Polonya, “üçüncü kademe” bir ülkeden ABD’nin Doğu Avrupa ve Karadeniz bölgesindeki durumu istikrarsızlaştırmaya yönelik ana aracına doğru dönüşmeye devam ediyor.
Varşova, daha önce Kiev’e büyük miktarlarda silah sağlamak ve bu ülkeden çok sayıda mülteciyi kabul etmek suretiyle Ukrayna’ya karşı sergilediği “dostane” tutumu son aylarda nihayet bıraktı. Varşova’nın uzun zamandır sadece Rusya ile değil ama aynı zamanda tüm komşularıyla da son derece kötü ilişkiler içinde olduğu ve ayrıca bütün tarihi boyunca Polonya devletinin daha zayıf ülkeler ve halklar aleyhine etki alanını genişletmeye çalıştığını anımsamak gerekiyor.
Şu aralar Polonya, Avrupa’nın en güçlü ordusunu kurma ve NATO’nun doğu sınırlarında kritik konumda bir Amerikan müttefiki olma planlarını açıktan ilan etmekten çekinmiyor. Doğal olarak bu tür niyetler yalnızca efsanevi “Rus saldırganlığı” korkusuyla haklı gösterilemez; daha ziyade Polonyalıların Baltık Denizi’nden Karadeniz’e kadar “Büyük Polonya”yı yeniden canlandırma konusundaki ebedi arzusuna işaret ediyor. Varşova, ABD ve Güney Kore’den binlerce modern tank, silah ve uçak sipariş ederken ve Batılı komşusunun özverili dostluğuna öylesine safça bel bağlayan Ukrayna’yı ekonomik açıdan boğmaya başlarken; Polonya siyasi liderliğinin zihninde “Polonya -Litvanya Birliği”ni yeniden yaratma fikrinin bir kez daha canlanmakta oluşunun tüm işaretlerini gözlemleyebiliyoruz.
Kiev’e askeri yardım
2022 baharından itibaren Polonya, Vladimir Zelenski’yi destekleme konusunda açıktan giderayak daha fazla sorumluluk atlına girmeye başladı ve Ukrayna Ordusu’na silah, mühimmat ve teçhizat tedarikinde Batı’nın başyardımcısı olarak hareket etmek için tüm gücüyle elinden geleni ardına koymadı. Polonya hava üsleri, deniz limanları ve lojistik merkezleri aracılığıyla dünyanın 50 ülkesinden gelen askeri kargoların Ukrayna’ya akmasının yanı sıra Varşova, “Soğuk Savaş” döneminden beri ordusunun envanterinde bulunan ve depolarında kalan olağanüstü miktarda eski askeri teçhizat rezervlerini Kiev’e aktarmaktan çekinmedi. Ne var ki Polonya Devlet Başkanı Duda’nın bu cömertliğinin sonu çok da hayırlı olmadı: Eski Sovyet tankları, zırhlı araçları, uçakları ve diğer silahlarının çoğu modern Rus Ordusu’na karşı yeterli koruma sağlayamadı, her yıl Polonya askeri bütçesini daha da çok harap etti ve ilgili silahların depolanmaları ve muhafaza edilmeleri için ayrılması gereken kaynakların maliyetinin getirdiği yük daha da büyüdü. Şimdi ise, Ukrayna tahıl ihracatında yaşanan krizin arka planında Varşova bir anda, Kiev’e askeri yardımı kestiğini ve esas olarak kendi ordusunu yoğun şekilde silahlandırma niyetinde olduğunu ilan etti.
