KKTC turizmden para kazanmaya çalışan bir ülke. Bu amaçla pek çok yeni yatırım yapılıyor.
Ercan Havalimanı bile on yılı aşan bir uğraşı sonucu pek çok eksiği olmasına rağmen büyük oranda tamamlandı. Ancak, Kuzey Kıbrıs’ın turizmden daha fazla gelişmesinin önünde çok büyük bir engel var, o da karada ve denizdeki çöp dağları ve kirlilik. Kentlerin betona boğulması ve enerji sıkıntısı da büyük sorunlar ama onlar bu yazımın konusu olmayacak.
Adanın Türk tarafındaki çöp problemini geçmişte bir kez daha yazmıştım. Üzerinden neredeyse iki yıl geçmiş maalesef olumlu yönde değişen pek bir şey yok.
Kirliliğin pek çok nedeni var. Örneğin mevzuat yetersiz, altyapı yok, olanı da kullanmasını bilmiyoruz. Ceza sistemi çalışmıyor, okullarımızda çevre konusu yeterince işlenmiyor, uygulaması da yapılmıyor. Üzgünüm ama en önemlisi de, KKTC’de halkın çok büyük bir çoğunluğunun çöp içinde yaşamaya alışmış olması ve yerlisi yabancısı etrafı kirletmekten gocunmaması.
Ben Girne’de Oğuz Veli Ortaokulu’nun yakınında oturuyorum. Bahçesinin pisliği nedeniyle eşim okul yöneticileriyle birkaç yıl önce temas kurduğunda, çöp konusunun uygulamalı eğitimin bir parçası olması gerektiğini anlatmıştı. Okul bahçesine atılan çöplerin yine öğrencilere toplatılması gerektiğini söylediğinde kendisine, velilerin buna karşı olduğu, parasını verelim çöpü başkaları toplasın dediklerini anlatmışlardı.
Yani değerli velilerimize kalırsa çocuklar çöp atmaya devam edecek, başkaları da atılan çöpleri toplayacaktı. Nitekim söz konusu okulda çocuklar hala çöp atmaya devam ediyor ve özel bir şirket gelip akşamları çöpleri topluyor. Dünyanın en gelişmiş toplumlarından olan Japonya’da ise okullarda durum epey farklı… Aslında bu yaklaşım gelişmişlikten öte bir mantalite meselesi.
Oğuz Veli’nin bahçesinin temizliği yukarıda belirttiğim gibi bir firmaya ihale edilmiş ama öğrencilere uygulamalı eğitim verilmediği için bahçe kapısından çıkınca etrafı pislik götürüyor. Bu durum yıllardır böyle ve tam da bizim anlayışımıza uygun; evini arabanı temiz tut, sokakları, boş arsaları çöpe boğ…
Tabii bu şekilde yetişen çocuklar büyüdüklerinde de, tıpkı ebeveynleri gibi, toplumun hangi katmanında olurlarsa olsunlar etrafı kirletmeye devam ediyorlar. Lüks ciplerden atılan çöpler, sokağa boşaltılan otomobillerin küllükleri sık sık gördüğümüz manzaralar.
Bu çöpü kaldırmak ve yolları sürekli olarak temiz tutmak belediyelerin görevi. Zira psikolojik olarak yerde çöp gören bir kişi, çöp atmaya eğilimi de varsa, yerdeki çöpün üstüne daha fazla çöp atıyor.
Ancak biz çılgınca ve fütursuzca etrafı kirletmeye devam edersek belediyelerin bu işin altından kalkması da olası değil.
Son birkaç yıldır denizlerde de kirlilik üst düzeye ulaştı. Her ne kadar kolibasili için aylık su tahlilleri yapılsa ve bunlar temiz çıksa da, bunun, analizlerin yapıldığı gün dışındaki zamanlardaki kirlilikleri yansıtması mümkün değil.
Bu pisliği denize dökenler veya deşarj edenler aramızda yaşıyor. Foseptik dışında sularımızda yoğun bir naylon kirliliği de söz konusu. Her ne kadar gemilerden atılıyor, Türkiye, Suriye gibi sahildar olduğumuz ülkelerden geliyor dense de bana pek inandırıcı gelmiyor. Bu iddia kısmen doğru olsa da yol kenarlarını çöplüğe çeviren bir toplumun denizlerini temiz tutması pek inandırıcı değil. Ayrıca aynı adayı, aynı denizi paylaştığımız Güney Kıbrıs’da denizler tertemiz.
Ayrıca, yine Kervansaray Plajı’ndan devam edersek, kumsal da pislik içerisinde. Denize girmeye gelip, sigara içmeden duramayan pek çok insan, izmaritlerini kuma atıyor. Tabii başka çöplerini de. Plaj çalışanlarının üstün çabalarına rağmen, sürekli atılmaya devam edilen izmaritleri kumdan toplamak delinin pösteki sayması gibi bir iş… Belki de kapalı yerlerde olduğu gibi plajlarda da sigara içmeyi tamamen yasaklamak bir çözüm olabilir.
