğunu; bir refah toplumunda bu durumun çalışma saatlerini kısaltacağını söylemiştim. Bugün çeşitli ülkelerde 4 günlük iş haftası denemeleri yapılıyor. Bu denemeler, yapay zekayla ilgili gelişmeler değil; ama bunların yakında birbirine bağlanacağını öngörebiliriz. Kimi ülkelerde 4 çalışma günü sistemi, aynı üretkenliğe ama çalışan motivasyonunun artmasına yol açarken, kimilerinde farklı bir tablo ortaya çıkıyor. Kimi örneklerde, çalışanlar 5 günün işini 4 günde yaptıkları için daha da zorlanıyor. Oysa yapay zeka belki de 5 günlük iş bırakmayacak. Bunun alternatifi olarak günlük 6 saatlik çalışma öneriliyor. Bunun gerekçesi, insan yaratıcılığının 8 saat kadar dayanmaması, 8 saatin son saatlerinin verimsiz geçmesi vb. Bunlar elbette fazla genelleme. Sektöre göre değişen parametreler söz konusu. Günlük yaklaşık 6 saatlik çalışma uygulaması, kimi Kuzey Avrupa ülkelerinde şimdiden geçerli. Yapılacak iş sabitse, 6 saatlik çalışma, ya 8 saatin işini 6 saatte yapmayı gerektirecek ya da daha fazla çalışan çalıştırmayı ki bu da fazladan masraf. Çalışanlar açısından bakıldığında, 6 saatin üstünde çalışma fazladan gelir getirecekse, çalışanlar yine çalışacak. İşte burada yapay zeka devreye girecek çok yakında. Üretkenlik ve verim yükselmesiyle, sabit iş ve daha fazla çalışan çalıştırma sorunları ortadan kalkacak. Refah toplumlarında, yapay zekanın baskın olduğu kesimlerde, çalışma saatleri kısalacak, yine ve her zaman insan çalışanlara gereksinim duyulacak olmakla birlikte…

Distopyalar

Distopya, ütopyanın tersi. İdeal bir düzen yerine, ideal olmayan bir düzene karşılık geliyor. Distopya anlatıları genelde günümüzdeki bizlere uyarı niteliğinde oluyor ya da korku uyandırmayı amaçlıyor. Otoriterlik eleştirisi baskın. Neler oluyor distopyalarda? Örneğin, işçiler yeraltında, patronlar yer üstünde yaşıyor. Suçlar işlenmeden saptanabiliyor; olağan şüpheliler suç işlemeden cezalandırılıyor. Kaynaklar bitmiş, dünya yaşanmaz duruma gelmiş. Dünya ıssız bir çöl olmuş, elektrikler temelli olarak gitmiş ya da bir Buz Çağı gelmiş, hayatımızın tam ortasına yerleşmiş. Toplum bir laboratuvar olmuş, insanlar üstünde toplu deneyler yapılıyor. Herkese uyuşturucu bir ilaç içiriliyor; içmeyenler aydınlanıp sisteme tehdit oluyorlar. Aslında bir bilgisayar programının içinde yaşıyormuşuz, her şey kurguymuş. Yapay zeka dünyayı ele geçirip insanları (ki kimi anlatılarda ‘karbon-temelli organizma’ denerek aşağılanır) kölesi yapmış. Artık çocuk doğmamaktadır; bu da insanlığın soyunun tükeneceği gerçeğini ortaya çıkarır. Başka bir anlatıda kitaplar, güzel sanatlar, hatta düşünmek yasaklanmıştır. Bir virüs ya da maymunlar dünyayı ele geçirir. Genelde bu anlatılarda, iki eğilim öne çıkar: Doğal değişimlerin konu alınması (Buz Çağı gibi) ve toplumsal değişimlerin işlenmesi (bkz. Olağan şüpheliler örneği). Açıkçası birinciler daha klişe duruyor; ikinciler daha ilginç.

Tekno-Öteki Anlatıları

Tekno-öteki anlatılarında, genelde robotlar/yapay zeka insanlarla çekişme durumunda gösterilir. Robotlar/yapay zeka dünyayı ele geçirmiştir ya da ele geçirmeye çalışmaktadır. Bunun istisnası, robotların insan dostu olduğu anlatılar. Hatta robotlara âşık olunan anlatılar da var. Bir de şu var: Birçok anlatıda, insan olmayan, robot olamayacak kadar biyolojik varlıklar ve sanal varlıklar var.

Başka bir anlatıda, insan beyni yapay zekaya takılır; robotlaşmış insan bu anlatıda iyicildir. Bunun dışında, zombiler de bu tekno-öteki anlatılarına eklenebilir. Bu bağlamda tekno-öteki, insan olmayan, yapay her canlı gibi bir anlam kazanır. Aslında yapay zekâ, iki türlü olabilir: Bedenli yapay zekâ, bedensiz yapay zekâ. Uzaylılar da bu döküme eklenebilir. İmplantları da pas geçmeyelim. Anlatılar, genelde gelecekte geçse de, günümüzü konu alanları da var.

Zaman yolculuğu ise yaygın bir anlatı öğesi. Yer, dünya da olabilir, dış uzay da, bir uzay gemisi de, başka bir gezegen de… Kontrolden çıkan robotlar/yapay zekâ, yine yaygın bir izlek. İnsan deneyimine daha da dokundukça, anlatılar daha da ilginç bir hâl alır: Bir robot tarafından büyütülmek anlatısı, böyle biridir. Soyu tükenme tehlikesi içinde olan insanlığın soyunu sürdürmesini iyicil bir robot sağlayacaktır ya da sağlamaya çalışacaktır. Başka bir anlatıda, polisler tümüyle robotlardan oluşmuştur; insanlar bu duruma isyan edecektir. Bir de bilinçlenen robotlar konusu vardır elbette. Bilinçlenmek, her tür düzen için bir tehdit olacaktır. Ya peki insan görünümündeki robotlar? Ya robot olduklarını bile bilmiyorlarsa? Bunlar da, anlatı evrenimize eklenenler arasında. Bir başka iyicil anlatıda, robotlar yaşlılar için gerçek birer yardımcıdırlar. Bir başkasında robot, katil olur. Seçenekler bol. Peki tekno-ötekilerin işlevi ne? Onlar bizim kırık aynalarımız. Onlara bakarak, insanlığımızı sorguluyoruz.

(*) Gezgin, U.B. (2020). Zeka Fetişizmine Karşı. İstanbul: Yar Yayınları.

Medya Günlüğü

Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

Medya Günlüğü
Medya eleştirisine odaklanan, özel habere ve söyleşilere önem veren, dilediği konuda özgürce yazmak isteyenlere kapısı açık, kâr amacı taşımayan bir site.

İlginizi Çekebilir

4,757BeğenenlerBeğen
666TakipçilerTakip Et
11,281TakipçilerTakip Et

Popüler İçerikler