‘Şahsım Devleti’nin çöküşü-Emre Kongar (Cumhuriyet)
“Şahsım Devleti”nin çöküşü önlenemez: Çünkü hem temel çürük hem de yapı çarpık!”
1) Her şeyden önce, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denen “Şahsım Devleti”, 21. yüzyıldaki çağdaş bir topluma hizmet etmesi gereken devlet yapısını, tek bir kişinin, denge ve denetim olmadan, mutlak yönetimine bağlamıştır ki böyle bir yönetim olanaksızdır çünkü hiçbir kişi tek başına böyle bir yeteneğe sahip değildir.
Başka hiçbir yanlışı ve eksiği olmasa bile bu yapı, sadece bu nedenle çökmeye mahkûmdur!
2) Devlet yapısı, olumsuz insani duygulardan, kıskançlıktan, öfkeden, iltimastan uzak, bütün yurttaşlarına eşitlikçi, adil ve koruyucu olmak zorundadır.
“Şahsım Devleti” ise Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneten tek bir kişinin duygu ve düşüncelerinden bağımsız olmadığı, tam tersine o kişinin bütün bireysel özelliklerinden etkilendiği için devletin tarafsızlık, tutarlılık, eşitlik ve adalet ilkeleri zedelenmiştir.
3) Anayasa’ya göre Cumhurbaşkanı, hem tarafsızlık yemini etmiştir hem de partilidir yani taraflıdır.
Cumhurbaşkanı hem “tarafsızmış gibi özel olarak korunmakta” ama hem de “partisi ve kendisi lehine olan her türlü eylem ve söylemi yapmaktadır”.
Böylece “Şahsım Devleti”, “Parti Devleti” de olmaktadır.”
‘Hiç acımayacağız!’-Salih Tuna (Sabah)
“Bakmayın kendilerini sağa sola atmalarına, bunlarda vicdan, merhamet, adalet ve mantık hak getire.
Bir buçuk yıl boyunca soykırıma maruz kalan Gazze’nin mazlum halkına destek vermek için Türkiye’de ve dünyada yeryüzünün tüm vicdanlı insanları soykırımı bilfiil destekleyen markaları boykot ederken, bunlar söz konusu boykotla alay etmişlerdi. Bunların Özgür Özel’i de şimdi kalkmış (İmamoğlu’nun yolsuzluk soruşturması neticesinde mahkûm edilmesi üzerine) kendilerine “borazanlık” yapmayan kanallara reklam veren firmaların ürünlerini boykot edeceklerini ilan ediyor.
Bir şeyi de doğru öğrenip doğru uygulasalar diye hayıflanmak ahmaklık olur.
Zira iyinin, doğrunun, güzelin yanında yer almak gibi bir dertleri hiçbir zaman olmadı.
Bugün yargıya parmak sallıyor, tehdit ediyorlar ya yarın muktedir olsunlar, vaktiyle bıraktıkları yerden katmerli bir şekilde devam ederler.
Hayır, tahmin veya öngörü değil bu. Mesela, bir milletvekilleri “Hiç acımayacağız!..” diye höykürmüştü.”
Yaktık gemileri dönüş yok artık geri!-Murat Muratoğlu (Nefes)
Siyasette geldiğimiz son nokta öyle bir hal aldı ki, yaktık gemileri… Herkes farkında… Hani diyorlar ya; En kötüsü geride kaldı… Bu, sadece bir avuntu, bir yanılsama. Hiçbir şey henüz geride kalmadı. Daha yeni başladı. Cin şişeden çıktı.
Dünkü görece sakin piyasa hareketleri, devletin bütün imkanlarıyla sürekli müdahalesinden kaynaklandı. Dövizde Merkez Bankası’nın arka kapı operasyonları, borsada Varlık Fonu’nun alımları… Nitekim “algı” bozulmamalıydı ama ne kadar daha sürdürebilecekleri tam bir muamma…
Olay artık ekonomiden, finansal piyasalardan çoktan çıktı; siyaset başrolü kaptı. İmamoğlu’nun başına gelenler bunun en net kanıtı…
Halkın seçtiği bir lideri, en temel hukuki teamülleri hiçe sayarak cezaevine atılıyorsa “Verdiğimiz oyların ne anlamı kaldı?” sorusu geliyor akla… Her geçen gün daha da gür bir sesle sorulacak, hadi cevaplasa ya…
Nitekim yaşananların cumhuriyet tarihinin en büyük güven bunalımlarından biri… İnkar politikası ile varacağımız yer neresi?
Öngörülemezliğin bu kadar ayyuka çıktığı bir iklimde ne yerli ne yabancı yatırımcı durumu “normal” karşılayabilir. Hiçbir şey olmamış gibi davranması nasıl beklenebilir?
Öyle canı istedi. Kim nereden bilecek yarın ne isteyeceğini? Özgürlükler noktasında iş buraya kadar geldi! Sahi “özgürlük” demek hala serbest, değil mi?”
CHP’nin büyük çıkmazı ya da kaderi çıkmaza zorlamak-İhsan Aktaş (Sabah)
“İmamoğlu kaderini olmaza zorladı. Batılı devletlerde daha erken başlayan bir süreç vardı. Osmanlı’da “kaht-ı rical” diye adlandırılan bir dönem vardı; devlet adamı yetişmiyor, nitelikli devlet adamları devlet yönetimine gelemiyordu. Bu şekilde özetlenebilir. Yaklaşık on yıl önce uluslararası bir sempozyumda oturum yöneticisiydim. İngiltere’den katılan bir tebliğci, “Bugün Batılı devletler büyük bir krizle karşı karşıyalar çünkü hiçbir Avrupa devletinde karizmatik, sürükleyici, vizyoner bir lider kalmadı. Çin devletini ve başkanını denklem dışı bırakacak olursak Avrupa ülkelerinde Putin, Trump ve Recep Tayyip Erdoğan gibi bir lider yok” demişti.
İngiliz profesörün bu yaklaşımı müzakereciler tarafından tartışmaya değer bulundu ve üzerine ilginç yorumlar yapıldı.
Bugün Türkiye’de ve birçok Avrupa ülkesinde siyaset yapanlar daha çok 68 kuşağından kalma siyasetçilerdir. Sol, karşıtı milliyetçi liderlik temsili de aynı şekilde 68 kuşağındandır. Bu durumdan farklı olarak 1980-1990’larda İslam ülkelerinde yetişmiş bir İslamcı kuşak vardır. Bu kuşaktan sonra dünyada örgütlü siyasi yapılar lider çıkaramaz oldu.”
CHP’de kime yaradı hesabı-Abdulkadir Selvi(Hürriyet)
“1- Ekrem İmamoğlu’na yaramadı. Diplomasının iptali ve tutuklanması nedeniyle cumhurbaşkanı adaylığı hesapları altüst oldu.
2- Kemal Kılıçdaroğlu’na yaramadı. Çünkü CHP içinde bir grup, sürecin Kılıçdaroğlu’nun “şaibeli kurultay” çıkışı ile başladığı görüşünde. En azından Kılıçdaroğlu muhalifleri bunu yayıyorlar. İmamoğlu lehine oy kullandıktan sonra bazı CHP’lilerin tepkisiyle karşılandı. Ayrıca bu süreçte İmamoğlu ailesini ziyaret ettikten sonra Saraçhane’deki protesto eylemlerine destek vermemesi aleyhine kullanılıyor.
Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin içinde bir gücü var ama İmamoğlu’yla ilgili süreç Kılıçdaroğlu’na yaramadı.
3- Mansur Yavaş bu süreçte yara alabilirdi. Çünkü Ekrem İmamoğlu’nun en güçlü rakibiydi. ‘Bakalım Mansur Yavaş ne yapacak’ diye gözler onun üzerine çevrildi. En küçük hatası kendisine eksi olarak yazabilirdi. İmamoğlu’nun başına gelen felaketlerden kendine bir ikbal çıkarmaya çalışsa tepkiyle karşılanırdı. Çünkü İmamoğlu’na destek veren kitle duygusaldı, öfkeliydi. İmamoğlu’nun karşısında kim yer alırsa ona kızgındı. Hatta yanında yer almayanları dahi suçlayacak kadar öfkelilerdi.
Mansur Yavaş hem İmamoğlu ailesinin yanında yer aldı hem Saraçhane’de otobüsün üzerine çıkıp kitlelere konuşmalar yaptı. Mansur Yavaş bu işte siyaseten zarar görmeden çıkmayı başardı. Yara almadı. Tam aksine cumhurbaşkanı adaylığı denkleminin içinde kaldı. Hatta İmamoğlu’cu olup Mansur Yavaş’a olumsuz bakanların desteğini alabileceği bir frekansı yakaladı.”
Tedbir sonrası yatırımcı için 5 gösterge önemli-Zeynep Aktaş (Milliyet)
“Ekonomi yönetiminin yeni adımları yatırımcıların odağında. Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Merkez Bankası’nın verdiği mesajlar, piyasaların kontrol altında tutulacağına dair önemli sinyaller içeriyor. SPK’nın da tedbir kararlarıyla birlikte, bir yandan piyasalar sakinleştirilmeye çalışılırken diğer taraftan yön arayışı öne çıktı.
Bu süreçte yatırımcıların 5 göstergeyi takip etmesi önemli:
1. Tepki alımları kaçınılmaz, ama kalıcılığı önemli: BIST 100’de 18-21 Mart’ta 3 günlük düşüş yüzde 18’e vardı. Bu gibi sert kayıpların ardından yüzde 3-5 arası tepki alımları olağandır. Yükselişlerin kalıcı olması için hacim ve kurumsal destek şart.
2. İlk 3 gün yön tayini için kritik: Geçmiş dalgalanmalarda, ilk 3 işlem gününde gelen yukarı yönlü hareket yüzde 80 haftanın kalanına da yansıdı. Yatırımcılar çarşambaya kadar işlemleri dikkatle izlemeli.
3. Yatırımcı için pusula hacim: Yeni alımların güven vermesi için günlük hacmin en az 130 – 180 milyar TL bandında kalıcı olması gözlenmeli.
4. Psikolojik destekler strateji belirler: BIST 100 Endeksi için 9.000 puan seviyesi hem teknik hem psikolojik destek olarak öne çıkıyor. 9.000’in üzerinde kalıcılık yatırımcıda güven tazeler.
5. Panik yerine bilançoya bakma zamanı: Kısa vadeli beklentiler yerine uzun vadeli hedeflerle hareket panik işlemlerin de önüne geçecektir.”