Ben kendi evimde çöp konusunda bazı tedbirler uyguluyorum. Sebze meyve artıklarını komposta dönüştürmek için bahçemin bir köşesinde açtığım çukura döküyorum. Kağıt, karton, pet ve cam şişeleri ayrıştırıyorum. Ayrıştırdığım çöpleri evimden 10-12 kilometre uzaklıkta, Çatalköy’de bulunan Şah Süpermarket’in ayrıştırılmış çöpleri depoladığı alana taşıyorum. Sonuçta belediyenin çöp kamyonu geldiğinde verdiğim çöp miktarı gayet sınırlı oluyor. Çevre açısından son derece zararlı olan boş pilleri bertaraf etme konusunda da ne yapabileceğimi araştırdığımda Metropol ve Şah süpermarketlerde böyle bir imkan olduğunu öğrendim..
Geçen haftalarda Girne’nin çöpleri konusunda bir çalıştay yapıldı. Üniversiteli Kadınlar Derneği’ni temsilen eşim de bu çalıştaya katıldı. KKTC Cumhurbaşkanı Sn. Ersin Tatar’ın eşi Sibel Tatar’ın, 45 dakika geç gelerek herkesi beklettiği toplantıda yaptığı konuşmada anlattığı, AB fonlarıyla Tatlısu’da kurulan atık cam kırma tesisi, üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. Sn. Tatar’ın anlattığına göre büyük oranda başarılı sonuçlar alınan bu projenin cam kırma kapasitesi tüm KKTC’nin gereksinimini karşılayacak düzeydeymiş.
KKTC’nin nüfusunun en yoğunlaştığı yerler, Lefkoşa, Mağusa ve Girne. Tatlısu her üç merkeze de epey uzakta. Belediyeler, eğer ayrıştırabilirlerse cam atıklarını nasıl Tatlısu’ya taşıyacak, nakliye bedelini kim ödeyecek diye kendi kendime sormadan edemedim. Bu tesisin Lefkoşa Mağusa arasında bir yerde olması daha mı doğru olurdu diye düşünmeden edemiyorum.
Genelde çevre, özelde çöp konusunu konuşmak için Girne Belediye Başkanı Sayın Murat Şenkul’dan randevu alıp iki hafta evvel eşimle ziyaretine gittim. Tabii ki kendisi de bu konuda çok dertli. Güngör’de AB finansman katkısıyla tasarlanan katı atık depolama merkezinin işletilmesinin, bu işten hiç anlamayan bir şirkete verilmesi sonucu kullanılamaz hale gelmiş olması yüzünden çöplerin ayrıştırılamadığını konuştuk. İşi alan firma mekanik perde imalatı konusuyla iştigal ediyor. Web sitesinin de linkini veriyorum. Mutlaka tıklayıp bakın. Bu skandalın detaylı hikayesini Sn. Hüseyin Ekmekçi’nin 31 Temmuz 2023 tarihli haberkibris.com’daki yazısından okuyabilirsiniz. Türkiye’den bildiğimiz tipik uygulamalardan biri…
Neyse ki, Sn. Şenkul’un söylediğine göre, rehabilite etme çalışmaları başlamış. Tesis yeniden aktif hale gelirse ve ekonomik olursa yeni bir işleticinin bu tesisi üstleneceğini, o zaman da Girne’de çöp ayrıştırma gibi konulara girilebileceğini anlattı. Şu anda ülkenin her yanında vahşi depolama yapılıyor, oluşan metan zaman zaman tutuşuyor ve yangınlar çıkıyor. Yeraltı suları da kirletiliyor.
Sn. Şenkul’a Tatlısu’daki cam kırma tesisini de sordum. O da Girne’den Tatlısu’ya cam atıklarını taşımanın pahalı olacağını, o nedenle bu işe girişmediklerini anlattı.
Murat Başkan’la denizlerin kirliliği konusunu da konuştuk. Kendisine plastik ve benzeri katı atıkları elden geldiğince temizleyebilmek için AB fonları kullanılarak bir çöp toplama teknesi alınıp alınamayacağını sordum, olabilir yanıtını aldım. Bu teknelerden Türkiye kıyılarında faaliyet gösteren epey bir miktar var ve yerli üretiliyor.
Denizlere dökülen atık su konusuna gelince… Yeni Girne atık su arıtma tesisi için Teknecik Santralı taraflarında bir bölge düşünülüyormuş. Tabii Girne’ye 10-12 kilometre uzakta kurulacak bu tesise kanalizasyonu yönlendirmek için muazzam bir taşıma sistemi gerekeceğinden büyük bir yatırım gerektirecek. Ayrıca doğal cazibe olmadığından pompa istasyonu/istasyonları yapılması şart olacak. Bu sistemin çalışması için de ciddi bir elektrik enerjisi harcanacak. Yani işletme maliyeti de yüksek olacak. Sonuçta o tesisin Girne’ye bir faydası olmayacak, belki Çatalköy, Ozanköy ve Bellapais’in sorununu çözebilecek.
Sayın Şentürk ve ekibi bu durumda, Girne Belediyesi kent merkezi ve kentin batısı için kendi çözümlerini üretmeye karar vermişler. Girne civarındaki otellerin arıtma tesislerinden yararlanmayı planlıyorlar. Anlaşılan otellerin arıtma üniteleri, bir anlamda Girne’nin cep arıtma tesisleri olacaklar.
Girne’deki halen kullanılmakta olan Kaşgar Court’un yakınındaki ana tesis de, otellerin tesisleri de sadece ön arıtma yapabiliyormuş. İleri düzeyde fiziksel ve biyolojik arıtma çok pahalı olduğundan, Girne için şu aşamada söz konusu değilmiş. Ön arıtmadan çıkan su, daha uzun boru hatlarıyla denizin daha derinliklerine boşaltılacakmış. Marmara’da çalışmayan bu sistemin çok daha düşük nüfus yoğunluğu olan Kıbrıs’ta çözüm olması ümit ediliyor. Ayrıca Akdeniz de Marmara’dan farklı tabii. Kanalizasyon arıtma konusu Girne’ye ek olarak, başta Mağusa olmak üzere, KKTC’nin pek çok kentinde ciddi bir problem.
Ancak, kanalizasyon konusunda bir sorun daha var. O da yasal nedenlerle kanalizasyon ücretinin su bedelinin %25’ini aşamaması. Türkiye’de bu oran %50. Bu oran zamanında Dünya Bankası tarafından önerilmişti.
Sayın Murat Şenkul’un şikayetçi olduğu bir konu daha var. O da çöp konusu dahil pek çok konuda belediyece kesilen cezaların tahsilindeki zorluklar. Girne nüfusunun bir özelliği, yerleşik nüfustan çok daha fazla değişken nüfusa sahip olması. Bunlar, öğrenim, çalışma vb. nedenlerle ülkeye geçici olarak gelenler. Bu kişilerin büyük çoğunluğu kesilen cezaları ödemeden ülkeden ayrılıyor. Nedeni, havalimanındaki çıkışlarda, ödenmemiş trafik cezaları tahsil edilirken, belediyelerin kestiği diğer cezaların sistemde görülmemesi nedeniyle tahsil edilememesi. Halbuki bilgisayar sistemleri entegre edilse, bu cezalar da toplanabilecek, hem devlet gelir kaybına uğramayacak, hem de kesilen cezaların caydırıcılığı olacak.
Peki ne yapabiliriz?
-Her şeyden önce hepimiz düşünce yapımızı, yaşam tarzımızı değiştirmemiz gerekiyor. Uygar insan sadece evini, arabasını temiz tutmaz, yaşadığı çevreyi de temiz tutar.
-Çocuklarımıza, bizzat kendimiz örnek olarak, çevre bilinci aşılamalıyız. Bu çaba evde ve okulda paralel gitmelidir.
-Köpüklü ambalajlar ve naylon poşetleri yasaklanmalı. Marketlerde naylon poşetleri parayla satma uygulamasından da vazgeçerek, tekrar tekrar kullanılabilecek bez torba kullanımı teşvik edilmeli.
-Çöp atmaya ağır yaptırım getirmek, bu yaptırımları uygulayabilmek için yoğun denetlemeler yapmak ve yasal mevzuatı düzenlemek şart.
-Pet ve cam şişelere yüksek depozito koymak suretiyle bu tür ambalajların atılması engellenir, atılanı da başkasının toplaması cazip hale getirilebilir.
-Sivil toplum örgütlerinin belli sokak veya semtin/bölgenin temizlik sorumluluğunu üstlenmesini teşvik etmek, kamu tarafından ekipman, malzeme desteği sağlamak gibi bir yol izlenebilir. ABD’de uygulanan ‘Adopt a Highway’ (Bir Yolu/Sokağı Evlat Edin) örnek alınabilir.
-Atık su ücretlerini yükselterek su parasının %50’si oranına getirmekte yarar var. Ancak su ve kanalizasyon gelirlerinin sadece bu hizmetlere yönelik kullanılması da sağlanmalı.
-Bütün bunları yaparken merkezi ve yerel yönetimler arasındaki eşgüdümü artırmak da önemli.
Ayrıca Türkiye ve AB’den çevre için daha fazla fon talep etmek ve bu fonları doğru şekilde kullanmak suretiyle Güngör skandalının bir daha tekrarlanmamasına özen gösterilmeli. Bu rezalete neden olanlar da mutlaka yargılanmalı.
Dev camiler, ilahiyat kolejleri, cumhurbaşkanlığı külliyeleri gibi yatırımlar yerine toplumun yaşam kalitesini yükseltecek, doğayı rehabilite edecek yatırımlara öncelik verilmeli.
Ülkeye dışarıdan gelen birinin hemen dikkatini çeken bu pisliği kontrol altına alamazsak hem çöp dağları arasında yaşamaya devam edecek, hem zehirlenecek, hem de turizm gelirlerinde ulaşmamız gereken hedefe ulaşamayacağız.
Çöp konusundaki bu ayıp hepimize yeter!
Not: Bu yazı ilk olarak noktakibris.com sitesinde yayınlanmıştır.
Fotoğraf: yeniduzen.com