Yine herkesin hepimizin üzüldüğü, ağladığı korkunç büyük bir depremle karanlığa gömüldü yüreğimiz.
Deprem hattı üzerinde olan her yer can pazarı… Parçalanmış, yıkılmış, toz olmuş binalar, yarım kalan ailelerin dramı. Depremin acısıyla, gerçeğiyle herkes baş başa kaldı. Yine çabuk unutacağız… Çünkü çok şeyi o kadar yarım bırakıp yaşıyoruz ki… Gerçi cevap belli: ”Hayat devam ediyor…” Başına gelen her olaydan, felaketten ders alamıyorsa insan ister istemez hep yarım yaşayacak acıları… Ateş düştüğü yeri yakıyor…
Hayatta yarım kalan şeyler hep hüzün verir. Bazen yazılmak istenenlerin sonuna üç nokta koyarız… Ya da konuşurken, tartışırken söylenecek o kadar çok şey vardır ki karşımızdaki kişiye kendimizi ifade edemeyeceğimizi anladığımız zaman sadece ”peki” deriz.
O ”peki” kelimesi söylenmek istenen her şeyin özetidir. Davranış dilinde verilebilecek en iyi örnek ise sadece susup kalarak duygu ve düşünce dünyamızı ifade etmektir. Fark ettiniz mi bilmem olumsuz olan hiçbir şeyi yarım bırakmıyor, dibine kadar yaşıyorsunuz, yaşıyoruz. Olumlu olan her şeyi ise yarım yaşıyoruz. Aklında yapmak istediğin bir türlü tamamlayamadığın hikayelerin. İnsanların hobileri olur, akla hayale gelmeyecek para, pul, antika, kitap vb. bir şeyleri biriktirir. Sanki sende yarım kalan bir şeyleri, hikayeleri biriktirirsin. Hep yapmak istedikleriniz vardır. Kışın kilo alıp yaza doğru diyete rejim yapıp kilo atmak. Gezmek, görmek istediğin yerler, şehirler, ülkeler; okumak istediğin bir türlü okuyamadığın kitaplar. Seyretmek istediğin filmler, başarmak istediğin hedefler, aklına gelebilecek birçok yarım kalmış, dahası gerçekleşmemiş arzularla ölüp gitmek. Hayattaki iltifatlar, sözler, itiraflar, doğrular, yalanlar; yeri geldiğinde ölmek de yarım kalır…
Motivasyon konuşmacısı Les Brown, “Dünyadaki en zengin yerler mezarlıklardır; çünkü mezarlıklarda hiç gerçekleşmeyen umutları ve hayalleri, hiç yazılmamış kitapları, hiç söylenmeyen şarkıları, asla paylaşılmayan icatları ve hiç keşfedilmemiş tedavileri bulabilirsiniz” der.
Brown bu sözlerle mezardaki fanilerin gerçekleşmemiş, yarım kalmış hayallerini anlatmak istemiş. Gerçi artık mezarlıklar da zenginle fakirin buluştuğu yerler değil. Orada bile bir sınıf farkı var; asri mezarlık, anıt mezarlık, halk mezarlığı, kutsal kümbetler, var oğlu var… Altı üstü bir toprak parçası! Günümüzde fakirlerle zenginlerin en küçük çarpan Coca-Cola, en büyüğü ise en son model iPhone olmuş…
Efsanevî Fars prensesi ve Binbir Gece Masalları’nın anlatıcısı Şehrâzâd dizilere, filmlere konu olmuş. Hikayeye göre Pers Şahlar şah Şehriyar, eşi kendisini aldatınca tüm kadınlardan intikam almaya karar verir. Bu şah kadınlara karşı duyduğu nefret, soğukluk ve abartılı düşmanlıkta o kadar ileri gitmiştir ki “mizijoni” dediğimiz bir anlayışa sahiptir. Şah aldatılmasının sonucu eşine olan düşmanlıkta nefretini aklileştirerek savunma mekanizmasıyla her gün bir bakire kız ile evlenir ve beraber oldukları gecenin sabahı onun kafasını vurdurur.
Şehrâzâd da vezir olan babasının itirazına rağmen Şehriyar’la evlenmeyi kabul eder. Şah ondan bir masal anlatmasını ister. Şehrâzâd anlatmaya başlar ama gece yarısı olunca geç olduğunu söyleyerek masalı tamamlamayı ertesi güne bırakır. Başka bir gece aynısını, farklı bir masal ile yapar, o bitince bir masal daha… Bu durum binbir gece devam eder. Şehrâzâd Şehriyar’ı masalları ile eğitir, erdemli ve iyi kalpli bir insan olmasını sağlar. Tamamlanmamış masallar kurtuluşunu sağlamıştır. Hikayenin bilmediğimiz tarafı, masalın sonunda belki Şahın aklında hep yarım kalmış bir hikaye olabilir.
Psikolojide buna “Zeigarnik etkisi” yani “yarım kalmışlık sendromu” deniyor. Başka bir ifadeyle, insanlar bitmiş, başarıyla ulaşmış şeyleri unutur, aklı eksik kalanlara takılır. Bitmemiş olan her şey kafamızın içinde dönüp durur. Sovyet psikolog Bluma Zeigarnik bu kavramla, kişilerin tamamlanmamış şeyleri tamamlananlara göre daha kolay hatırladığını anlatmak istemiştir.
Yarımın sözlük anlamına baktığınızda bir bütünün ayrıldığı iki eşit parçadan her biri, bütünün yarısı durumunda olan, tam ve gerektiği, istenildiği gibi olmayan, eksiği bulunan, noksan demek. Hayatımız boyunca yaşadığımız bu psikolojik süreçler sonucunda bazı rahatsızlıklar ortaya çıkar. Tüm bu rahatsızlıkların kökünde bilinçaltına itilmiş, baskı görmüş, reddedilmiş, gerçekleşmemiş yarım kalan şeyler vardır. Hep bazı duygular, arzular, tatmin edilmemiştir. Bilinçaltımıza gönderilen bu durumlar zamanla ortaya çıkıp bilincimizi baskı altına alır, fiziksel ve psikolojik sağlımızı etkiler.
İnsan yarım kalan her şeyi tamamlanmak ister… Bunu yapmadığı zamanda yarım bıraktığı her şey onu hep mutsuz eder…