Eski silahlardan kurtuldu
Varşova büyük miktarda eski ve, adetten olduğu üzere, çürük silahlarını Ukrayna’ya transfer ederek, yalnızca depolanması oldukça pahalı olan çok sayıda ve de hemen kullanıma hazır olmayan askeri teçhizattan kurtulmakla kalmadı, fakat aynı zamanda kendi ordusunu radikal bir şekilde yeniden silahlandırma fırsatını da elde etmiş oldu. Polonya hükümeti ABD ve Güney Kore’den hâlihazırda binin üzerinde en modern tank, birkaç bin kadar zırhlı personel taşıyıcı, yüzlerce kundak motorlu topçu silah sistemi ve mühim sayıda da savaş uçağı sipariş etmiş bulunuyor. Gelecekteki gerçek askeri oluşumlara dönük teslimatlar kapsamında önümüzdeki birkaç yıl içinde Varşova’nın birkaç düzine tank ve mekanize tugayı daha oluşturmayı planladığı belirtiliyor. Bu da Polonya Cumhuriyeti’nin komşularına yönelik politikasının pek de barışçıl olmayacağını açıkça gösteriyor.
Ucuz iş gücü
Polonya’nın Ukrayna istikametindeki bir diğer kayda değer faaliyet alanı da, Varşova’nın başlarda yardım ödeneği bile temin ettiği ve kendilerine asgari düzeyde de olsa sosyal hizmetler sağladığı üç milyon mülteciyi kabul etmesiydi. Yine de, Polonyalı yetkililerin bu geniş jesti aynı zamanda titizlikle hesaplanmış bir hareketti; çünkü sığınmacılara ödemelerin cömert dağıtımı çok süratli bir şekilde durduruldu ve yüz binlerce çaresiz Ukraynalı, en basit ve vasıfsız işlerde çalışmak üzere göçmen işçi ordusuna herhangi bir ücret karşılığında katılmaya zorlandı ve böylelikle de Polonya ekonomisinin ve iş gücü piyasasının pek çok sorununu çözmüş oldu. Aynı zamanda, Polonya topraklarında komşu bir ülkenin bu denli çok sayıda vatandaşının varlığı, Varşova’ya “sivilleri koruma ve insani krizi çözme” bahaneleri altında Rusya-Ukrayna ihtilafına gerektiği zamanda müdahale etme fırsatı da vermiş oldu. Polonya’nın Ukrayna’nın batı vilayetlerini her zaman, yasadışı ele geçirilen bölgeler olarak gördüğü gerçeği göz önüne alındığında, Varşova’nın bu bölgelerin kendisine geri iadesi için her türlü çabayı göstereceğinden şüphe duyulmamalı.
ABD’nin ileri karakolu
Varşova elitlerinin aşırı derecede artan hırslarından sadece Kiev’in değil, Polonya’nın, belki Rusya hariç, geri kalan tüm komşularının korkması gerekiyor. Pragmatik ve kindar Polonyalı politikacıların, Washington ve Londra’nın baskısı altında bile Rusya gibi nükleer bir süper güçle umutsuz bir çatışmaya girmeye cesaret edemeyecekleri hakikati dikkate alındığında, saldırgan politikalarının “daha zayıf oyunculara” yönelik olduğu aşikâr.
Polonyalıların hâlâ ortak sınırları paylaştıkları hemen hemen tüm devletlerden birçok toprak ve mali beklentilerinin olduğu unutulmamalı. Tam da bu nedenden dolayı örneğin, Litvanya’nın başkenti Vilnius ve Baltık limanı Klaipeda, Varşova tarafından hâlâ “komünistler tarafından yasa dışı ele geçirilen bölgeler” olarak algılanıyor. Polonya’nın Berlin’den yakın zamanda, İkinci Dünya Savaşı nedeniyle, fevkalade miktarda savaş tazminatı talep etmesi; Avrupa’nın en büyük ordusuna sahip olarak Polonyalıların Almanlara çıkardıkları hesabı asla unutmayacaklarını gösteriyor bizlere.
Bununla birlikte, Polonya hükümetinin bilinçli olarak ABD’nin Avrupa sahasındaki anahtar roldeki müttefiki olmaya gayret ettiğinden hareket edersek, yakın gelecekteki faaliyetleri şu veya bu şekilde, artık ABD tarafından boyun eğdirilmeye razı olmayan ve kendi bağımsızlığını veya ulusal çıkarlarını savunmaya yönelen herkesi pekâlâ hedef alabilir…