Buffalo Bill adı çok tanıdık ama neyin nesiydi diye düşünürken aklıma Kızılderililer, kovboylar falan geldiyse de kayda değer bir şey hatırlayamadım. Siz de benim durumumdaysanız yazının sonundaki bağlantıyı tıklayınız.
Hevesle Niagara şelalelerini görmeye gittiğimde Buffalo şehrini görmüştüm. Niye bir hayvanın adını vermişler bu şehre diye merak ettiğimde çok ilginç şeyler öğrendim. 1870 yılında yaklaşık 8 milyon bufalo Amerika’nın uçsuz bucaksız dağlarında kırlarında sere serpe yaşamaktaymış. 3 sene içinde 5 milyonu yok olmuş. 20 sene sonra ise sadece 500 bufalo sağ kalmış.
Kendi kendine yok olmamış bufalolar, emri devlet vermiş, askerler hepsini öldürmüş. Demiryollarına binip binip gitmişler, eriştikleri bütün sürüleri telef etmişler. 8 milyon ne demek, insanın havsalası almıyor. Büyük sürüler halinde kendi başlarına yaşayan, insana faydası var zararı yok bu hayvanların soyuna kibrit suyu dökmüşler anlayacağınız.
Kızılderililerin ana geçim kaynağının bufalo sürüleri olduğunu gören kahraman beyaz adamlar kasten yok etmişler o devasa hayvanların devasa sürülerini. Bırak şehre, eyalete adını verseler hatta ulusal simge yapsalar yetmez bence. Hakkında kitaplar yazılıp filmler çekilen Buffalo Bill’i (manşetteki küçük fotoğraf) dünya çapında kahraman yapan da bu katliama katkısıymış…
Bufalo katliamı üzerinden Amerika’nın yerli halkının uğradığı yıkımın boyutu da akıllara sığacak gibi değil. Günümüzde olduğu gibi geçmişte de insanların insanlara ve hayvanlara ettiklerini düşünüp kurdeşen dökmektense konuyu saptırayım:
Aslında Amerika kıtasında hiç bufalo yokmuş ki. Soykırıma uğrayanlar bizonlarmış. Katliamı yapanlar aslen Avrupa kökenli olduğu, Avrupa’da her ikisi de hiç bulunmadığı için iki hayvanı birbirine benzetip yanlış adlandırmışlar. Anlayacağınız Amerika Birleşik Devletleri’nde Buffalo şehri var ama bufalo yok. Bizon var ama o da ayrı bir hayvan, türdeşi bile değil. Bu konu da bizimle ilgisiz değil…
Epeyce zor yoldan öğrendim ama sonunda Amerikan bizonunu da öğrendim. İlk öğrendiğim bufalolar gibi bizonların da ot obur olduğu ve devasa gövdelerine rağmen insan, leopar, vahşi kediler gibi bütün et oburların kurbanı oldukları. Sadece 20 yılda 8 milyon kurban vermeleri unutulur, unutturulur gibi değil. Kala kala 500 tane kalmış demiştim ya, onlar Buffalo Bill gibi demiryoluyla gelen tüfekli adamların erişemediği ıssız koyaklarda yaşayanlarmış. Sonra bazı başka avcılar onların yerlerini de keşfetmiş. Eyyy ucu delikli demir …
Bufalo ise Afrika ve Asya’da var. 3 farklı türü var. Birincisi “Afrika bufalosu” ki adı üstünde yaşadığı Afrika’da 3 ayrı alt türü var. İkincisi “Su bufalosu” ve üçüncüsü de Anoa ki oldukça kısıtlı bir bölgede yaşıyor. Su bufalosu ise Asya’nın doğal hayvanı. Orta Doğu, Türkiye ve Kafkasya’da Bufalo bahsi geçmiyor. Oysa bu da bir başka hata. Çünkü “Su bufalosu” bizim mandanın ta kendisi…
Bizim manda dedim de kimler tanır bu hayvanı bilemedim. Ben çocukluğumdan bilirim. Adapazarı’nın Çerkes köylerinde vardı ve “dombay” diye anılırdı. Sonra hiç olmadık bir biçimde bir kitaptan öğrendim Çerkeslerle mandanın birlikteliğini: Büyük sürgün sonrası Kafkas halklarından bir kısmı bugünkü İsrail topraklarına yerleştirildiğinde geçimlerini manda yetiştiriciliği ile sağlamışlar, hatta o sayede hayatta kalmışlar. Kızılderililerin tersine…
O günleri anlatan tarihçiler “Aslen tarım ve hayvancılıkla geçinen Çerkesler, yerleştirildikleri o çok verimsiz bölgenin bataklıklarında bufalo (manda) yetiştirmekte maharetliydiler. Bataklık alanlarda hayatta kalabilmeleri bufalo sürüleri sayesinde oldu” diye anlatıyor. Demek ki Batılılar bilmiyor da olsa, su bufalosu Kafkasya’nın doğal dokusunda da varmış ki tanıyıp bilmişler ve gittikleri yerlerde de bu hayvanların yetiştiriciliğini yapabilmişler. Oysa ben Çerkeslerin sadece at yetiştiricilikleri bilirdim. Demek Adapazarı’nın Çerkes ailelerinin dombaylarının olması da gelenekleri nedeniyleymiş. Dışardan bakınca İsrail ve Çerkes, Adapazarı ve dombay olmayacak bileşimler gibi görünüyor. Kitaplar var olsun, en olmadık yerden en beklenmedik bilgiyi sunuveriyor insana…
Bizim mandaya “Su bufalosu” denmesinin nedeni de bu hayvanın hem tüysüz hem de ter bezlerinin azlığı yüzünden sıcağa dayanamayışları. Isı 30 dereceyi aştığında kendilerini terleyerek soğutamadıklarından ancak herhangi bir suyun içine gömülüp yatarak hayatta kalabiliyor oluşları. Bataklıkları tercih edişleri de çamurla sıvayarak bedenlerindeki ısı artışıyla başa çıkmaya çalışmaları yüzünden.
Bu gerçeği bilmeyenler mandayı tembelliğinden yatıyor sanıyor olmalılar. Çünkü yine çocukluğumdan hatırlıyorum; Çerkesler tembelleri eleştirmek için “bütün gün dombay gibi yatıyor” derlerdi. Mandaları ne zaman nerede gördüğümü ve bu lafları ne zaman kimden duyduğumu da doğrusu bilmiyorum.
Mandaya başka yerlerde camız ya da camış dendiğini de duymuşum. Şimdilerde internet araması yaptım. Bayburt’ta da erkek olana camuş, dişisine camoş yavrusuna da medek ya da gadak dendiğini, başka bazı yerlerde de kömüş diyenler olduğunu öğrendim. Bu kadar farklı adı olduğuna göre demek ki Türkiye’nin değişik yerlerinde mandayı bilip yetiştirenler varmış.
Erişkin yaşımda Trakya’nın köylerinde dolaşırken dağda bir su birikintisinin içine gömülmüş mandalar gördüğümde çok sevinmiştim. Sevincimin nedeni çocukluğumdan beri manda görmeyip neredeyse unuttuğum içindi. Daha sonra da bir daha görmedim. Amerikan bufalosunu daha doğrusu bizonunun uğradığı soykırımı öğrenirken aklıma düştü artık ortalıkta görünmeyen mandalarımız. Yoksa onlar da mı?
Türkiye’de manda nüfusu ne kadardır sizce? Bana sorsanız kaybolup gitmekte olduğundan dem vururdum ama pek de öyle değilmiş. 2008’de Türkiye’de 86 bin manda varken 2021’de sayı 186 bine katlanmış. İnsan nüfusuna vurunca gene de çok az ama son yıllardaki artış umut verici.
Acaba Çerkeslerin ana vatanı Kafkasya’da durumlar nedir diye merak edip cevabını bulamazken İsrail’deki durumu biraz da olsa öğrenebildim. 1950’lere kadar en yoğun manda yetiştirilen Halu Vadisi’ndeki bataklıklar sivrisineklerin neden olduğu sıtma yüzünden kurutulunca mandacılık da ölmüş İsrail’de.
Bunda İsrailli Çerkeslerin hayvancılık ve tarımdansa eğitime yönelip başka iş kollarına geçiş yapabilmesinin etkisi de olabilir. Günümüzde İsrail’de biri 3500 diğeri 1500 Çerkes’in yaşadığı iki köy var. İsrail devleti Çerkeslere kendi dillerinde okuyup yazma olanağı tanımış. İlk okuldan itibaren hem İbranice hem de Çerkesçe okuyup yazmayı öğreniyorlar. Köylerinin yol tabelaları bile iki dilde yazılı. İsrail Çerkeslerinin eğitim oranı da Türkiye’dekilerden daha yüksek.
Türkiye gibi İsrail de yakın zamanda manda yetiştiriciliğine geri dönmüş. Agmon Gölü kenarında manda çiftlikleri kurmuşlar. Tek bir çiftlikte 5.000 manda yetiştirmişler. Sanal ansiklopediden edindiğim bilgiye göre İsrail’de Arap bedevileri adına “Jamus” dedikleri mandaları yetiştirip etinden ve sütünden yararlanmaktaymış. Bu jamus lafı camış/çamuş kelimesinin de kökeni olmalı. Ana vatan Çerkesleri gibi İsrail Çerkesleri de mandayla bağlarını tümden koparmış mı öğrenemedim ama. Çünkü bugünlerde mevzu başka…
Manda eti hiç yemediğim için tadını bilmiyorum ama sütü deyince çocukluğumun bıçakla kesilecek kıvamdaki manda yoğurdu düştü aklıma. Olsa da yesem ama nereden bulsam derken mecburen biraz işin derinine indim.
1986 yılında dünyada toplam 4,000’den az kaldığı için soyu tehlike altında olan hayvanlar listesine alınmış manda. O sayede de son zamanlarda üretimine dikkat ediliir olmuş ve sayıları artmaya başlamış. Manda nufusun büyük çoğunluğu Hindistan’da yaşamaktaymış. Pakistan ve Çin de diğer yaşam alanlarıymış.
Yağmur ormanlarının giderek daralması bir yandan, avcıların tüfekleri öte yandan Afrika bufalosunun da soyu kuruyormuş. Saatte 60 kilometre hızla koşabilen bu vejetaryen hayvanlar kurşunun hızını aşamıyor gene de. İklim yüzünden Afrika bufalolarının her yıl yaptıkları zorunlu göçü anlatan bir belgesel izlemiştim Zavallıların karın doyurabilmek için aştıkları ülkeleri katettikleri upuzun mesafeleri görüp gene de açlıktan kırıldıklarını izledikçe gerçekten içim yandı. Dokuz ay hamilelik sonrası doğduğunda insanın tersine kendine bakabilecek olgunlukta olan bir bufalo yavrusu erişkin yaşında yarım tonu aşabiliyor Afrika Bufalosu. Ancak minicik bir kurşun işini bitiriyor.
Buffalo Bill’lerin kahraman olduğu bir dünyada ölüm ne kadar kolay, yaşamaksa ne kadar belalı.
Not: Buffalo Bill’in marifetlerini görmek isterseniz:
https://buffalobill.org/history…/history-of-buffalo-bill
Orijinal fotoğraf: thetrefoilmuse.blog
İlgili yazı:
***
Medya Günlüğü sosyal medya hesapları: